Nasıl oluyor da ABD Başkanı Trump, İsrail’deki seçim sonuçları kesinlik kazanmamışken yani henüz hükümet de olmayan Netenyahu’yu yanına alıp “Yüzyılın Plânı” adı altında dünyaya bir ilanda bulunabiliyor?
Netenyahu “konu mankeni” olarak oradaydı. Daha önce onun Likud Partisi’nin rakibi Mavi-Beyaz İttifakı lideri Benny Gantz’ı bir şekilde ABD’ye davet ettiler. Birlikte görüntü vermişlerdi. Gantz da bir “hülleci” olarak oradaydı. “Esas oğlan” Netenyahu, dolayısıyla bu plânı kotaranlar ABD ve İsrail’in sağcıları.

Damat  Kushner’in belirleyici şahıs olduğu dile getiriliyor. Kendisi, bu plân için “işinize gelirse” minvalinde paylaşımda bulunmuştu? 
Doğru, bu işin arkasında o da var. Filistinlileri neden davet etmedikleri veya önem vermedikleri sualini de şöyle cevaplandırmış; “Kendi kendilerine yeterli değiller. Durumu idare edemezler. Dolayısıyla onların üzerinde bir vesayet lazım.” Filistinlilere bakışları böyle, ABD’nin Kızılderililere baktıkları gibi. Yahudiler Filistinlileri “Goyim-Yahudi olmayan” düşman olarak görüyor. Nitekim bir dönem ileri sürülen “ikili devlet anlaşması”nı da kabul etmemişlerdi. Bizce de öyle; Filistin bir bütündür. Filistin, Ürdün Nehri’nden Akdeniz’e kadar Filistinlilerin yurdudur, ev sahibidir. Fakat hırsızlar geldi ve ellerindeki topraklar gaspedildi. Trump da bu hırsızlara aynı yurdu devretme plânını duyurdu. Siyonistler ile ABD’de başını Gerard Kushner’in yönlendirdiği Evanjelikler arasında yani sağcı ittifak var.

80 sayfalık bir plandan bahsediliyor. Erdoğan bazı maddeleri sıralayarak birtakım asılsız, gayrı meşru, yalan şeylerin dayatıldığını ifade etti. Mesela plâna göre dünyadaki Filistinlilerin Filistin’e dönemeyecek. Filistinlilerin adı bile geçmezken 50 milyar dolar aldatmacası vs.
Yahudiler dünyanın çeşitli yerlerinden gelip Filistin’e yerleştirildiler; yurdundan olan Filistinliler ise Yahudilerin geldiği dünyanın çeşitli yerlerine dağıldılar. İşe bakın. Böyle bir boşalt-doldur yaşandı. Şimdi planda ne diyor. “Filistinliler geri dönebilir fakat dönecekleri yeri İsrail belirleyecek.” Mesela Gazze’ye dönebilirler. Nakab’ta, çölde bir yer gösteriyorlar. Nüfusu yoğun olan yerlerde mübadele dayatıyorlar. Ürdün vadisi gibi toprakları (Avvar-u Ürdün deniliyor) ve Batı Şeria’yı ilhak ederken tarımcı Filistinlileri yerlerinden ediyorlar. Ürdün kralı kesinlikle davet edilmedi. Ürdün’ün bu topraklar üzerinde geçmişten gelen geleneksel denetim hakkı vardı. Mübarek beldelerin fahri olarak 60’lardan itibaren denetimini yapıyor, ibadet hayatını düzenliyordu. Şimdi Suudi Arabistan’a devri konuşuluyor. Ürdün onlar için çantada keklik...

Bu arada İslâm İşbirliği Teşkilatı planı tanımadığını duyurdu.
Arap Birliği de reddetti; iyi oldu. Plân açıklanırken Bahreyn, Umman, BAE temsilcileri hazır bulundu. Bu plân Oslo dahil geçmiş bütün anlaşmaları iptal ediyor. Araplar önce Trump ile karşı karşıya gelmek istememişti. Yetersiz olsa da hiç yoktan iyi. Ama ölü toprağı üzerlerinde. Temel kriterlerde kayma var. Bu çekişmenin mahiyeti dinî mi, siyasî mi?.. Mahmud Abbas dahil olmak üzere siyasî bakıyorlar. Osmanlı’dan sonra dava Araplara kaldı. Onlar da Filistinlilere devrettiler. Araplar birinci sorumlu olmak istemiyor fakat Filistinlileri de aşan bir durum söz konusu. İsrail’in arkasında dünya var. Filistin’de de yozlaşma var. Özellikle Mahmud Abbas kesiminde davayı dinî dava görmeyenler var.

İran’ın tepkisizliği dikkat çekici...
Hiçbir ses çıkmadı. Bunu yapacak durumda da değiller. Kasım Süleymani’nin öldürülmesiyle birlikte şapa oturmuş durumdalar. Beyrut’taki “baykuş” Hasan Nasrallah da sinmiş durumda. Filistin meselesi onlar için siyasî istismar meselesi. Humeyni döneminden beri Sünnî dünyada nüfuz kazanmalarını buna bağlı görüyorlar. Mesele siyasi istismar olunca inanç meselesi olmaktan da çıkıyor. Bir güç görünce de hemen sinip arazi oluyorlar.

Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması Hristiyan dünyasında da herhangi bir yeni bölünme veya tepkiye yol açmaz mı?
Putin yakın zamanda Müslümanların birlik beraberlik içinde olmadığını söylemişti. Keşmir hususunda da Amerikalılar Pakistanlılara diyor ki, “Siz Keşmir’e sahip çıkıyorsunuz; peki neden Doğu Türkistan’a sahip çıkmıyorsunuz?” Soru bizim açımızdan da doğru. Maalesef Müslümanlar birlik değil. Ortak bir zemin kalmadı. Bunun başında dinî inanış ve değerlerimiz gelir. Bu değerlerden uzaklaşıp milli hassasiyetler öne geçince bu sefer ortak dava bir kenara bırakılıp özel çıkarlar ileri sürüldü. 1853 Kırım Savaşı bölgenin Hristiyan unsurlarını da harekete geçirmişti. Bu savaşın nedenlerinden biri Ortodoks, Katolik ve Protestanların Kudüs’teki mekânları üzerinde kontrol çekişmesiydi. Yani İngiltere ve Fransa Osmanlı ile birlik olup Rusya’ya karşı Kudüs’e hükmetme çabasındaydı. Bugün ne görüyoruz; Ortodoksları temsil eden Rusya, Netenyahu ile senli-benli, 1960-65 arasında II. Vatikan Konsili olmuştu. Daha önce Vatikan yine bir şekilde İsrail’e iade-i itibar sağladı. Dini hassasiyet öne sürülebilir ancak İsrail’i sorun olarak görecek halleri yok. Doğudaki Hristiyanlar diyor ki, “Batı Hristiyanlığı bize neden sahip çıkmıyor. Kaderimiz Müslümanlarla ortak. Onlarla aynı muameleyi görüyoruz. Kutsal alanlarımıza musallat olunuyor. Neden Batı sorumsuz?” diyorlar. Uyanmalarını umalım.

Sisi rejimi Mısır’daki Müslüman halka rağmen sonuna kadar bu plânın arkasında durabilir mi? İsrail Sisi’nin gücüne ne kadar güveniyor?
İran yanlısı olsa da Pakistanlı bir yazar, Londra’daki İslâm Parlamentosu’nun kurucularından Kerim Sıddıkî’nin şöyle bir lafı var; “İsrail’in etrafındaki ülkeler İsrail’in zırhlarıdır. 1979 Camp David’den beri şu veya bu şekilde Mısır İsrail’e “kalkan” oluyor. Sadece 2012-13’te Muhammed Mursî’nin farklı bir durumu vardı. Sisi döneminde bu zirve yaptı. Ürdün yönetimi de öyle. Yapı olarak “tensip rejimleri” şeklinde ifade ediliyor. Yani koordinasyon rejimleri. Ürdün, Mısır, Şam gibi rejimler koordinasyon rejimleridir. İsrail’in güvenliği için varlık gösteriyorlar.

Trump buna binaen “NATOME” yani Ortadoğu NATOsu diyor olmalı...
Bu kasıtla denilmiş olabilir. Bu rejimler İsrail’i kollayan koruyan bir çevre. Akredite rejimler. 70’lerden beri böyle. Kendi vatandaşlarını İsrail’e ihbar eden rejimler. Her türlü bilgilerini paylaşıyorlar. Tutuklayıp teslim ediyorlar.

Filistin içinde tam bir birlik mümkün mü?
Şöyle ki, Filistin’in kurtuluşu için yeniden birliğin temin edilmesi gerektiği söyleniyor. Burada iki güçlü yapı var. Biri Mahmud Abbas’ın liderliğindeki El-Fetih, şemsiye örgütü FKÖ, Filistin Kurtuluş Örgütü. Bunun karşısında Batı Şeria’da bulunan Hamas, İslamî Cihad gibi örgütler var. Suriye’deki veya İdlip’teki örgütler gibi birbiriyle didişen örgütler gibi olurlarsa İsrail her zaman üstün gelir. Kendi kendilerine yardım etmezlerse kimse yardım etmez. İran gibi istismara maruz kalırlar. İran’ın tuzağına düşüp yanyana yer alıyorlar; Filistinliler de güceniyor.

Geçtiğimiz gün İsrail basınında MİT Başkanı Hakan Fidan Kasım Süleymani’ye benzetilerek hedef gösterildi. Plânlarını bozduğumuzdan rahatsız olduklarını belirttiler, Erdoğan da “demek ki doğru yoldayız” dedi. İsrail benzer bir saldırıyı Türkiye’ye de yapabilir mi?
İsrail ve İran her zaman tehdit savurmayı iyi bilirler. İran, Erdoğan’ı da çok tehdit etti. Onu Saddam’ın akıbetine uğratacaklarını söyledi kimi Şii temsilciler. Azgınlıklarından dolayı İsrail de tehditten vazgeçmiyor. Yapamasalar bile dile getiriyorlar. Bu da onların azgınlık ve haddi aşmakta nereye geldiklerini gösteriyor. Demek ki, MİT’in bölgede aldığı mevzi rahatsız ediyor. Erdoğan’ın Davos’ta “van minüt” dediği günden beri bu rahatsızlık sürüyor. Kendilerince “ayar verdiklerini” düşünüyorlar. İflah olmaz, ıslah olmaz bu topluluğun yaptığı hiçbir kurala uygun değil. Uluslararası hiçbir şeyi iplemiyorlar.

Trump’ın ikinci dört yıllık başkanlığı alacağına kesin gözüyle bakılıyor.
Doğru bu süreç kendisine güç kazandırmış durumda. Mahmud Abbas’ın deyişiyle, “Trump bu planın metnini okumamıştır, bilmiyordur. Kendi plânından habersizdir.” Bana göre de öyle, kesin bilmiyor.

İsrail nasıl durdurulabilir?
İsrail sağlam bir iradeyle durdurulabilir. Çoğunluk olmak yetmiyor. Baktığımızda dünyanın çoğu İsrail’den memnun değil, karşı tutum söz konusu ama yetmiyor. İİT toplantısında Trump’ın Kudüs’e ABD Büyükelçiliği’nin taşıma kararı reddedilmiş, BM’deki oylamada Filistin lehine oy kullanılmıştı. Dünyada İsrail’i durdurucu bir irade gösterecek ülke yok. BM’nin daimi üyesi Rusya veya Çin Kudüs lehine başı çekse olur; ama onlar da İsrail’le birlikte. İslâm ülkeleri paramparça ve güçlü ülke yok. En göze çarpanı Mısır, o da İsrail’in kuyrukçusu. Türkiye bölgede dışlanıyor. Hemen hepsi Türkiye ile sorun çıkartıyor. Dolayısıyla irade ortaya çıktığı takdirde çoğunluk arkasında olacaktır. 60 İslam ülkesi BM’nin üçte bir üye sayısını temsil ediyor ama sonuç alınamıyor. 74’te İsrail’e karşı ambargo amaçlı Suudi Arabistan Körfez ülkelerini arkasına almıştı. Bugün öyle bir irade yok. Bu biraz güçle alâkalı olduğu kadar mevcut ülke yöneticilerinin şahsı manevilerine de bağlı.

Baran Dergisi 682. Sayı