Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Asya ülkelerine yapacağı ziyaret öncesinde Vietnam ve Çin medyasına konuştu. Suriye’deki son gelişmelerle ilgili değerlendirmede bulunan Lavrov, “Suriye ile Türkiye sınır bölgesinde kurulması planlanan tampon bölgeye, Rusya, askeri polis kuvvetlerini yerleştirilebilir. Şu anda askeri yetkililer düzeyinde bu tampon bölgenin teknik detayları görüşülüyor.” dedi. Türkiye ile Rusya arasında Suriye’deki PKK-YPG hakkında belirli görüş ayrılıkları bulunduğunu da verdiği demeçte ilk defa açıkça dile getiren Lavrov şöyle dedi: “Suriye’de mevcut Kürt gruplar arasında kimin terörist, kimin barışçıl muhalif sayılacağı hususunda Türkiye ile ortak görüşe varamadığımız doğru. Türkiye’nin bu hususta bizden farklı görüşleri var. Türkiye’nin özellikle terörizm konusundaki hassasiyetini çok iyi anlamakla birlikte eninde sonunda buğdayı yabani otlardan da ayırt etmek gerekecek. Suriye’deki Kürt azınlığı meselesini mercek altına alarak hangi grupların gerçekten kanıtlarıyla terörist sayılacağını belirlemek gerek.”
 
“Astana Üçlüsü” Anlaşmazlık İçinde
Lavron’un yaptığı son açıklamalarla ilgili Baran’a değerlendirmede bulunan Araştırmacı-yazar Murat Akan, Ortadoğu’da başlayan 3. Paylaşım Savaşı’nda sona yaklaşıldığını ifade etti. İttifakların şekil ve kabuk değiştirmeye, geçişken olmaya başladığını söyleyen Akan, gelinen aşamayla ilgili şunları söyledi:

“Ortak çıkarlar söz konusu olduğundan, Türkiye-Rusya-İran ittifakından oluşan “Astana Üçlüsü”, ABD-Batı ittifakına karşı iyi gidiyordu. Türkiye’nin Suriye üzerindeki kazanımları olarak Afrin’e giriş ve Fırat Kalkanı Harekâtı, Rusya’nın da örtülü destek verdiği harekâtlardı. Suriye hava sahası açılmıştı. O süreçte Türkiye’nin ABD-NATO eksenine mesafeliydi. Bunun sebebi ABD’nin PKK-YPG’yi açıkça desteklemesiydi. Rusya da Türkiye’nin jeopolitik konumunu fırsat bilerek Türkiye ile yakınlaşma sürecine girdi. ABD’nin Suriye’den çekilme kararını açıkladıktan sonra ise, bölgede oluşacak boşluğu birilerinin doldurması gerekiyor. Buradaki de factoyapılar durumun farkında. Bu boşluğu doldurma hususunda Türkiye-Rusya-İran üçlüsü anlaşmazlık içerisinde. Tabiî ABD’nin çekilme kararı kesin görünse de, ABD içindeki görüş ayrılıkları bir tarafa, buradan tamamen çekilmesi söz konusu olamaz. Ancak asker sayısını azaltabilir, böylece PKK üzerinden istediği “özerk yapı”yı kurma aşamasına yaklaşabilirdi.”

Lavrov’un “güvenli bölge” ve PKK-YPG ile ilgili açıklamalarının bu noktada önem arzettiğini ifade eden Akan şöyle devam etti:

“Lavrov diyor ki, “Rusya, Türkiye ile hangi grupların terörist grup oldukları hususunda anlaşmazlık içinde...” Öte yandan Türkiye-ABD arasında devam eden “güvenli bölge” oluşturma görüşmeleri hususunda Rusya’nın endişeleri var. Rusya Türkiye’nin “Güvenli Bölge”ye Türkiye’nin müdahalesini, daha fazla rol almasını, kontrolü yükseltmesini istemiyor. Çünkü zamanla bölgeye tamamen yerleşeceğini “işgal” edeceğini düşünüyor. Lavrov’un açıklamalarından bu anlaşılıyor. İran da aynı düşünceye sahip.” 
 
“Rusya PKK-YPG’yi Terör Örgütü Saymıyor”
Lavrov’un açıklamalarının Astana’da çatlağa yol açıp açmayacağı hususunda ise şu yorumda bulundu:

“Bu ihtimal akılda tutulmalı. ABD ile “güvenli bölge” üzerine süren görüşmeler olumlu sonuçlandığı takdirde yani ABD bölgeyi Türkiye’nin kontrolüne bırakırsa, Rusya ile Türkiye’nin arasının açılması kaçınılmaz olur. “Astana Üçlüsü”nün dağılması bile söz konusu olabilir. Dağılmasa bile aralarındaki ilişkilerin soğuyacağı aşikârdır. Bu nedenle Lavrov’un son açıklamaları Türkiye’ye bir mesaj olarak da değerlendirilebilir ki öyledir. Astana süreci işliyor ama birtakım problemleriyle birlikte. Rusya PKK-YPG’yi terör örgütü olarak görmüyor. Bu açık ve net.”
 
Rusya Türkiye’ye “Çıkın” Çağrısında Bulunabilir
Akan, ABD-Rusya ve İsrail arasında gizli bir anlaşmanın yürülükte olduğu vurgusunda bulundu. “ABD ile Rusya arasında başından beri özellikle Fırat’ın doğusu veya Suriye’nin kuzeyinde ‘PKK-YPG özerk yapılanması’nın kurulması hususunda hemfikir olduklarını düşünüyorum.” şeklinde görüş belirten Akan, şöyle devam etti;

“Başından beri takip ettiğimiz süreç bunu doğruluyor. Mesela, Rusya’nın ABD’ye yönelik “Suriye’nin kuzeyinden çıkın” dediğini görmedim. Öte yandan rejim de aynı tutumu sürdürüyor. Hiçbir surette Fırat’ın doğusuna müdahale etmiyor. Türkiye’nin etkin olduğu bölgelere müdahale etmeye çalışıyor. Rusya da öyle. Dolayısıyla kafalarda ister istemez soru işaretleri oluşuyor. Görünen köy kılavuz istemez. Trump ve Putin, Helsinki’de ikili bir görüşme yaptılar. Bunun, “Suriye’yi paylaşma görüşmesi” olduğunu o sıralarda belirtmiştim. Diğer yandan İsrail, bugüne kadar Suriye topraklarına irili ufaklı 114 saldırıda bulunmuş. Buna da ciddi bir tepki gösterilmedi. Bu noktada ABD-İsrail ve Rusya üçlü ve gizli bir anlaşma içinde olabilir. Putin, Netenyahu ile sık görüşüyor.”

Akan, ABD-İsrail ve Rusya’nın hangi maddeler üzerinde anlaşmış olabileceği sorusunu ise şu şekilde cevapladı:

“Bu gizli anlaşmanın çerçevesi Suriye’nin parçalanması fikrini paylaşıyor. Rusya istemiyor görünse de, realitede bunun aksinin gerçekleştiğini kabul ediyor. Özellikle Fırat’ın doğusunu “özerk bölge”, Golan Tepeleri’ni de BM nezdinde işgal altında sayıyor olsa da, bölgenin BM kararıyla tamamen İsrail’e verilmesi ihtimali akıllarda. Çünkü bu bölge İsrail için su ve enerji kaynağı. Buna karşılık Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki askeri üslerinin yerini koruması. Bu da malum; Rusya’nın tarihî emeli. Bu nedenle ilerleyen zamanlarda Rus tarafının Türkiye’nin Suriye’de bulunduğu bölgelerden çıkması için çağrı yapacağını bile düşünüyorum.”
 
“İran Beklemede, Türkiye Açık, İdlip Kritik...”
Akan, Türkiye’nin tavrı, İran’ın manevraları ve İdlip’in içinde bulunduğu durum ile ilgili görüşlerini paylaşırken şunları söyledi; 

“İran’ın diplomasisi şu an uygulanan ambargo nedeniyle zor durumda olduğu için ses çıkarmıyor olabilir. İran Şam’ı yönlendiriyor. Yatırımları var. Haşdi Şabi yerleşik durumda. Şam, İran için jeopolitik anlamda sıçrama tahtası. Bunu kaybetmek istemez. İran da ABD ambargosu hafiflediği takdirde Türkiye’ye karşı sesini yükseltecektir. Türkiye’nin zaten şu anki denge politikası hassas bir şekilde yürütülüyor. İlişkileri her yönden açık sürdürüyor. Tarafların birtakım ileri-geri açıklamaları Türkiye’nin Suriye’den çıkacağı anlamına gelmez. Suriye’nin bütünlüğü ve anayasal süreç başlatılmadan Türkiye’nin girdiği yerlerden çıkmasına kesinlikle karşıyım. 

Rusya ve Şam, hatta İran, başlarda İdlip’e askerî operasyon taraftarıydı. Türkiye devreye girerek sivil kaybını önleyen hamleler yaptı. Bu hususta verdiği garanti ise, her türlü provokasyona rağmen başarıyla sürüyor. İlginç olan İran’ın bölgeye operasyonu gündeme getirmesi. Öte yandan Varşova toplantısı, Soçi’ye karşı tesadüf değildir. Varşova da Soçi’ye karşı bir mesajdı. Siz anlaşsanız da bizim aldığımız kararlar. “Arap NATOsu” gibi. AB-Arap Birliği zirvesi de Varşova’nın devamıdır. Türkiye karşıtı askeri birlik oluşturuyoruz mesajı veriliyor. Bu tabloya baktığımızda bahsettiğim paylaşım savaşının sonuna yaklaşıldığı, bazı ittifakların çatlayabileceği, değişebileceğini göz önünde bulundurmak lazım.”


Baran Dergisi 633. Sayı