23 Haziran’da 31 Mart’a göre çok farklı tablo ortaya çıktı. Seçimler Ak Parti aleyhine 800 bin farkla neticelendi. Tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
31 Mart’ta Ak Parti 24 ilçeyi almıştı. Bu rakam şimdi 11’e indi. 13 ilçede Binali Bey’e verilen oy geriledi. Ak Parti’nin gerek geçmişte gerek bugün adayları genelde Karadenizli’ydi. Karadenizliler bu adaylara esasında oy vermedi. CHP adayına verdiler. Karadenizlilerle birlikte Kürt vatandaşların yoğun olduğu iki ilçe hariç CHP adayı çok olumlu karşılandı. Korkunç derecede iyi çalışılmış. Son üç yıldan beri belediye seçimleri hedef alınmıştır aslında... Muhafazakâr toplum dikkate alınarak Ankara ve İstanbul için büyük projelere girişilmiştir. Bu akıl, Amerikan aklıdır. Ak Parti’ye yönelik dinleme vesair faaliyetlerin de yürütüldüğünü düşünüyorum. Bakın, 31 Mart seçimlerinden önce Ramazan ayında yılların CHP Beşiktaş Belediyesi, Ak Parti Belediyesi olan Sultangazi’de sokak iftarı programları icra etti. Sultangazi muhafazakâr Kürt seçmenlerden oluşan bir ilçe; Adıyaman, Bitlis, Bingöl, Muşlular yoğundur. Fatih, Zeytinburnu, Bayrampaşa, Başakşehir gibi ilçelere, Ak Parti’nin kaybettiği iki büyük ilçede mukim olan fakirlere hiç kimse sokak iftarı değil bir paket bile götürmedi.

Esenyurt ve Küçükçekmece...
Evet. Ayrıca diğer ilçelere yakından bakıldığında hepsi Ordu, Rize, Trabzon, Giresunlu belediye başkanlarının görev aldığı ilçelerdir. Geçtiğimiz gün Fatih’te bir taksiye bindim. Taksici Elazığlıydı. Ülkücü kökenli bir insandı. Ak Parti İl Başkanlığı’na gidiyordum. Yolda sohbet ederken, “ben sandıkta Ak Parti’ye oy verirken zorlandım. Nereden icab etti ki, Öcalan’ın kardeşini televizyona çıkardılar. Benim arkadaşlarım oy vermediler.” dedi. MHP’liler oy vermedi. Mevcut genç nesil, dün yapılanlarla değil, yarın kendisi için ne yapılacağını merak eden ve sorgulayan bir nesildir. Gençlerle yaptığım görüşmelerde de, “geçmişten bana ne ki?” diyor. Çocuk 25 yaşında, metroların, Marmaray’ın yapılması önemli değil ki, diyor... Marmaray’a gülüyor. Neden çünkü çocuk Marmaray yapılırken belki yeni âkil-bâliğ olmuş, aradaki farkı nereden görecek?
 
“Etnik ve Bölge Milliyetçiliği... Hemşeri Taassubu...”
Öcalan’ın İmralı’dan HDP’ye yaptığı “taraf olmayın” çağrısının duyurulmasına izin dışında, Binali Yıldırım’ın Diyarbakır’da yaptığı konuşmada “Kürdistan” ifadesini kullanması... Bu duruma duyulan tepkinin sonucu mu bu tablo?  
Bir defa dilin korkunç etkili olduğu, çok yanlış bir stratejisi uygulanmıştır. 31 Mart’tan sonraki gelişmeler de önemlidir. 31 Mart öncesinde sayın Recep Tayyip Erdoğan sahada idi. Dediler ki, “siz koskoca Cumhurbaşkanısınız. Binali bey konuşsun. CHP’nin adayıyla bırakın Binali Bey çıkıp konuşsun...” Bu defa Tayyip Bey geri çekildi. “Acaba benden kaynaklanan bir şey mi oldu?” düşüncesi doğdu. Bir yazımda seçmen için şunları ifade ettim; “Gerek yerel yönetimlerde, gerek mülkî erkân arasında kendilerini dolaylı da olsa muhatap alacak insan bulamadıklarını ve onlara sorunlarını anlatmakta sıkıntı yaşadıklarını, dinlenmediklerini ağırlıkla ifade etmişlerdir. Temsiliyet noktasında, yerelde atanmış ve seçilmişler bağlamında demografik yapıya yönelik adil olmayan bir durumun ortaya çıktığı, bunun da yıllardır oy verdikleri Ak Parti’nin İstanbul’daki teşkilatlarınca icra edildiği söylenmiştir. Ne yazık ki İstanbul gibi demografik yapısı oldukça zengin bir şehirde son yıllarda bölgesel milliyetçiliğin öne çıktığı hususunda sitem ettiklerine tanık oldum. MHP ile yapılan ittifakla İstanbul’da Ak Parti’nin zararda olduğu ve Karadenizli Ak Partili MHP seçmeni sebebiyle şehir milliyetçiliği, yani hemşericilik yapılarak 31 Mart seçimlerinde bu tablonun oluştuğu tespitini yapmışlardır. Bu durumu neden gösteren muhafazakâr Kürt seçmeninin de küstüklerini ve bunun da MHP’nin yüzde 4’lük oyundan daha fazla Kürt seçmenin sandıklara gitmediğini ortaya koymuştur. İstanbul’un muhafazakâr Kürt seçmeni oldukça yüksek oranda Ak Partilidir. Birebir temas edilerek kendileriyle empati kurulan bölge seçmeninin siyaset sosyolojisi açısından güven bunalımı yaşadığını da görmekteyiz. Ak Parti temsiliyet noktasında, milletvekillerini halkla ilişkileri koruma amaçlı gönderiyor. Milletvekilinden kanaat önderi olmaz. Taraflı görülür. Diğer milletvekilleriyle hukuku var, hatırı var, yakınlığı vardır. Halkla ilişkilerde aynı partinin mensubu olmanın getirdiği dezavantajları vardır. Birbirlerine bu yakınlıktan ötürü gerçekçi olamazlar.”
 
“50 Yaş Üstü Partili Bürokratlar Derhal Emekli Edilmelidir”
Parti sözcüsü gibi karşılanır..
Tabiî ki... Anadolu’dan benim gibi münferit, milletin hassasiyetlerini rahatça paylaşan insanlar, görev ve misyon icra etmelidir. Sistem değişikliği, başkanlık sistemi nedeniyle ikiye bölünmüş olan siyasî tercih yapılanmasına etnik ve bölgesel milliyetçiliğin öne çıkması tehlikesi asla unutulmamalıdır. Bu çok önemli. Önümüzdeki süreçte, İstanbul’daki Karadenizlilerle Kürtleri karşı karşıya getireceklerine dair bir önsezim var.

Bir anarşi ortamını mı kastediyorsunuz?
Kesinlikle... Ben bu tehdidi hissettim İstanbul’da... Söylemden çok tasarruflarda görüyorum. Eskiden Kürt falan denilmiyordu. Şimdi Karadenizli hemşerilerimiz özellikle dikkatimi çekiyor. Dışlayıcı bir tonda “Kürt” demeye başladıklarını görüyorum. 

Benzer tutum sosyal medyaya da yansıyor...
Hem de nasıl... Ak Parti başarılı olmak istiyorsa, bakanlıkların üst kurullarında kesinlikle MEB’te, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nda ve Kültür Bakanlığı’ndaki 50 yaş üstü bürokratlarını derhal emekli etmelidir. Ankara’da yaşıyorum. 1300 milletvekili geldi şimdiye kadar. Bunların en az 2000’e yakını vali oldu. Hepsi üniversite mezunu, yüksek eğitim görmüş, master yapmış. Bakıyorsunuz; İstanbul’da, Ankara’da bürolar, ortak avukatlık şirketleri açmış birtakım kamu kurumlarının yüksek ihaleli işlerini alıyorlar. 

“Gökdelen”den kollarını uzatıp halk ile “kucaklaşıyorlar”...
Yani bir katkı sundukları yok...
 
“Ruhî-Manevî-Kültürel Gerilik...”
Düğünlerde, toplantılarda, yemeklerde Erdoğan’la karşılaştığında oracıkta fotoğraf çekip sosyal medyadan servis edip “etkili” olmak...
Ak Parti, böyle bir hava içerisinde şımarmış, yanlış yollara tevessül etmiş, Allah’ın men ettiği şeyleri yaparak boğazına kadar batmıştı. Bu sonuçlar bir şamar oldu. Öylesine oldu ki, 7 Haziran’daki genel seçimlerdeki gibi dahi değil... 7 Haziran çok farklıydı fakat bu şamar çok ağır bir darbe indirdi.

Bundan ders çıkarılır mı?
Tayyip Bey yetişmiş bir insandır. Onun gibi bir insanın yetişmesi için Türkiye’de en az 40 yıl geçmesi lazım. Onun jenerasyonunda, ideolojik çevresi olan biri olma noktasında Tayyip Bey meseleleri çok iyi kavrayan birisidir. Bulunduğu dönem itibariyle çok şanslı mıdır, bu hususta ben çok şanslı olduğunu görmüyorum. Çünkü değişimi fizikî anlamda alırlar. Ruhî ve manevî platformlarda değişimi başaracak çevresi mevcut değil... 

Aynı zamanda kültürde...
Gayet tabiî... Aksi takdirde sosyopolitik bölünme tehdidiyle karşı karşıya kalınır. Partiyi rant kesimi sardı. İdeolojik bir parti olmanın ötesinde rantiye partisine dönüştürüldü. Hizmetler... 60 bin kişilik bir camii yapılabilir. Güzel de, o camiye gidip ilham alan, maneviyatını gönlüne dolduran kaç kişi var? Mesele cami yapmak değil sadece... Yani Temel Karamollaoğlu’na bu hususta söz düşmüyordu. Fakat bu noktada mabetler bir yanda dururken, İmam-Hatip okullarından çıkan çocukların hali ortada. Neye yaradı? Öğrencisine ideolojik eğitim verecek insanlar yetiştirmeliydiniz. Tabiî şu da var, Ak Parti’nin uzun yıllarını alan bir terör örgütü (FETÖ) vardı. Bu yapının tesirinden sıyrılamadılar hemen. Yıllarca “dindar nesil” yetiştirileceği ümidiyle onlara bütün imkânlar verildi. Biz çıplak kaldık. Gelen nesil de “nargile kafelerde flörtçü” oldu çıktı. Başörtüsü takıyor. Afedersiniz pantolonu bilmem ne... Olmadı ki!

28 Şubat’ı bilmeyen, öğrenmeyen, hatırlamayan kuşak...
Çamlıca Camii’nde şampanya patlattıklarını öğrendim. Siz İstanbul’dasınız. Böyle bir kutlama yapmışlar. Yarın LGBT-İ’lileri dökecekler ortalığa... Tesislerde alkollü içki kesinlikle serbest hâle getirilecek. Zaten bütün sıkıntıları oydu. Şöyle bir durum var. 70 yaşındayım. 45 senedir siyaset içerisinde sivil olarak varım. Bu ülkede, dünyanın hiçbir yerinde terörle iltisaklı bir siyasetin yaşadığını görmedim. Türkiye’de şu anda terörün hakim olduğu bir siyasî akıl İstanbul’da hakim oldu. FETÖ de terör, PKK da... Ve adayları İmamoğlu’nun Ordu valisine hakaret eden, İstanbul’daki Karadenizli hemşerilerimizden büyük destek alarak yüzde 54 gibi bir oy oranıyla seçilmiş birinin hakkında boşuna dava açılıp kahramanlaştırılmasını istemiyorum; ama bu hakarete rağmen İstanbul’da belediye başkanı seçiliyor. Böyle bir akıl tutulması yok. Tayyip Bey’in “göreve gelse de dava açılır...” gibi ifadelerinin hiç sırası değildi. Durum sıkıntılı. Kazanma ihtimali neredeyse yarı yarıya idi zaten.

İçişleri Bakanlığı’nın duyurduğu, İstanbul’a PKK’lıları sokmak gibi asayiş sorunları patlak verirse müdahale söz konusu olamaz mı?
Ben bunu Diyarbakır için de söyledim. Adamı tutuyorsun, içeri atıyorsun. Teröristin cenazesine katıldığı içinmiş... Kayyum atanıyor. Yahu arkadaş, 1994’te Diyarbakır Büyükşehir başta olmak üzere merkez ilçeleri dahil Refah Partisi olarak biz almıştık. Kardeşim ve iki ilçe belediye başkanı sadece süpürgeli araç almıştı. 28 Şubat süreciydi. Tam dokuz ay bekletildi. Müdürleriyle beraber görevden alındılar. Yasa var, denetim sıkı tutulabilir. Ancak AK Parti belediyelerinde de usulsüzlük, yolsuzluk var. Açık konuşalım.

Dikey mimari sıkıntısı nedeniyle Erdoğan’ın koyduğu tepki sonrası müteahhit çevresine karşıt bir tutum söz konusu olabilir mi?
Karadenizli belediye başkanlarının olduğu ilçelerde, en fazla dikey mimarinin oralarda olduğunu görüyorum. Bu nedenle müteahhit çevresinin herhangi bir müdahaleye maruz kaldığını görmedim. Sadece Esenyurt’ta Necmi Kadıoğlu, ona da personeliyle gayrımeşru ilişkisi nedeniyle müdahale edildi.
 
“Milleti İçin Siyaset Yapmayan Namussuzdur, Şerefsizdir”
Bundan sonra ne yapılmalı sizce?
Bir kere muazzam bir denetleme mekanizması kurulmalıdır. Bu partililerden olanlardan değil. Sivil halktan. Bir zamanların MSP, Refah Partisi gibi... Erbakan hocamızın metodolojisiyle. Parti üyesi olmamalı. Kimse onları tanımamalıdır. Parti koordinatörlerimiz illere giderler, zaten tanınıyorlar. Havalimanında teşkilat tarafından karşılanırlar. Lüks otellerde ağırlanırlar. Çalakalem herkes kendisine göre raporunu sunar. Halkın içine inmezler. Kendilerinin otlattığı birkaç STK’ya ziyarete götürürler. Sonra havaalanına bırakılırken Afyon’a gitmişse; Afyon kaymağı, Diyarbakır’a gitmişse kadayıf, Kayseri’ye gitmişse sucuk, pastırma... Adam leziz hediyelerle dönüyor. Böyle dönen adam nasıl kalbini kıracak?

Tüm bunlar Erdoğan’a rağmen oluyor öyle mi?
Gayet tabiî... Erdoğan’a rağmen. İsterseniz bunları da yazın.. Samimi söylüyorum. Geçen Nisan ayında bir Tv programında Erdoğan’a beni izletmişler. Yahu demiştim böyle yaparak Erdoğan’a zarar veriyorsunuz. Ondan sonra program sahibi beni aradı; “Erdoğan bizi izlemiş” dedi. Ben de, “iyi olmuş, zaten ona seslenmiştim” dedim. Mutlaka birilerinin bir şey söylemiş olması lazım. Ben bu yaştan sonra ne ihale, ne milletvekilliği bekliyorum. Allah yar ve yardımcısı olsun. O çok değerli bir insandır. İT nasıl devirdiyse Sultan Abdülhamid’i bugün de aynı çevre onu devirmek istiyor.

Mursi’nin akıbetiyle tehdit edenler...
Evet, onu şehid ettiler. Bunlar kanla beslenen tipler.

Babacan, Davutoğlu gibi birtakım eski Ak Partililerin yeni parti kurma çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu çeteden beklenen bir durumdur. Davutoğlu gibi... Efendim partileri millet kurar. Partileri siyaset arenasında tebarüz edip partisinden ayrılmış trenden inmiş insanlar, kurdukları partilerle hiç başarılı olamazlar. Demokrat Parti milletin CHP’den çektiği zulümden dolayı kuruldu. Adalet Partisi 60 darbesinin zulmünden dolayı kuruldu. Merhum Erbakan Adalet Partisi’nden milletvekili olabilirdi, bağımsız aday oldu. MSP’yi kurdu. O da Kemalist, jakoben zulümden dolayı... Mursi’nin İhvan hareketi gibi... Ak Parti 28 Şubat’ın mahsulüydü. Millet kurdu yine! Ankara Çankaya’da, bodrum katlarında, açılıp kapanmış tabela partilerinin paslanmış levhaları duruyor. Babacan ve Davutoğlu’nun da akıbeti o olur. Şu zararı verirler. 28 Şubat’ta Tansu Çiller’in altını birtakım ihaleler karşılığında oydular, “şemsiye partisi”ni kurdular ya... Kurdular da ne oldu? Ne şemsiye kaldı, ne Doğru Yol kaldı, ne de Çiller. Siyasette Ak Parti’de ikbal bulamamış, geçmişte bakan, milletvekili olmuş... Siyaset vatan ve millet için yapılır. Bunun dışında siyaset yapmaya göz koyanlar namussuzdur, şerefsizdir, haysiyetsizdir.  


Baran Dergisi 650. Sayı