Söz konusu mutabakatla ilgili olarak gazeteci Ceyhun Bozkurt, BARAN’a değerlendirmede bulundu. “Türkiye Yunanistan’a şah çekmiştir.” diyen Bozkurt, “Bu anlaşmayla Libya, Yunanistan ile yapılacak antlaşmaya nazaran 16 bin 700 km’lik daha fazla bir deniz yetki alanına sahip olmuştu. Ayrıca Yunanistan, Libya’daki iç savaşı fırsat bilip bu ülkenin 39 bin kilometrekarelik deniz alanını 2014 yılında oldu bittiye getirip gasp etmişti.” tespitinde bulundu.

Bozkurt, Libya’nın bu anlaşmadan geri adım atması durumunda neler olabilir sorusunu ise şu şekilde cevapladı;

“Libya bu anlaşmadan geri adım atamaz. Atarsa, Libya toprağını başka ülkeye peşkeş çekmiş olur ve vatan haini ilan edilir. Bu durum Türkiye’nin ısrarla yaptığı ‘Doğu Akdeniz’de hakkaniyetli paylaşım’ çağrısının ne kadar samimi olduğunu göstermektedir. Batı’nın şımartılmış, pohpohlanmış çocuğu Yunanistan’ın ve Rumların ‘hep bana hep bana’ anlayışının yerine Türkiye’nin ‘herkesin hakkı teslim edilsin’ anlayışı öne çıkacaktır.”

Bozkurt, mutabakattan rahatsız olan tarafların muhtemel tepkileri üzerine şunları söyledi;

“Mutabakat sayesinde Yunanistan ile GKRY-Mısır arasında bir kalkan şeklinde deniz yetki alanı şeridi oluşturuluyor. Önümüzdeki dönem Meis Adası etrafında ciddi gelişmeler yaşanabilir. Önümüzdeki dönemin kriz veya olası çatışma alanı bu bölge olacak gibi görünüyor. Ancak kimsenin, hele de silahlı kuvvetler dengesi çok aşağımızda olan Yunanistan’ın Türkiye ile bir çatışmaya girmeyi göze alacağını da sanmıyorum. Bu haritada özellikle Meis Adası kritik önem taşımaktadır. Kıyılarımızın dibindeki bu adanın çevresini Yunanistan kendi deniz bölgesi ilan etmiştir. Ancak denizcilik uzmanları adalar ile anakaraların deniz sınırlarının bir tutulamayacağı konusunda vurgu yapıyor. Bu durum Libya ile yaptığımız anlaşmada görüldüğü üzere Girit Adası için de geçerli.”

Gayri meşru Tobruk yönetiminin başında kukla isim Halife Hafter’in 20 yılını ABD’de geçirdiğine dikkat çeken Bozkurt, Hafter’in Suudi rejimi, Sisi ve BAE’den de destek aldığını hatırlattı.

Doğu Akdeniz’deki gerilimin aynı zamanda bölgenin çok zengin bir enerji havzası oluşundan dolayı stratejik öneme sahip olduğunu belirten Bozkurt şunları ilave etti; 

“Doğu Akdeniz ile ilgili 2000’li yılların başındaki gelişmeleri hatırlayın. Annan Planı, NATO’nun Kıbrıs Adası’nı işgal planı, Akdeniz başta olmak üzere Mavi Vatan’ı savunan Deniz Kuvvetleri’ndeki komutanlarımızın FETÖ kumpasıyla hedef alınması ve Doğu Akdeniz’e kıyısı bulunan çok sayıda ülkeyi hedef alan “Arap Baharı” adlı süreç… Adeta bir taarruzun ortasındaydık. Batı dünyasının desteğini arkasına alan Yunanistan ve Rumlar, Türkiye’yi ve KKTC’yi kuşatmak için ellerinden geleni yapıyordu. Rumlar, 2003’te Mısır, 2007 yılında Lübnan ve 2010 yılında da İsrail ile MEB (Münhasır Ekonomi Bölgesi) antlaşmaları yaptı. Bütün bunların bir nedeni olmalıydı. O neden, ABD Jeolojik Araştırmalar Merkezi (USGS-US Geological Survey)’nin 8 Nisan 2010 tarihinde yayınlandığı rapordaki bilgilerde saklıydı. Raporda, dünyanın en büyük doğal gaz yataklarından birinin Doğu Akdeniz’de Kıbrıs, Lübnan, Suriye ve İsrail arasında kalan bölge olan Levant Havzası’nda bulunduğu, söz konusu havzada 122 trilyon kübik feetlik (3.45 trilyon metreküp) doğal gaz ve 1.7 milyar varil petrol bulunduğunun tahmin edildiği bilgisi yer almaktaydı. 2008 yılında dünya çapında üretilen ve tüketilen toplam doğal gaz miktarının 110 trilyon kubik feet olduğu düşünülürse sadece bir havzada bulunan rezervin büyüklüğünü siz hesap edin.”


Baran Dergisi 673. Sayı