Doğu Anadolu’nun kanaat önderlerinden Abdülkerim Çevik, iki aile arasındaki husumete son vermek için bulunduğu Bitlis’in Güroymak ilçesinde uğradığı silahlı saldırı sonucu vefat etti. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, sosyal medya hesabından vefat bilgisini şöyle paylaştı: “Çok hüzünlüyüm. Bir alimin ölümü, bir alemin ölümüdür. Bitlis Güroymak (Norşin) Medresesi Başmüderrisi Seyda Abdülkerim Çevik Allah’a yürüdü. Allah rahmet eylesin.” Çevik’in vefatı tüm bölgeyi derinden sarsarken, Abdülkerim Hoca’nın yakın dostlarından Müfid Yüksel, merhumla alakalı Baran’a görüş ve düşüncelerini belirtti. Yüksel şöyle konuştu;
 
“Beş yüz ailenin yaşadığı husumete son verdi”
Merhum Abdülkerim Çevik anne tarafımdan akrabamdı. Yakın dostumuzdu. Çocukluğumuzdan beri birbirimizi tanırdık. Çeşitli ailelerin kan davası, arazi davası ve başka ne sorunu olursa olsun hepsine müdahil olan, insanları barıştıran biriydi. Sulh ve arabuluculuk konusunda toplumsal bakımdan çok ciddi işlevler görüyordu. Fonksiyonu çok genişti. Neredeyse bütün İslâm dünyasından tanıdığı insanlar vardı. Herkesin gönlünde taht kuran bu bölgede memlekette güzel işler yapan insanlarımızdan biriydi. Hem bu anlamdaki faaliyetleriyle hem de kişiliğiyle insanlara kendini sevdirmişti. Türkiye’nin çeşitli illerinde farklı topluluklar arasında sözü geçen biriydi. Hatta Suriye içlerine kadar nüfuzu vardı. Halim mizaçta çok güvenilir bir alimdi. İyi bir medrese tahsili vardı. Ohin şeyhlerinden Şeyh Asım’dan tarikat ehliyetini belirten icazetini almıştı. Nakşibendî çizgisinde bir alimdi. Çok güçlü medrese faaliyetleri vardı. Norşin medreselerini ayakta tutan en önemli insanlardan, baş müderrislerden biriydi. Yıllardır talebe yetiştiriyordu.
 
“Medreseleri İhya Eden Bir Şahsiyetti”
MEDAV adlı medrese hocalarının kurduğu bir derneğin başkan yardımcılığını yapıyordu. Bölge toplumunun nazarında kritik bir mevkiye sahipti. PKK tehditlerine ve faaliyetlerine karşı gönüllü konumu vardı. Açık söylemek gerekirse Abdülkerim Çevik bölgenin geleceğini belirleyebilecek kritik şahsiyetlerden biriydi. O nedenle “hedef” olan biriydi aynı zamanda. Her zaman rastlanabilecek sıradan bir sulh meselesinde psikolojisi bozuk olduğu söylenen biri tarafından katledildi. Bölgede daha önce böyle bir olay yaşanmamıştı. Arabuluculuk yapan insanlar Norşin’de daha önce böyle bir şeyle karşılaşmamıştı. İnsanlar Norşin’e barışmaya gelir, kavga etmeye değil. Menzil camiası da burada var. Norşin merkezi bir yer o bakımdan. Yörenin medreselerini yeniden canlandıran Abdülkerim hoca idi. Hem Norşin’de hem başka il ve ilçelerde. Biz de bu çalışmalarına katkıda bulunuyorduk. Bundan sonra bölgede ciddi sıkıntılara ortaya çıkarabilir. En önemlisi, bölge toplumu arasında kanaat önderi olan aile ve şahsiyetler, herhangi bir sosyal bunalım sırasında aranmalarına sorulmalarına rağmen müdahaleden çekinebilir. Bu tür anlaşmazlıklarda hedef olmak kaygısıyla arabulucu rolünü göstermeyebilir. Geçmişte bir çok olaya akil adam olarak müdahale eden bu insanların “dokunulmazlık”ı vardı. 500’e yakın husumete son vermişti. Dokunulmaz, saygı, itibar gören insanlar. Onlara dokunmak, zarar vermek kimsenin düşüneceği şey değildi. Toplumu koruyucu bir duvar daha yıkılmış oldu.
 
“Tekke ve Zaviye-Tevhid-i Tedrisat Kanunları Kaldırılmalı”
İBB Meclisi’nde AK Parti ve MHP tarafından reddedilen, CHP ve İP meclis üyelerinin cemevlerinin ibadethane statüsüne alınması yönündeki teklifi hakkında da görüş belirten Yüksel şunları söyledi;
 
“Alevîler Almanya Merkezli Olarak Kışkırtılıyor”
“Osmanlı’da “Dede Evleri” denilen Kızılbaş Dede Ocakları’na 17. yy’dan itibaren Bektaşi Dergâhı statüsü verilmiştir. Hacı Bektaş çelebilerinden aldıkları icazetle meşruiyetlerini sürdürüyorlardı. Almanya ve bir kısım Avrupa ülkeleri Avrupa’daki Alevî toplulukları kullanarak cemevlerini İslâm dışında ayrı bir din olarak kabul ettirmek istiyorlar. Türkiye’deki Alevîleri gayr-ı müslim azınlık olarak benimsetmek istiyorlar. Oysa Alevîler, inanışları ne olursa olsun cenazeleri imam tarafından kılınan, Müslüman mezarlığına defnedilen Müslüman kimlikli olarak kabul ediliyorlar. Bu topluluğun bir kısmını Türkiye’deki birlik ve beraberliği bozmak için sürekli tahrik ediyorlar. Almanya’nın başını çektiği Avrupa’nın baskı oluşturarak bu topluluğu Türkiye aleyhinde kullandığını görüyoruz. Alman istihbaratının Alevîler üzerinden de bu tür faaliyetlerde bulunduğu biliniyor. Alevîler Anadolu kültüründen kopuk bir topluluk değildir. AB, Avrupa’daki Alevi federasyonlar üzerinden Türkiye’ye nüfuz çabasından vazgeçmiş değil. CHP de bu çizgide hareket ediyor.”
Medreseleri kapatan kanun olarak da bilinen 677 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu hakkında konuşan Yüksel, söz konusu kanunun 1924 yılında Hilafet’in kaldırılmasının ardından 1925 yılında Şeyh Said olayı bahane edilerek Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile Tevhid-i Tedrisat Kanunu çıkarıldığını belirterek şunları ifade etti;

“Bu kanun kaldırılmadığından, halen yürürlükte kabul edildiğinden Türkiye’nin toplum yapısını dinamitliyor. 677 sayılı Tekke ve Zaviyeler Kanunu ile Tevhid-i Tedrisat Kanunu kesinlikle kaldırılmalı. Bu kanun Türkiye’deki iç barışı tehdit ediyor. Verdiği zarar en başta dinî eğitime yasak koymasıdır. Medreselerin önünü kapatıyor. Türkiye sağlıklı bir anlayışla hoca yetişmesine engel teşkil ediyor. Bu hocalar yetişmediği için Türkiye coğrafyasında rol model olmakta zorluk yaşıyor. En önemlisi Vehhabilik ve Şii mezhepçiliğin İslam coğrafyasında yayılmasının bir sebebi de Türkiye’nin elini kolunu bağlayan bu kanundur.

Coğrafyasında merkezi konuma sahip Türkiye’de sağlıklı kurumlaşmaya engel olan bu kanun kaldırılmalıdır. Türkiye’deki irfan ocaklarının açılmasına engel olduğu gibi, “Alevîlik meselesi” adı altında sürekli gündeme getirilen problemlerin aşılmasına da engel oluyor. Anayasada değiştirilemez maddeler arasında yer almamasına rağmen bürokrasideki direnç başta olmak üzere farklı kurum ve kuruluşların da buna engel olduğu biliniyor. 2013’te AK Parti Ankara Milletvekili Haluk Özdalga, bu kanunun kaldırılması teklifini partisinin grubuna hazırlamıştı. Tekrar bir kanun teklifiyle kaldırılabilir.”



Baran Dergisi 680. Sayı