Murad Çetin kimdir?
Murat Çetin, 1976 doğumlu, Malatyalı. Gazeteci, Hür Haber’de köşe yazarı ve aynı zamanda ticaretle uğraşıyor. Malatyatime.com ve Malatya Time gazetesinin genel yayın yönetmenliğini yürütmekte... Kendisi kamuoyunda “tahşiyeciler” diye bilinen grubu yakinen tanımaktadır.
 
İlk önce “Tahşiye” meselesinden başlayalım. “Tahşiyeciler” kimdir?
Evvela “Tahşiyeciler” adı altında bir grup yok. “Tahşiye” isminde bir yayınevi var. Tahşiye’nin kelime manası; “yazan”dır…  Gündelik tabirle “dipnot düşen demektir. Tahşiye Yayınevi’nde ulemadan müteşekkil bir heyet var. Bu heyet, dinin dört esası içerisinde Risale-i Nur’u izah ediyor. Güncel meselelere dipnot düşüyorlar. “Tahşiyeciler” kelimesini 6 Nisan 2009 tarihinde Fetullah Gülen www.herkul.org’da yayınladığı bir kasette dillendirdi.  Böylece bu heyeti, örgütüne hedef gösterdi ve emir verdi. Biz Risale-i Nur talebesiyiz. Fetullah Gülen, bizi inkâr ettiği için bu yola başvurmuştur. Biz, Risale-i Nur ile Kur’an-ı Kerîm’i, Hadisleri ve temel dinî bilgileri öğrenmeye çalışıyoruz. Biz “Nurcu” değiliz. Çünkü nurculuk, şuculuk, buculuk Müslümanları birbirinden ayırmak için kullanılan kavramlardır. Biz nurculuk kavramını kabul etmiyorsak “Tahşiyeciler” kavramını kabul etmemiz nasıl beklenebilir? 
Gülen Cemaat ile yaşanan sorunun temelinde bu mu var?  
Cemaatle oluşan sorunun kaynağı “Tahşiyecilik” meselesidir. Bunun altını çizmek istiyorum. Şu şekilde izah edeyim. Aslında üç temel mesele var: 
Birincisi Fetullah Gülen, Risale-i Nur camiasında duayen olarak yani bilirkişi olarak görülüyor. Ve işin en tepesindeki isim olarak biliniyor. Fakat bu insanlar (Tahşiyeciler) Risale-i Nur’dan yola çıkarak ilmî konularda ileri düzeyde çalışmalar yaptılar ve bu Fetullah Gülen’e dokundu. Risale-i Nur çerçevesinde ileri düzeyde çalışmalar yapan bu insanlar, Fetullah Gülen’i gölgede bıraktıklarından dolayı onlara karşı kin besledi ve örgütü bu kişilerin kuyularını kazma girişiminde bulundu. Bunu da “Tahşiyeciler” adı altında bir şey kurgulayıp, ilmî çalışmalar yapan bu cemaati kendi örgütünün hedef tahtasına oturtarak yaptı.
 İkincisi Fetullah Gülen bir misyona sahiptir. Bu misyon ise dinlerarası diyalogtur. Tahşiye Yayınevi’nin sahibi Mehmed Doğan, 2005 yılında basılan dört ciltlik “Rumuzu'l-Kur’an” adlı eserinde Fetullah Gülen’in Kur'an ve Hadisleri İslâm inanışının tam tersi şekilde tahrif ettiğini ortaya koydu. Bu kitapta ayrıca bu fitnenin birkaç yılı kaldığı bilgisini de veriyordu. Molla Muhammed ismiyle tanınan Mehmet Doğan, Bediüzzaman hazretlerinin birinci talebesi olan, Albay Hacı Hulusi Yahyagil’in öğrencisidir. Kur’an, hadis, fıkıh çerçevesinde Risale-i Nur'la alakalı ilmî çalışmalar yapan Mehmet Doğan, Risale-i Nur’daki bazı cümlelere ters mana veren Fetullah Gülen ve ekibi ile ilmî olarak mücadele etmiş ve bu mücadeleyi “Redd'ül-Evham” ve “Rumuz'ul-Kur’an” isimli eserlerinde yazmıştır. Fetullah Gülen ve ekibi sadece Risale-i Nur’u tahrifle kalmamış, aynı zamanda Kur'an’ın bazı ayetlerine de ters mana vererek, “Yahudilik ve Hristyanlık hak dindir. Yahudiler ve Hristiyanlar Cennet’e girecektir. Onlar da kurtuluş ehlidir. Muhammedun Resulullah demeden Cennet’e girilir” gibi ifadeler kullanmışlardır. Fetullah Gülen’in yapmış olduğu bu tahrifi deşifre eden Mehmed Doğan, bu Paralel Yapı'nın hedef tahtasına oturtulmuştur.
Dinlerarası diyalog kavramı Müslümanların imanını bozmak için uluslararası bir operasyon, uluslararası bir fitnedir. Bir algı operasyonuydu ve bu operasyonun başında Fetullah Gülen vardı. Bu zat ise (Mehmed Doğan) yazdığı eserler içerisinde “Dinlerarası diyalog” denilen bir hareketin asla olamayacağını ve tamamen safsatadan ibaret olduğunu, bu hareketin ancak bir fitne olacağını ve “dinlerarası diyaloğa” inanan bir insanın Müslümanlıktan çıkacağını delilleriyle ortaya koyunca Fetullah Gülen buna engel olmak istedi. 
Ayrıca, zengin ile fakir arasında hassas bir ölçü ve yardım köprüsü olan zekât müessesesi, cemaat tarafından farklı amaçlar için kullanılmıştır. Kur'an’ın ifadesine göre fakire verilmesi lazım gelirken Allah’ın bu hükmüne ters mana veren Gülen ekibi, zekâtları hile ve hurda ile alarak kirli işlerinde kullanmaktadırlar. 
Üçüncüsü, biz millet olarak Osmanlı geleneğinden geliriz ve bu gelenekle, Osmanlı olmakla gurur duyarız. Osmanlı ne yapmıştır peki? Canıyla kanıyla o zamanki dünyaya sahip olmuş ve bize bu toprakları emanet olarak bırakmıştır. Fakat bu Fetullah Gülen ve örgütü, bize emanet olan bu toprakların haricî ve dâhili bütün düşmanlarıyla işbirliği yapıp, “hoşgörü” kavramı adı altında İslâm’daki “cihad” anlayışını törpülemek amacıyla iş çevirdiler. Dünyanın en uzak ülkelerinden Müslümanlara saldırılar oluyor, kıyıma uğruyor Müslümanlar, bu örgüt kalkmış hoşgörü diyor. Mehmet Doğan ise örgütün “hoşgörü” kavramıyla yürüttüğü misyonerliği deşifre eden bir eser yazdı. 
Fetullah Gülen’in Müslümanlara zarar verdiğini daha önce biz de yayınlarımızda birçok kez belirttik. 1999 sürecinde de bir çok arkadaşımız paralel yapının kumpasları sebebiyle tutuklandı. Biz bu tür yayınlar yaparken belli bir zamana kadar bize tepki gösterildi. Fakat şimdi bizim söylediklerimizden daha ağır şeyler söylenmeye başlandı. 
Kişinin karakterinde tezahür etmediği için kullanamıyorsunuz. Bunların da kuyruğuna basıldı, dolayısıyla kişilikleri ortaya çıktı. Düne kadar çocukları ölen Yahudi’ye “hoş görün, onlara merhametle bakın, onlara hüsnü zanla bakın, onların hidayeti için dua ediyoruz” diyen örgüt lideri şu anda Müslümanların uğradığı zulümlere sessiz kalıp, Müslümanların yatak odasını dikizliyor. Şöyle bir şey var: Mavi Marmara’da İsrail otoritesine karşı çıkmayın diyordu, bugün Türkiye otoritesine karşı çıkıyorlar. 
Operasyonlar başlatıldı. Operasyonların zamanı ve mahiyeti bakımından yeterli midir?
Görünürde operasyon yeterli olsa da gecikmiş bir operasyondu. Ben birçok haber yaptım ve bu haberleri bir senedir Ak Parti’nin tüm kollarına ulaştırmaya çalıştım. “Biz paralel yapıdan çektiğimiz kadar Ak Parti içinde olup da suskun kalan milletvekillerinden de çekiyoruz” demişti dönemin başbakanı ve şimdiki cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan. Fakat engellemeye çalıştılar, görmezden geldiler. Ben bu meseleyi zamanında Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Öznur Çalık’a kadar götürdüm. Ne yaptı biliyor musunuz? Burnunun ucuyla baktı. Malatya İl Başkanı’na da götürdüm. İl başkanı demek benim nezdimde Başbakan’ın o ildeki vekili demektir, o ildeki tüm siyasî haberleri, olayları, meseleleri koordine eden vekildir. Malatya İl Başkanı’na götürdüğümde Malatya’da “Tahşiyeciler” diye mağdur edilen cemaatin avukatı olmasına rağmen, “acaba kim güçlü kim güçsüz; Hükümet mi güçlü, cemaat mi güçlü?” diye tam teşhis edemediğinden önemsemedi. Zor durumda kalmamak için kimseye bildirmedi. Malatya’daki milletvekilleri yahut Öznur Çalık vasıtasıyla Recep Tayyip Erdoğan’a ulaştırsaydı biz o anda millet olarak zafere ulaşacaktık. Mesele Tahşiyeciler, şucular, bucular değil. Ülke güvenliği.
Operasyonlar yapılıyor; fakat Fuat Avni denilen Twitter hesabında operasyonlar öncesinde bir takım bilgiler veriliyor. Ve ne dediyse çıkıyor. Demek ki bu cemaat denilen örgütün hâlâ devlet kademelerinde gücü yerli yerinde duruyor.  
Fuat Avni’nin kim olduğu önemli değil. Burada Fuat Avni’nin kim olduğundan ziyade cemaat örgütü, devletin en kritik noktalarında faal ve kendini gizliyor. Mesela bir valilikte, bir komisyonda soruşturma olduğunda “şu paralelci, bu paralelci” diyerek hem paralel yapı mensubu olduğunu gizliyor, hem de sevmedikleri kişilerin paralel örgüt mensubu olduğunu söyleyerek sürgün edilmesine sebep oluyorlar. Ama bundan onların çok güçlü olduğu neticesi çıkmasın, bunlara karşı elbirliğiyle, kararlılıkla karşı durmak gerekiyor.
Çok teşekkür ederiz vakit ayırdığınız için.
Ben teşekkür ederim iyi çalışmalar, kolay gelsin.