Türkiye, Soğuk Savaş döneminde Batı için Sovyetler Birliği’nin komşusu olması bakımından tampon olabilme kapasitesi, Sovyetler açısından ise çevrelemeyi kırmak için önemliydi. Bugün yeni bir dünya düzeninin oluş sancıları yaşanıyor.  Bu süreçte Türkiye ne bakımdan ehemmiyetli bir ülke?
Soğuk Savaş, dünyayı yöneten “üst akıl” tabir edilen aslında “şeytani aklın” bir projesi idi. Troçki’ye pasaport, Lenin’e finans vererek Rus çarlığını çökertenler, Komünizm sırasında Rusya’nın yer altı/doğal kaynaklarına el koydular. Dünyayı ABD-Rusya makasına alarak bir denge kurdular ve 20. yy boyunca yönettiler. Bu süreçte Rusya’yı baskı altına almak için Türkiye’ye ABD’nin nükleer silahlarını yerleştirdiler, Küba’ya da ABD’yi baskı altına almak için SSCB Nükleer silahlarını yerleştirdiler. Ancak SSCB’nin tüm para yardımlarına rağmen Komünizmi yaşatamaması sonrası SSCB’yi dağıttılar ve yerine de yeni bir düzen kuramadılar. Bugün Rusya Federasyonu devlet Başkanı Putin, Son Rus Çarı II. Nikolay’ın devamı gibi yeni bir Rus İmparatorluğu peşinde.

Rusların eskiden beri “Sıcak Denizlere İnme” politikası var. Bu nedenle Suriye’de askeri üs edindiler. Rusya’nın Akdeniz’e açılması için Suriye hayati önemde. İran da, Irak-Suriye ve Lübnan çizgisinde Şii eksenini korumak istiyor. Türkiye ise, Suriye’de Sünni ve Türkmenleri muhafaza etmek ve Araplar ile kara yolu bağını kesmemek istiyor.

Trump’ın ABD başkanı olması Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, Bild am Sonntag gazetesine: “Donald Trump’ın seçilmesiyle eski 20’nci yüzyıl dünyası tamamen sona erdi” şeklinde bir açıklama yaptı. Dünyada 20. yy’da kurulan statüko çöktü. SSCB sonrası tek ABD merkezli yönetilen tek kutuplu dünya düzeni çöktü. Dünyada şimdi bölgesel güçler ortaya çıkıyor. Avrupa Birliği dağılma sürecinde, İngiltere ve ABD “Atlantikçilik” ile yeni bir dünya düzeni kurma peşinde ve Rusya da “Avrasyacılık” söylemi ile bölgesel güç olma peşinde.
Türkiye, bu yüzyılın marka değeri en yüksek ülkesi diyebilirim. Selamun Aleyküm diyerek Rusya üzerinden Doğu Türkistan’a, Ortadoğu üzerinden de Sahraaltı Afrika’nın en öbür ucuna ve Balkanlardan Avrupa’ya kadar, Osmanlı Coğrafyasında dört biryana uzanabilecek bir potansiyele sahip.

Türkiye, Avrasyacı güçlerle yan yana gelirse bölgedeki güç dengesi farklı olur, Atlantikçi güçlerle devam ederse bölgenin güç dengesi farklı olur. Bu nedenle jeopolitik olarak kilit bir ülke... Ekonomik olarak tüm enerji yollarının kesiştiği, dini olarak da İslâm dünyasının “kalbi” olan bir ülke. Yeni dünya düzeninde söz sahibi olmak isteyen Atlantikçi ve Avrasyacı güçlerin işbirliği için hedefinde olan vazgeçilmez değerde bir ülke.

Türkiye’ye son dönemde yapılan saldırılar da bununla mı alâkalı? Ne amaçlanıyor? Türkiye özelinde Batı’nın bölge için planları neler? Bu planlarını icrada I. Dünya Savaşı sonrasında olduğu gibi muvaffak olabilirler mi?
Türkiye’nin anlamı sorduğumuz soruya göre değişir. Avrasyacı ve Atlantikçi güçlerin Türkiye üzerinden jeopolitik, ekonomik, dinî ve askerî güç olarak işbirliği beklentisi var.
Batı diye tanımlanan Avrupa ve ABD’de 20. Yy’da Kapitalizm, Yunan Felsefesi, Hristiyanlık, Emperyalist Sömürgecilikten mürekkep bir anlayış hakimdi. Ancak 21.yy’da BATI’da “Küreselci” kavramı altında toplanan yeni bir ideolojik grup var. Küreselciler, 200 olan devlet sayısını 1000’e çıkartarak dijital dünya tabanlı “tek dünya/tek dil/tek kültür/tek din” projesi peşindeler. Avrupa ve ABD’de Kapitalistler ile Küreselciler arasında ciddi bir ideolojik mücadele var.

Küreselciler, 21. yy için LGBT’yi insan fıtratı çerçevesinde görüp tüm dünyada desteklerken 2016’da 11 Eyalet Obama’yı “Aile yapımızı” bozuyorsunuz diye mahkemeye verdi. Papa Françis ise Fransızları küresel ideolojik bir proje olan “Cinsiyet Teorisi”ni okullarda okutuyorsunuz diye eleştirdi. Cinsiyet Teorisi “Cinsiyet Eşitliği” Türkiye’de de 8 farklı şehirde MEB ve British Council işbirliğinde pilot proje olarak uygulanıyor. Cinsiyet Eşitliği “Kadın-Erkek” eşitliği değildir. İki erkeğin evlenmesi veya iki kadının evlenmesi ile oluşan birlikteliğin “aile” olarak kabul edilip tanınmasını istiyor. MEB bu projeyi kadın-erkek eşitliği zannederek uyguluyor.
Küreselciler, tek alfabe için emojilerden oluşan yeni bir dil projesi geliştiriyorlar. Bu proje aynı zamanda Kabalistlerin sembollerden oluşan alfabesine dönüştür. Tüm dünyada tek alfabe peşindeler. Küreselciler tüm dünyada “zihin istilası” peşinde, Kapitalistlerin önceliği ise “ekonomik sömürü”. Kapitalistlerin zihin istila girişimi, Müslümanların Hristiyan yapılması iken, Küreselcilerin zihin istilası hem Müslümanları hem Yahudileri hem de Hıristiyanları “tek din” altında eritmek.

Türkiye İslam dünyasının kalbi… Küreselciler, Türkiye’yi ikna edip “İslam’da Reform” projesi peşinde. FETÖ bu amaçla hazırlanmıştı. Mekke’ye Vatikan gibi bir statü, Vatikan Bankası gibi Mekke Bankası ve çakma Biat edecek bir Halifelik peşindeler. Bu nedenle, Türkiye merkezli “Sünni İslam” hedefleri arasında. 19. yy’da Protestanlıkta İngiliz Rahip John Nelson Darby üzerinden “Evanjelik” anlayışını projelendirdiler. Evanjelikler, Hz. İsa Mesih’in yeryüzüne gelip ebedi barışın olması için Scofield inciline 4 madde eklettiler. Bunlar; İsrail devletinin kurulması, Yahudilerin dünyada itibarlı olması, Vaat edilmiş toprakların İsrailoğullarına verilmesi ve Süleyman tapınağının yapılması (Mescid-i Aksa’nın altında). Bunlar kendilerini  “Hristiyan Siyonistler” olarak tanımlar, ABD’deki nüfusları 100 milyon civarında ve ABD’nin önemli politikacıları Evanjeliktir. Protestanlıkta Rahip John Nelson Darby ile gerçekleştirdiklerini, İslam’da da FETÖ üzerinden yapacaklardı ama proje çöktü.

Küreselciler, bölgemizde PKK’nın gündeme getirdiği “Öz Yönetim” peşinde. Bölgedeki farklı etnik grupları ve mezhepleri kışkırtarak Ortadoğu’yu İslam öncesi döneme taşımak derdindeler. Kapitalist Hristiyanlar ise yeni bir Roma peşinde. Bu nedenle bölgedeki Roma tarihi eserlerini yeniden canlandırma ve yeni yapılara Roma isimlerinin verilmesini sağlama peşinde. Gözleri İstanbul’da. PKK’nın “öz yönetiminin” fikir babası Rus asıllı Amerikalı Yahudi Murray Bookchin’dir. Musul’da Asuri, Yezidi, Keldanilerin yaşadığı Ninova bölgesine “özerklik” istiyorlar. Yani sözde seküler yapıları destekliyoruz diyorlar; ama özde dertleri Türkler ve İslâm’la. Anadolu’yu istiyorlar.
Terör saldırıları (savaşı) ile Türkiye’yi sindirerek, kendi içine kapatarak önce bölgeyi dizayn, sonra da Türkiye’yi bölme peşindeler.

Ancak Müslüman Türk Milleti ve Müslüman Kürtler projeyi fark etti. Bu nedenle terör ile hedeflerine ulaşmaları mümkün değil.

Trump’ın başkan seçilmesinden sonra Amerikan derin devleti içinde bir çatışma yaşandığı bahsi çokça konuşuldu. Böyle bir çatışma yaşandıysa bu bahsettikleriniz, sebep olan amiller arasında mı? Trump’ın göreve başlamasıyla Amerikan dış politikasında bir değişim yaşanır mı?
ABD’deki çatışmanın farklı tarafları ve ideolojik nedenleri var. Çatışma hem ticari lobiler, hem Alman/İngiliz kapışması ve hem de Küreselci/Kapitalist üzerinden devam ediyor. 1776’da Almanlar ve Fransızlar işbirliği yaparak İngilizlerle savaştılar ve 1776 ABD “Bağımsızlık Bildirgesi” İngiliz Kralına hitaben yazılmıştır ve derhal askerlerini ABD’den çek denmiştir. Buna karşılık İngilizler 1789’da Fransız kralına karşı halkı kışkırtarak ihtilal yaptırmıştır. İngiliz, Alman kapışması ABD üzerinde yeniden hız kazandı. Küreselciler, tek dünya devleti ve gümrüksüz global ticaret için Trans Atlantik Ticaret anlaşması (TTIP) üzerinden Avrupa, Trans Pasifik Ticaret ortaklığı (TPF) üzerinden de Asya ile anlaşma yaptılar. Bu anlaşmalar ile Çin’de üretilen malları ABD’de satacaklar, satıyorlar. Trump bu anlaşmalara sıcak bakmıyor, Alman otomotivcilerine üretimi ABD’de yapmazsanız gümrük vergisi koyarım dedi, Çin’de üretip ABD’de satanlara da %35-45 arası vergi koyacağını açıkladı. Yani üretimi ABD’de yapın ve istihdam oluşturun diyor. ABD’de işsizliğin önlenmesi ve büyüme için bu önemli. 21. yy ticaretinde Küreselciler ile Trumpçular arasında farklı ideolojik yaklaşımlar var.

Trump, koyu bir Katolik, yardımcısı Mike Pence ise koyu bir Evanjelik. Bu nedenle Küreselcilerin LGBT, Tek dünya devleti vs gibi projelerine karşılar. Kavganın asıl nedeni ekonomik değil dinî ve ideolojik. Trump’un damadı bir Yahudi, yardımcısı da Evanjelik olduğu için İsrail’e sıkı destek veriyor. Kudüs’ü İsrail’in başkenti yapma sözü verdi. Trump, İran ile yapılan Nükleer anlaşmaya da karşı. Trump’un arkasındaki emekli askerler şahin diye adlandırılan kişiler. Örneğin Trump’un Ulusal Güvenlik danışmanı olan Michael Flynn aşırı sağcı biri. ABD seçimlerinde Irkçı örgüt Klu Klux Klan (KKK) Trump’a desteğini açıklamıştı. Bu tabloda Trump yönetimi Hristiyan/Siyonist anlayış üzerinden bölgeye daha dinci bir yaklaşımda bulunacak. Trump, “ABD’nin Ortadoğu’ya müdahalesinde 6 Trilyon Dolar harcadık, bu parayla ABD iki kere baştan başa inşa edilirdi” diyerek ABD’yi yeniden inşa sözü verdi ama İsrail/İran politikaları bölgede ciddi gerilime yol açacak. Obama ile “vekâlet örgütler” üzerinden yürüyen savaş, Trump ile devletlerarası savaşa dönüşme potansiyeline sahip. Trump, “Irak petrollerini IŞİD aldı, IŞİD yerine biz alsak bu savaş uzamazdı ve hâlâ da şansımız var” açıklamasını yaptı. Trump’un Dışişleri Bakanı Rex Tillersin “Exxon Mobil-Rockefeller” genel müdürü idi. Bu şirketin gözü Kuzey Irak petrollerinde.
Bölgede, enerji/ideoloji/din/harita/güç paylaşımı merkezli iç içe girmiş bir savaş var. Trump Rusya ile anlaşarak bir çözüm arayışında olacak; ama bu kolay bir süreç de değil.

Bilhassa Arap Baharı’nın başlamasından sonra İsrail’in çok fazla sesini yükseltmediğini ve yaşananları uzaktan seyrettiğini görüyoruz. İsrail nasıl bir gayeye matuf politika seyrediyor, ne yapmaya çalışıyor?
İsrail’in 1980 yılında çizdiği politika kendi güvenliği için bölgedeki İslâm ülkelerinin birbiri ile savaşması. Irak-İran savaşı da bu projenin bir parçası idi. Irak-Kuveyt savaşı ve sonrasında, Irak, Libya, Suriye bu planın parçaları. Bir sonraki hedef ise Türkiye-İran-S.Arabistan arasında Mezhep Savaşı tezgâhı. İsrail tüm bu projelerin içinde ve sessiz hareket ediyor. İsrail uzaktan izlemiyor, her şeyin içinde.

İsrail siyasî ve ekonomik olarak zor durumda. Partiler birbirine girdi ve iç savaş endişesi bile var. Ama adım adım Kudüs’ü başkent yapma peşindeler ve Filistin’de yeni yerleşim alanları açıyorlar. Trump ile bu süreci hızlandıracaklar. İsrail, Türkiye ile birlikte Doğu Akdeniz’deki Filistin, Kıbrıs, Katar doğalgazını ve S. Arabistan ve K. Irak’ın petrollerini AB’ye satma peşinde. Yani AB’nin enerji güvenliğini kontrol peşinde. Bu nedenle bugünler de hem Filistin ile bir çözüm arayışında hem de Kıbrıs’ta bir çözüm arayışının arkasında.

Bugün bir çok şey gibi devletlerin güvenliği de internet sistemine entegre edilmiş vaziyette. Bu hâlde devletin güvenliğini sağlamak mümkün müdür?
21. yy’da dünya yeniden kuruluyor. Bugüne kadar bilinen doğrular anlamını yitirecek. 20. yy’da Darwin’in Evrim Teorisi, 21. yy’da yerini “Singulartiy/Transhümanizm” e bırakacak, Freud’un “Psikanaliz”i, yerini “Cinsiyet Teorisine”, Haham Moses Hess’in geliştirip Marx-Engels üzerinden dünyaya sunduğu Komünizm/Marxsizm yerini “Öz yönetim/Transhümanizm”, Kapitalizm ise yerini Küreselciliğe bırakacak. Yani böyle bir kurgu var. Kendilerini dünyanın sevk ve idaresinden sorumlu gören “şeytani aklın” 21. yy’da “Dijital Tabanlı” 4. Sanayi Devrimi ve bunun üzerinden de yeni dünya dini “Transhümanizm”i gerçekleştirme projesi var.

Bugün içinde bulunduğumuz dijital dünya iletişim/bilişim teknolojilerinin kendiliğinden gelişmesi sonucu değil yaklaşık 70 yıllık bir projenin ürünü. Amaç Kabalistlerin Muhyiddin İbnü’l-Arabî Hazretleri’nin “Vahdet-i Vücut” anlayışına benzer ama tamamıyla zıt bir anlayışı var. Her şey “o” yani insan Tanrı, yani biz Tanrıyız. Bunun için 4. Sanayi Devrimi ile dijital, fiziki ve biyolojik (canlı) dünyayı birleştirme peşindeler. Bunun adına Singularity (Teknolojik Tekillik) denir. Teknolojik tekillik ile İnsan Tanrının yarattığı insan değil diyorlar. Her köşe başında “organ marketlerin” olduğu, önce 200 yıl yaşayan sonra ise ölümsüzlüğü yakalayan insan peşindeler. Tanrı İnsanı yaratırken cimrilik yapmış, biz ise cömertlik yapıyoruz, yedek organları ve güçlendirilmiş organları ile “insan 2.0”ı üretiyoruz diyorlar. Dijital dünyayı, iletişim/ekonomi/pratik hayatı kolaylaştırmanın yanında ideolojik/dini yönüyle de anlamamız gerekir. Firavun kölelerini zincire vurarak kontrol ederken, bunlar da “biyometrik çip” ile tüm insanlığı merkezi bir sistemden yönetip köleleştirme peşinde. Yani dijital dünyanın sonu, insanlığın köleleşmesi…
Türkiye, dijital dünyayı, teknolojik ürünlerin kullanım kılavuzunu bilen teknik adamlarla anlayamaz. Dijital dünyanın dini/ideolojik yönünü anlayamayan her devlet bağımsızlığını kaybetmeye mahkûmdur. Anlaşılır ise çözümü var.
Yaşanan savaşta kullanılan bir araç olan siber saldırılar nasıl engellenir?
Dünya dijital olarak yeniden yapılanıyor. Bizim sınırlarımızı Mehmetçik koruyor, dijital dünyamızın sınırlarını ise “güvenlik yazılımları” korur. Türkiye’nin siber güvenlik yazılımlarının büyük çoğunluğu yabancı. Uçak, tank, tüfek gibi savunma sanayi silahlarımızın yazılımları yerli/milli olmadan güvenlikten bahsedemeyiz. Eğer Batıya karşı savaşmak zorunda bırakılırsak, Batıdan aldığımız silahları kullanmamız mümkün değil. Çünkü her türlü savunma sanayi ürününe daima Back Door (arka kapı) konur. Uzaktan erişimle silahlar etkisiz hale getirilir.

Kendi milli/yerli yazılımı olmadan dijitalleşen devletler, her sabah sürprizlerle uyanabilir. Örneğin, elektrikler gidebilir, internet sistemi çökebilir, uçakların rotası değişebilir, e-devlet kapsamındaki kurumların yazılımları çökebilir. Bu nedenle devlet yöneticileri 21.yy Dijital Dünyayı iyi anlamalı.

Sosyal medyanın toplumsal olaylardaki etkisi nedir?
Dünya çapında faaliyet gösteren Sosyal Medya platformları genelde istihbarat ürünü. Her ne kadar sahiplikleri farklı görünse de arkasında devletlerin istihbaratları var. Facebook, Twitter, Youtube gibi platformları entegre olarak kullanan istihbarat örgütleri var. Sosyal Medya ile dünyada herhangi bir devletin, şehrin, ilçenin, evin, şahsın gündemi ne bilinir. İstihbarat örgütleri, yerel memnuniyetsizlikleri ve öfkeyi sosyal medya üzerinden kitlesel isyana dönüştürme konusunda deneyimlidir. Siber ajanlar birçok ülkede halkı kışkırtarak yönetimlere diz çöktürmüştür. Türkiye’de Gezi, Turuncu Baharı, Arap Baharı ve bugünlerde ABD’de olan Pembe Bahar hareketleri küreselcilerin sponsorluğunda sosyal medya üzerinden tezgâhlanan projeler. Devleti yönetenler, kamuyla ilgili alacakları kararların sosyal medyada nasıl maniple edilebileceğini düşünerek karar almalı.

Sosyal Medya, kullanana hizmet eder. Dünya insanı, sosyal medya ile hegemonik medyaya karşı kendi medyasını, kendi haber kaynaklarını oluşturdu. Sosyal medyada dünyanın her yerindeki haberi anında öğrenmek mümkün; ama geleneksel medyada yani gazete ve televizyonlarda haberi saat başı veya bir gün sonra veriyor. Sosyal Medya üzerinden dünya insanını kontrol edip yönetmek isteyenlere karşı, dünya insanı da artık rol sahibi. Gezi Parkı olaylarını anlamayan Türk insanı şimdi sosyal medyada etkin. Bunun örneğini 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminde gördük. Darbe gecesi erkenden sosyal medya üzerinden örgütlenen vatandaşlar sokakları darbecilerden önce doldurdu.

Bundan sonra dünyadaki her kitlesel eylem sosyal medyadan başlar ve sosyal medyadan biter. Sosyal medyanın kitle üzerindeki organizasyon gücünü anlayan devletler süreci yönetebilir, anlamayanlar ise kamu düzenini sağlamakta zorlanır.

Sistemin yaşadığı krizler ve çatışmalar yeni bir dünya düzeninin doğacağını gösterirken kurulacak olan yeni dünya düzeninin nasıl şekilleneceğini düşünüyorsunuz?
Yeni dünya düzeni Kapitalistlerle, Kürselciler arasında ideolojik/dini/ekonomik olarak devam ediyor. ABD/İngiliz eksenli Kapitalistler ile yine ABD/İngiliz/Çin eksenli Küreselciler savaşıyor. Ayrıca Rusya Avrasyacılık, Hindistan ve Çin ise bir arayışta. Türkiye ise Rusya ile bir arayışta; ama hâlâ Batı’dan da kopmuş değil. Batı/Doğu kapışması, 2. Dünya Savaşı’nda olduğu gibi ABD ile Çin arasında yeni bir savaş sürecine girebilir. Türkiye ise bir taraftan Türk Cumhuriyetleri, diğer taraftan İslâm ülkeleri ile öncelikle “Ortak Pazar” benzeri yeni ekonomik entegrasyonlar oluşturabildiği müddetçe başarılı olur. Türkiye’nin yeri ne Avrasyacı Doğu, ne de Atlantikçi Batı. Türkiye tarihi misyonuna uygun olarak kendi yerli ve millî projelerini geliştirmeli. Ama hem Avrasya ile hem de Atlantikçiler ile dengeli bir politika yürütmeden bunu gerçekleştiremez.

Kendilerini dünyanın sevk ve idaresinden sorumlu hisseden, savaş ekonomisinde deneyimli olan, savaşlarda devletlere borç vererek temerrüte düşüren küresel akıl, 21. yy’da kendi projelerini gerçekleştirmek için Doğu/Batı, Müslüman/Hristiyan arasında bir savaş planlıyor.  Savaş sonrası ise biyometrik çip takılmış insanlık ve tek dünya devleti, dijital para vs peşindeler. Kapitalistler ise ABD Dolarının rezerv dünya parası olarak kalmasını istiyor. Çok etmenli, çok katmanlı, farklı bileşenleri olan bir savaş hali var. Daha önce Tarihin Sonu Tezi ile ideolojilerin ve ulus devletlerin sonu diyen Francis Fukuyuma, Trump’ın gelişiyle “Neo Liberalizm”in sonu açıklamasını yaptı. Şimdiden bu süreci tahmin etmek zor… Ancak şurası kesin ki, 20. yy statükosu çöktü. Trump BM için “İnsanların eğlenceli vakit geçirdiği bir kulüp”, NATO içinse “modası geçmiş bir kurum” açıklaması yapmıştı.

Uluslararası BM, WHO, IMF, NATO gibi kurumlar Küreselcilerin kontrolünde. Küreselciler ile Trump’ın temsil ettiği ulusçu Kapitalistlerin uluslararası organizasyonlar üzerinden bir savaşı olacak. ABD’de Trump, PENTAGON ve FBI’da etkili, Küreselciler ise CIA, BND ve IM serisi üzerinde etkili. Bu süreç istihbarat kurumları arasında yoğun bir ifşa savaşını da getirecek. Savaş, finans, siber, istihbarat, vekâlet örgütleri üzerinden şiddetlenecek, biraz önce de belirttiğim gibi devletlerarası savaş riski dahî var.

Dünyada küfür devam eder; ama zulüm devam etmez. Bölgemizde milyonlarca çocuk yetim, kadın dul kaldı ve dramı görüyoruz. Bu nedenle Batı’da, Hz. İsa’dan esinlenerek kurulan açık/gizli cemaat/tarikat/örgütlerle ve Hz. Musa’dan hareketle kurulan cemaat/tarikat/örgütlerle, Firavun soyundan gelen aileler, ticari lobiler ve devletleri ile birbirine girecek. Trump ile dünya daha güvenli bir yer olmayacak bilakis devletlerarası savaş potansiyeli daha çok olacak.

Yaşadığımız süreç, insan beynine/aklına/fikrine dayalı Batı medeniyetinin çöküş süreci. Yerine alternatif olarak İslam kaynaklı bir medeniyetten başka bir fikir de yok. Türkiye’yi yönetenler ve tüm Müslümanlar bu yüzyılda yeni bir medeniyet inşası için neler yapılabileceği üzerine düşünmeli. Aksi halde Türk çocukları gelecekte küreselcilerin “robot-askeri” olur.

Yeni dünya düzeninde, Batı hem kendi içinde yaşadığı çekişmelerde ve hem de Asyalılarla savaşında kan kaybedecek. Yeni dünya düzeni dijital tabanlı “robot-bireyciler” ile İslam anlayışlı “şahsiyetçiler” arasında bir dengede kurulur.

Vakit ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Rica ederim.

Baran Dergisi 524. Sayı