Sudan’da bir darbe yaşandı. Darbeye kadar uzanan süreçte neler oldu? Dışarıdan bir tesir var mı?
Darbe 11 Nisan’da yaşandı ama Sudan’daki olaylar Aralık 2018’de başlamıştı biliyorsunuz. Yaklaşık dört aylık bir sokak hareketliliği süreci var. Bu süreç içinde en önemli faktör ekonomik bozulmaydı. Çünkü ekmek protestoları olarak başladı bunlar ve siyasal bir form alarak, otuz yıldır iktidarda bulunan devlet başkanına yönelik istifa çağrılarına dönüştü. Rejimin baskısı sebebiyle yer altına çekilmek durumunda kalmış olan muhalif gruplar da bu sürece dahil oldular.

Protestolar ülkenin iç dinamikleriyle ilgili. Çünkü Sudan’da ekonomik göstergeler çok belirleyici. Daha önce iktidar bu kadar yoğun bir ekonomik kriz yaşamadı. İlk defa böyle bir kriz yaşıyor. Daha önce petrol vardı ve bir şekilde halkı memnun ediyorlardı; ama özellikle 2011’de ülkenin bölünmesiyle petrol gelirleri ortadan kalktı ve bu gelirlerin ortadan kalkması, ülkeyi ekonomik olarak bir dar boğazın içerisine getirdi. 2011’de başlayan ekonomik kriz, en yoğun şekilde 2017 yılından itibaren hissedilmeye başlandı. Enflasyon artışları, işsizliğin yükselmesi, devletin ekmek ve benzin gibi ürünlere verdiği destekleri kesmesi, merkez bankasından nakit akışının gerçekleşmemesi, insanların bankalardaki paralarını çekememeleri gibi hadiseler halk nazarında ciddi bir tepki doğurdu. Nihayetinde 6 Nisan’dan itibaren artık işler daha da ciddileşmeye başladı. Çünkü 6 Nisan’da askeriye içerisinde protestolara sempati ile bakan ve rejim yanlısı askerler arasında gruplaşmalar başladı.

Darbeyi gerçekleştiren general Avf’ın istifa etmesi ne şekilde yorumlanmalı?
Dediğim gibi, askerin içinde kutuplaşmalar başlayınca, dış manipülasyon olasılıkları da artmaya başladı. Çünkü ordu içerisinde birtakım odakların tesirleri var. Özellikle Sudan, Yemen Koalisyonu’na dahil olduğundan beri, Suud, BAE gibi ülkelerin, Sudan ordusu üzerinde tesiri artmaya başlamıştı zaten. Mısır’ın da komşusu olması sebebiyle tarihten bu yana Sudan askeri üzerinde etkisi olmuştur. Ordu içerisinde saflaşmalar başlayınca birtakım güçlerin ve bu güçlere yakın kişilerin de artık alternatif senaryolar üzerinde çalışmaya başladığı belli oldu.
İbn-i Avf basının karşısına çıktı. Fakat halk İbn-i Avf’ı rejimin devamı niteliğinde gördüğü için benimsemedi. İbn-i Avf’ın Mısır’a yakın olduğu söyleniyordu. Birtakım güçler arasında bir çekişme yaşandı. Sonra halkın pek tanımadığı Kara Kuvvetleri Komutanı sahaya çıktı. Bu komutanın Suud’a yakın olduğu söyleniyor. Tabiî bunlar somut olarak ortaya konmuş şeyler değil. Birtakım gözlemler neticesinde ortaya atılan şeyler.

Ordu, Sudan’da kozmopolit bir yapı arz ediyor. Dışarıdan bazı ülkelerin etkileri, son yıllarda giderek artıyordu zaten.

2017 Yılında Türkiye Sudan’la 22 maddeli bir anlaşma imzaladı. Sevakin Adası’nın kullanımının Türkiye’ye verilmesi gibi bir mesele gündeme geldi. Bu meselede en çok Suud ve Mısır’ın sesi çıkmıştı. Bu bakımdan Sudan’da yapılan darbenin Türkiye ile bir alakası var mı?
Şöyle söyleyeyim: İçinde bulunduğumuz çağ itibariyle siyasî olaylar, uzakta bile gerçekleşmiş olsa, birtakım etkileri bu olayların yaşandığı yerlerden çok uzak bölgelerde hissedilebiliyor.
Sevakin meselesi ile ilgili söyleyebileceğim şey şu: Gelen askerî konsey, vermiş olduğu beyanatlarda, Sudan Devleti’nin yapmış olduğu ikili anlaşmaların devam edeceğini açıkladı. Şu anda Türkiye ile Sudan arasındaki ilişkileri sonlandıracak bir durum yok gibi görünüyor. Ama ülke üzerinde birtakım güçlerin tesiri artmaya devam ederse ve mevcut askerî konsey saymış olduğunuz ülkeleri memnun etmeye yönelik hareketlere girişirse, o zaman farklı senaryolar söz konusu olabilir. Belki yeni dönemde farklı bir dış politika da izleyebilir Sudan.

Sudan halkı birtakım güçlerin çekişmesi arasında kalmaktan oldukça rahatsız. Sudan toplumu Suud, BAE, Mısır, Katar gibi birtakım ülkelerin kendilerini satranç tahtasında bir oyun alanı gibi görüyor olmasından çok rahatsız. Belki yeni dönem itibariyle o dengelerin içerisine dahil olmadan, Sudan yeni bir dış politika çizgisine girebilir.

Mesela Suud’un, Sudan toplumu üzerinde etkisi oldukça zayıftır. Çünkü Sudan toplumu, Ehli Sünnet geleneğin çok güçlü olduğu bir toplum. Mesela burada vahhabi projeler halk nazarında kabul görmez.

Libya’da General Hafter, Suud ve BAE etkisiyle bir hareket başladı, öte yandan Cezayir’de birtakım protestolar yapılıyor, protestoların birinci söylemi BAE ve Suud etkisinin ülke üzerinden kaldırılması, Sudan’da bir darbe yapılıyor, Suud ve BAE’nin bir tesiri var. Bu kadar rahat hareket edebilecekleri bir alanı bu ülkeler nasıl buldu?
Bu ülkeler nüfuz alanlarını parayla oluşturuyorlar. Bu bir kültürel nüfuz alanı değil. Ülkelerin ve toplumların kültürel yapısına nüfuz edebilecek güçler değil bunlar. BAE dediğiniz ülke, Sudan’la kıyaslandığı zaman küçücük bir ülkedir. Sudan, kırk milyon nüfusu ve çok güçlü bir geleneği olan bir ülke. BAE, Suud gibi ülkeler, bu ülkelere birtakım paketler sunarak ve onları borçlandırarak avantaj elde ediyorlar. Bu avantajlarını da kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışıyorlar. Mesela son yıllarda Suud’un, Sudan’da artan yatırımları çok dikkat çekici, on beş milyar doları geçmiş durumda şu anda. İktidarlar da konumlarını koruyabilmek ve statükoyu devam ettirebilmek için bu oyunların parçası olmayı gönüllü olarak kabul edebiliyorlar. Ömer el Beşir mesela, bu oyunun bir parçası olmayı gönüllü olarak kabul etti. Para akışını sağlayabilmek için bu tip angajmanlara girdiğinizde birtakım ülkelerin de oyuncağı haline geliyorsunuz.

Mısır, ABD, BAE ve Suud’un içerisinde olduğu bir küre koalisyonu vardı. Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da gelişen son hadiseleri bu küre koalisyonu çerçevesinde değerlendirebilir miyiz?
Sudan ve Cezayir gibi ülkelerin iç dinamiklerinde işleyen bazı hareketlilikler var. Dış etkiler de bu süreci yönlendirmeye çalışıyor.

ABD böyle mevzularda hadiseler yaşandıktan sonra müdahil olup süreci değiştirmeye çalışan bir devlet genel olarak. Büyük güçler bunu yapmaya çalışırlar. Sudan’da da gidiş, sizin bahsettiğiniz yere doğru mu olacak?
Amerika ve Sudan arasında geçmişte yaşanmış vakalardan kaynaklı olarak ikili diplomatik ilişki söz konusu değil. Amerika’nın rahat hareket edebileceği bir bölge değil Sudan. Suud’un o noktada avantajı daha fazla. İki ülkenin de Müslüman olması hasebiyle, Sudan’ın Suud’la birtakım ilişkileri söz konusu. Suud, Sudan’a on beş milyar dolarlık bir yatırım yaptıysa bir gelecek görüyor demektir.

İyi ama şu anda BAE ve Suud demek, Amerika demek…
Evet, böyle duruyor. Bu güçler ortak hareket ediyorlar; fakat kendi aralarında da birtakım çekişmeler yaşanmıyor değil. Sudan halkı bu oyunun bir parçası olmak istemiyor.

Sudan’la ilgili süreç, kaçınılmaz bir süreçti. Çünkü içerde ciddi bir yozlaşma ve tıkanıklık vardı ve iktidar dışarıdan her ne kadar güçlü gibi görünse de birtakım yapısal sorunları çözebilecek gücü, isteği ve iradesi yoktu. O yüzden, ekonominin çöktüğü bir dönemde artan muhalefeti bastırmak çok kolay bir şey değil.

Sudan’ın sosyolojik yapısı nasıl, siyasete kimler hâkim?
Son otuz yılda siyasette İslâmcı kanadı temsil eden İhvan hareketi vardı ama şu anda o çökmüş gözüküyor. Şu an daha çok milliyetçi ve Sudan solu sahnede.

Gelecekte iktidar olarak kimi görebiliriz orada?
Sudan, geleneksel İslâm’ın güçlü olduğu bir yer. Sudan Solu da mesela bu gerçek doğrultusunda hareket eder.

Türkiye ne kadar ilgileniyor bu süreçle?
Devlet olarak işin neresindeyiz açıkçası bilemiyorum, kestiremiyorum. Çünkü pek açıklama olmadı Türkiye’den. Sudan, Türkiye’nin iş birliği halinde olduğu bir ülke. Ömer el Beşir, Türkiye’nin müttefiki olarak gözüküyordu. Türkiye hangi oranda ilgileniyor, sürece dahil olacak mı yoksa olmayacak mı? Bu sorulara cevap verecek veriler yok elimizde maalesef.

Teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.

Baran Dergisi 640. Sayı