28 Şubat deyince aklınıza ilk ne geliyor?
28 Şubat deyince aklıma ilk olarak rahmetli Necmettin Erbakan geliyor. Daha sonra binlerce genç bayanın hayallerinin yıkıldığı, başörtülü kızların üniversiteye gidemediği ve adaletsizlikler aklıma geliyor. Başörtülü hanımların gösterileri, ikna odaları, insanların Müslüman olmasından dolayı önyargıyla yaka paça cezaevlerine götürülmesi. Başta Salih Mirzabeyoğlu olmak üzere İslâmî hareketin verdiği mücadele… Ardından Uğur Mumcu davası… Yine birtakım cemaatlere insan haklarına uymayacak şekilde yapılan hukuksuz, vicdansız, adaletsiz zulümler aklıma geliyor!..

Bu zulümlerden ve adaletsizlikten doğan mağduriyetler, hâlâ tam mânâsıyla çözülmüş değil, bunların giderilmesi için ne yapılacak?
Biz hep 28 Şubat’ın yıldönümünü konuşuyoruz. Sanki 28 Şubat’ta yapılanlar unutuldu, mazide kaldı gibi bir ortam var. 28 Şubat her şeyden önce tarihimizde kara bir lekedir. Mağdurlar ve mağduriyetleri devam edenler var! Şirketlere baskılar yapıldı, işadamları çok zarar gördü, inançları yüzünden okuyamayan insanlar oldu, fikirleri yüzünden cezaevlerine gönderilen, yıpranan insanlar oldu vs. Bunlar acı hatıralar... Ama acı hatıralar diyoruz da, hâlâ bunun acısını-sızısını mağduriyetini yaşayan insanlar var. 350’nin üzerinde 28 Şubat mağduru insan cezaevlerinde. İnsanlar hâlâ haksız yere acı çekiyorlar. Burada bir tezat yaşıyoruz. 28 Şubat’ı tarihin karanlık bir dönemi olarak anıp, yazıp, çizerken ıskaladığımız bir şey var. 350 insan bunun mağduriyetini hâlâ yaşıyor!.. Bu dosyaların tekrardan ele alınması gerekir. Bunları konuşmamız lazım! Mademki, o zamanların önyargıcı Jakobenci azınlığının zulmünden bahsediyoruz, 350 insanın çürümesine neden göz yumuluyor? Bunlar için bir şeyler yapılması gerekmiyor mu?

Sıkıntı burada. Salih Mirzabeyoğlu’nun yaşadıkları… O fotoğraflar hala aklımızda. Cezaevine alınmış bir insanın gözlerinin göremeyecek hale gelinceye kadar darp edilmesi, her yerinin şişmesi, yaka paça içerisinde muamele görmesi, fizikî ve psikolojik baskılar. Bunlar da çok fazla konuşulmadı! Mirzabeyoğlu gibi bir sürü isimsiz mağdur var. Psikolojik olarak çökmüş, bunalımda olan binlerce hanım öğrenci var, okuma hayalleri ellerinden alınan... Bunların hepsi 28 Şubat’ta yaşandı! Tarih bunu gördü, ama 28 Şubat mağduriyetleri niçin devam ediyor? İnsanlar orada umutla bekliyor. 28 Şubat mağdurlarına cezaevlerinin kapısı derhal açılmalı. İnsan haklarının ve adaletin bu insanlara vefa borcu var. Dosyaların yeniden açılması gerekiyor, 350 insan unutulur mu kardeşim ya!

Tam olarak bir hesaplaşma da gerçekleşmiyor. Bunun askerî kanadı kadar sivil ayağı, medya ayağı da var ve bunların hiç biriyle hesaplaşılmadı.
Özür dilemeler, şuydu, buydu, geçiştirdiler. Tamam Sayın Erbakan’dan manevi bir özür dilenmeli! İnsanların hayatlarından çalınan 10-20 yıl var. Sayın Mirzabeyoğlu’nu niye tuttunuz, niye bıraktınız kardeşim, “pardon” dediniz. Bu kadar kolay mı? Bir insanın hayatından 17 sene çalmışsınız. İnsanın yaşama hakkı elinden alınıyor, dört duvarda tecrit ediliyor, sonra “pardon”. Adaletin vicdanı bu mu? Özür yetmez, 28 Şubat’ta dahli olan herkes cezasını çekmeli!

28 Şubat’ın üzerinden 20 sene geçti. Biz 15 Temmuz tecrübesi de yaşadık. 28 Şubat ile hesaplaşmadan 15 Temmuz ile hesaplaşma olur mu acaba?
İşin o yönü de var. Burada sağ muhafazakâr-İslâmcı yazar, STK, kanaat önderleri, sanatçıların aslında kendi yaşamış olduğu zulümlere yeterince sesi çıkmıyor; bunu rahatlıkla görebiliyoruz. Bu iyi bir şey değil. Hakkını ve hukukunu aramayan insanın adalet ve hukuk beklemesi, trajikomik bir şeydir. Hak verilmez, alınır. Hak ve hukuku bir rüya gibi tasvir edemezsiniz. Adalet dediğiniz şey beyaz atlı prens gibi gelmez öylece! Mücadele gerekir. Böyle bir mekanizma yok zaten. Bu ülkede 80 yıldır fikirlerin, ideolojilerin, inançların çatışması var. 80 yıldır grupların kavgası, didişmesi ve tahammülsüzlüğün yaşandığı bir Anadolu’dan bahsediyoruz. Sihirli değnekle hukuk dağıtılmasını beklemek saflık olur. 12 Eylül generallerinin yargılanması çok önemli bir olaydı mesela. Bunun için mücadele verildi değil mi? 28 Şubat’ın bu kadar kibar, bu kadar nazik ele alınması bana mantıklı gelmiyor. Burada eksiklik yok mu?

Muhafazakâr İslâmcı insanlar için bu bir lekedir. Bu travmanın bize sosyolojik olarak çok büyük zararları oldu. Bu yüzden 28 Şubat’ta yaşanılan travmanın, ihlâllerin, hukuksuzlukların, baskıların, zulümlerin karşısında onurlu bir rövanş olmasından yanayım. “Bunlar bize zulmetti biz de bunlara aynısını yapalım” mantığında değil. Bu zaten bizim hayata bakışımıza ters, inancımıza ters. Bizi hukukla katlettiler, hak ihlalleri yaşadık, fiziki işkenceler, manevi işkenceler yapıldı. O zaman bunun bir karşılığı olmalı. Sizin de belirttiğiniz gibi son zamanlarda enteresan bir tılsım var. Bir türlü bu mesele iyi biçimde ele alınmadı. Fakat şunu diyebilirim ki, İBDA ve Salih Mirzabeyoğlu ve onun fikirleri doğrultusunda hareket edenler iyi bir mücadele verdiler. Hem kamuoyu, hem de hukuk yönünden iyi şeyler gerçekleştirdiler. Bu bir örnek harekettir. Ama onun haricinde bireysel olarak, kanaat önderleri, fikir önderleri, yazarçizerler mağdurlara sahip çıkmadı. Nedendir bilmem. Bu eksikliği görmek gerekir. Mirzabeyoğlu ile ilgili yürütülen o hukuk mücadelesi, bir örneklik teşkil ediyor. Bunun üzerinden yürümemiz lazım. Cezaevlerindeki insanların psikolojisini iyi düşünmek lazım… Biz tarihi unutmadık arkadaş. 350 insandan bahsediyoruz, psikolojilerini düşünsek de zor anlarız. Onlar asla acizlik ve mahcupluk göstermezler. Dikkat ediyorsanız, onlar bir feryat figan da etmiyorlar, kırgın ama vakarlar. Bence bunun sebebi de maneviyatlarının güçlü oluşu, dayandıkları yerin sağlam olması, karakterlerinin çelik gibi olması. Ortamı sindirmeleri, o mahkûmiyetlerinin bir dava uğruna olması onurlu bir durum. İnsanlardan medet ummuyorlar, bu asil bir davranıştır! Ama bu bir anlamda bir kırgınlığın ifadesidir. Buradaki insanlar çok daha kırılgan olabilir, bu doğaldır. Netice itibariyle bu insanlar adil suçlu değil, inanç uğruna zindana atılmış insanlar. Mahkûm psikolojisini dışarıdakilerin anlamaya çalışması, dayanışma göstermesi gerekiyor. Dışarıdakiler içeridekileri unuttu, içeridekiler dışarıdakileri unutmadı hiçbir zaman.

15 Temmuz oldu. Bir halk direnişi gördük, bu yargılamaları yapanlar şimdi içerideyken, onlar niye hâlâ cezaevlerinde?
Yaşadığımız tezat da bu. 28 Şubat’ı yargılayanlar, aynı mantalitede olan savcılar, hâkimler 15 Temmuz’dan sonra cezaevine atılmış olmasına rağmen 28 Şubat mağdurları hâlâ dışarıda değil. 15 Temmuz’dan sonra cezaevine giden hâkim ve savcılara baktığımızda ortaya şu çıkıyor; nasıl yapılacaksa yapılsın devletin 28 Şubat mağdurlarından özür dilemesi ve haklarını iade etmesi gerekiyor.

Teşekkür ediyoruz.
Ben teşekkür ederim, sağolun. 
Baran Dergisi 528. Sayı