Geçtiğimiz hafta, evvela İsrail’in Filistinlileri, ardından da ABD’nin Afganistan’da hafızlık icazet töreninde çocukları katletmesi dünya basınında yer bulmamışken, Esed’in Doğu Guta’ya kimyasal saldırı gerçekleştirdiği iddiası üzerinden ABD ve hempasının “vicdan” edebiyatı yapması hakkındaki görüşünüz nedir? ABD’nin bu katliamı dünyada ve Türkiye’de niçin gündem edilmedi?

Dünya medyası açısından bu tür olayların gündeme getirilmemesine artık alıştık, daha da vahimi, bir gün gündeme getirildiğinde hayli şaşkınlık da yaşayacağız. Dünya medyası dediğiniz, ABD-Avrupa hattındaki medya ve bunların diğer coğrafyalardaki uzantıları neo-con/Siyonist lobinin kontrolü altındadır ve Afganistan’da 100 çocuk Amerikan bombalarıyla öldürüldüğünde tek satır bile haber değeri taşımaz, ama, New York’da kontrolden çıkmış bir araç 6 kişinin ölümüne yol açsa, tüm dünya TV ve internet haber sitelerinde terörizm (özellikle İslami terörizm) şüphesiyle manşet olur. Bunu her seferinde yaşıyoruz ve katliam yapan yine her zaman kendi yetiştirdikleri bir manyak çıkıyor. Aynı durum, fazlasıyla, Filistin özellikle Gazze için de geçerlidir. Filistin, Arap âleminin Katar hariç petrol zenginlerinin kendilerini İsrail’e sattıkları bir dönemden geçiyor. Eğer Gazze’ye doğrudan destek olması gereken (eşyanın tabiatına uygun olarak) Arap ülkeleri burada yaşanılan katliamları ve insan hakları ihlallerini görmezden geliyorlarsa, Amerikan, İngiliz veya Alman medyasının mensuplarına nasıl kızabiliriz, kızsak bile ne sonuç elde edebiliriz? İsrail o kadar zulüm yaparken Arap Birliği hala, Türkiye’nin Suriye topraklarında gerçekleştirdiği uluslararası hukuk tarafından meşru kabul edilen askeri harekatların hesabını sorma sevdasında, geçiniz…

Amerika-Fransa-İngiltere ittifakının sözde Suriyeli katil Beşar Esed’i cezalandırma harekâtı, açık bir tiyatrodur. Kendilerinin “dron savaşlarında” Afanistan, Irak, Yemen, Libya ve Suriye’de öldürdükleri binlerce masum insanı, sorunuzda belirttiğiniz gibi camileri, hatta düğün evlerini bombalama vakalarını unutmuşlar, şaibeli bir iddia üzerinden Suriye’ye 250 milyon Dolar’lık füze atmışlardır. Madem bir gecede harcayacağınız bu kadar paranız var, Türkiye, 7 yıldır 3.5 milyon Suriyeli kardeşine 30 milyar Dolar harcamış, bari, söz verdiğiniz paraları verin de eseriniz olan savaşın masum mağdurlarına biraz daha iyi koşullar oluşturalım. Israrla ve altını çizerek söylüyorum, emperyalizmin vicdanı yoktur, yalnız, geleceğe dönük hedefleri vardır. Batı ittifakının Esed üzerinden Rusya ve İran’a karşı gerçekleştirdiği gövde gösterisinin de vicdanla falan alakası yoktur. Afganistan’dan başlayıp Kuzey Afrika’ya kadar yayılan çok geniş bir coğrafyada milyonlarca masum Müslüman’ın öldürülmesine, on milyonlarcasının da topraklarından kopup mülteci olmasına yol açmış emperyalist güçlerin Doğu Guta’da vicdanının yükseldiğine inanmak için aşırı saf olmak gerekir. Ateşlenen füzeler, Ortadoğu’da zaten ürettikleri savaşın ateşine odun atmaktan başka bir anlam ifade etmez, yine geçiniz…

ABD’nin kimyasal saldırı bahanesiyle Suriye’yi vurmasının sebebi nedir? Bundan sonra hadiseler nasıl gelişecek? Olası bir üçüncü dünya savaşı ihtimali var mı?

Soruya sorularla devam edelim:

Harekât sonrası Beşar Esed denilen adam yerinde mi, yerinde. Gövde gösterilerini sürdürüyor mu, sürdürüyor. Muhalefete karşı yeni bir saldırı planlaması yapabilir mi, yapabilir, belki sadece kısa bir süre için kimyasal kullanmayabilir. O halde, Suriye’de ne değişti, hiçbir şey…

Bu harekât, emperyalizme karşı kararlı mücadele eden Beşar Esed propagandasının pompalanmasına yol açtı mı, açtı. Rusya’nın kontrolündeki askeri üslere korumalarını dışarıda bırakarak girmek zorunda kalan bir kukla diktatör, kendi halkının bir bölümünün gözünde hiç hak etmediği kahramanlık görüntüsünü yakaladı mı, yakaladı. Bu harekâtın önemli amaçlarından birinin Beşar’ın görev süresini uzatmak olduğunu çok kolay anlayabiliyoruz.

Harekât, yalnız Rusya ve İran’a bir mesaj mıydı, hayır. Mesajın büyüğü Türkiye’ye geldi. Emperyalizm, Astana süreciyle bağlantısız bir rota izleyen Türkiye’ye aba altında sopa gösterdi. Uluslararası hukuku yeri geldiğinde çiğneyeceğini, ayağına dolanan herkesi stratejik hedefleri doğrultusunda bombalayabileceğini de göstermiş oldu. Münbiç cephesi başta, Suriye coğrafyasında dışlanmış ve köşeye sıkışmış Amerika’nın yanına eski kolonyalistler, Fransa ve İngiltere’yi de alarak sergilediği mesajı aldık, artık önümüzdeki maçlara bakacağız…

Tüm bu meseleler etrafında Yunanistan’ı Türkiye’nin üzerine salmak suretiyle ne yapmayı hedefliyorlar?

Yaşamakta olduğu ekonomik kriz nedeniyle Yunanistan artık bir “vasal (köle) devlet” konumundadır. Ulusal çıkarlarından çok, kendisini paralarıyla ayakta tutanların verdiği hedeflere göre hareket edeceğini de göstermektedir. Emperyalizmin hedefi, Türkiye’nin Suriye-Irak coğrafyasında sürdürdüğü ve bölgede ikinci bir İsrail kurmayı hedefleyen planları hedef alan harekâtlarını durdurmak ve yön şaşırtmaktır. Anladığımız kadarıyla bunun için zavallı Yunanistan’ı Ege ve Doğu Akdeniz’de üzerimize sürmeyi planlamışlar, karşılığında da Yunan devletine daha güçlü tedavi edici ilaçlar önermişler. Bunlar, 1’nci Ordu’nun Yunanistan, 2’nci Ordu’nun da Suriye-Irak’la meşgul edilmesi, deniz kuvvetlerinin harekâtları nedeniyle hava kuvvetlerimizin destek kabiliyetinin ikiye bölünmesi sonucunu arzuluyorlar. Böyle bir durumda, bir de içten hareketlenme sağlayıp, önce sokakların sonra da kripto elemanlar üzerinden karargahların hareketlenmesini hedefliyor olabilirler.

Geçtiğimiz hafta “Amerika Yeni FETÖ’sünü Buldu” başlıklı bir yazı kaleme almıştınız. Bu çerçevede Batı’nın öngördüğü yeni dünya düzeninde Suudi Arabistan’ın rolü nedir?

O yazı önemlidir. Burada tekrarlayacak değilim, okurlarınız açıp okusunlar, hayli derin bir operasyonla karşı karşıyayız. Amerika’nın buradaki hedefi, Müslüman coğrafyada FETÖ benzeri bir hareketlenmeyi bu kez Suudi hanedanı üzerinden kurgulamaktır. “Ilımlı İslam” denilen kavramın ne olduğunu kimse bize anlatmasın. Bu kavram, İsrail ile işbirliği, Hıristiyan dünyasının emperyalist saldırılarının yanında yer alma, onurlu Müslüman’ı da emperyalizme peşkeş çekme hareketidir. İslam’ın önüne sıfat koyamazsınız. Koyduğunuz an, onu başka bir şeye eviriyorusunuz demektir. Bunu yaşadık, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hep sorguluyorum nedense gecikmiş raporlarında Fetullah Gülen’in ne ölçüde İslam dışı bir yapılanmayı oluşturmuş olduğunu da gördük. Şimdi bu deneyimi, dünyanın diğer Müslüman toplumlarıyla paylaşmamız gerekiyor.

Teşekkür ederiz.

Ben de teşekkür ederim.


Baran Dergisi 588. Sayı