Derneğinizin kuruluş amacı ve faaliyetleri hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz?
Derneğimiz Türk ve Arap gazetecilerini buluşturmak, tanıştırmak, Arap dünyasıyla medya alanında ilişkilerimizi geliştirmek, Arap gazetecilerin de Türkiye’de rahatça çalışabilmesi amacını taşıyor. İstanbul’da yüzlerce Arap gazeteci var. Birlikte ortak projeler üzerindeyiz. Geziler, yıllık ortak seminerler düzenliyoruz. Ekim ayında bazı etkinliklerimiz olacak. Aynı zamanda Arap gazetecilere Türkçe, Türk gazetecilere Arapça dil dersleri veriyoruz. Ayrıca Türkçe-Arapça bir internet sitesi yayınımız başlayacak. Bütün Arap ülkelerinden. Yaklaşık bin üyemiz var. Suriye, Irak, Mısır, Tunus, Cezayir, Fas, Filistin, Yemen, Ürdün, Irak, Lübnan’dan ciddi gazeteciler aramızda. Özellikle 2010’dan sonra Ortadoğu’da yaşanan hadiseler ivme kazandırdı. Aralarında göç eden gazeteciler de var.

ABD’nin Suudi Arabistan’da gerçekleştirdiği darbe sonrası Suudi-İsrail ittifakına bazı Arap ülkeleri de katıldı. Bu ittifakın Türkiye karşıtı faaliyetlere de ev sahipliği yaptığı görüldü. Filistin’de yaşananlar özellikle sansüre tabi tutuluyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dünya büyük bir değişim yaşıyor. I. ve II. Dünya Savaşı’nın ötesinde yeni nesil bir savaşın içindeyiz. Bu savaşın tarafları hem sosyal hem devlet planında büyük kırılmalar yaşıyor. ABD’nin oluşturduğu Suudi Arabistan, İsrail, BAE ekseni var. Ortadoğu yeniden dizayn edilmek isteniyor. Bu dizayna karşı çıkan ve bölgenin geçmişinde en fazla zarar ve kayıp yaşayan ülke Osmanlı’dan bu yana Türkiye. Yanı başında Müslümanlar, insanlar ölüyor. Avrupa için bunun önemi yok. Petrol ve doğalgaz daha değerli onlar için. Geçmişte bu coğrafyanın liderliğini yapmış bir ülke için insan daha değerlidir. Türkiye artık bu devletlerin amaçları karşısında engel. Bazı Arap ülkeleri ise korkularından ABD’nin yanında saf tuttu. 

Bölgede ciddi anlamda devlet gösterebilir miyiz?
Devletler var fakat zayıf. Aslında bedevi kültürün hakim olduğu yapılanmalar varlığını sürdürüyor. Gücü gördüğü zaman teslim olabiliyor. Bazen direnmek lazım oysa. Güçlü olanlar bu yapıları birbirine kırdırdığı için güçlü. Yoksa sadece kendi gücüyle tahakküm etmiyor. Dost ve komşularıyla birbirimize düşmemizden güç buluyorlar daha çok. 

Bu zaaf bölgeyi teslim alıyor yani?
Evet, zaten Batı’nın tahakkümü daima zaaflarımız üzerinden gerçekleşti. Dini, etnik, mezhebi çok sayıda unsur var ve Batı bunları kullandı hep. Bu zaafların önüne ne kadar etkili durabilirsek o kadar bütün olabiliriz. Maalesef böyle bir hedef güdülmüyor. Yeniden bölmek istiyorlar. Daha küçük parçalara ayırmak istiyorlar. 

Suudi Arabistan bundan nasıl etkileniyor?
Suudi Arabistan’da aile içi kavganın patlak vermesi de bundan. Kabileler ittifakıyla kurulmuş bir rejim. Şu an kabileleri geçtik, aileler birbirine düştü. Belki önümüzdeki dönemde biri Yemen, diğeri Zehran, öbürü Ürdün, biri Suriye tarafını isteyecek. 2006’da Pentagon’un çizdiği haritada Suudi yarımadası bölünmüş görünüyor. 

Suudi rejimi İran’a karşı da silahlandırıldı. İran’da gerçekleşen son saldırının arkasında İran Suudi rejimini işaret etti. Selman’ın cevabı gecikmedi. Durum bir savaşa dönüşebilir mi?
ABD’nin yıllardır güdümünde tutmak istediği bir şii-sünni kavgası var. Suudiler aslında İran’la savaşamayacağını biliyor. Bu noktada Trump’tan çok umutluydular. “Trump’a her türlü maddi desteği verdik, gelecek, İran’ı dize getirecek. Türkiye’de de AK Parti hükümetini düşürecek. Biz de para verdiğimiz için bize dokunmayacak” zannı içindeler. Trump parayı aldı, hiçbir şey yapamadı. Oysa çok büyük beklentileri vardı. 

İsrail bu açıdan herhangi bir geri adım atmış değil ama?
Tabii... Bakın; Suriye savaşının bu kadar uzun sürmesinin, Irak’taki hadiselerin devam etmesinin, Libya, Yemen’in arkasında İsrail var. Savaşın İsrail’e dokunmadıkça onlara göre devam etmeli. Türkiye, Rusya ile İdlib anlaşmasını yapar yapmaz İsrail saldırı düzenledi. ABD’de yaşayan İsrailli bir “güvenlik uzmanı”nın makalesi var. Washington Post’ta yer aldı. Diyor ki, “İsrail, eğer Suriye’de Esed rejimi zayıflarsa Esed’i, muhalifler zayıfladığında muhalifleri desteklemeli.”

İran’ın Suudi Arabistan aleyhindeki propaganda faaliyeti dışında yarımadanın kimi bölgelerine Şii nüfus da yerleştirmiş durumda?
Suudi Arabistan’da yüzde 15’e yakın Şii nüfus var. El altından destek ve yardımda bulunuyorlar. Alevi-Şiiliği, Yemen’de Zeydilerin ortaya çıkışı mesela. Zeydilerin nasıl Caferileştirildiğini gördük ki Suudi Arabistan geçmişte bu faaliyeti destek veriyordu. Yemen’de Husilerin ortaya çıkışı da böyle. Vehhabilik Şiiliğin varlığından, Şiilik Vehhabilik’ten besleniyor. Birbirlerine şartlanmış durumda. Birbirlerini tekfir ederek ayakta durmaya çalışıyorlar. Bu uğurda ciddi para harcıyorlar. Gerçek bir sünni yapı da ortaya çıkamıyor.

Bölge de Sünni bir otoritenin olmayışının sebebi ne?
Yok. Ümmeti kucaklayacak Sünni bir otorite yok. Bu iki yapı da azınlık psikolojisi içinde hareket ediyor. İran’ın ümmeti kucaklamak gibi bir hedefi olmadı. Bunu açıkça yüzlerine de söyledim. Suudi Arabistan da öyle. 

Tahran’daki toplantıda da İran’ın İdlib’teki Sünni halkı dikkate almadığı görüldü.
Hedefi ümmet olan bir devlet yok. İşte Türkiye’nin başarısı da burada. Sünniye sahip çıktığı gibi, Suriye halkının tüm unsurlarına sahip çıkıyor. İran’ın geçmişte tekfir ettiği Nusayrileri bugün Şiiliğe yakın gördüğü için destekledi, bir yandan da Türkiye’yi suçladılar. Halbuki işi büyütenler başından beri onlardı. Mezhep eksenli devlet böyle oluyor. 

Bu politika İsrail’in işine yaramış olmuyor mu? Yani İsrail-İran düşmanlığında çelişki değil mi bu?
ABD 2000’in başlarında Afganistan ve Irak’ı işgal ederken İran bu coğrafyada onların önünü açtı. Biliyordu ki, o çoğunluk İran’ı kabul etmeyecek. Bu noktadaki hırslarını tatmin için Amerikan işgaline göz yumdu İran. Eski cumhurbaşkanları Ahmedinecad bunu açıkça itiraf etti. Bugün de yol verdiği gücün baskısına karşı durmaya çalışıyor. İran, Irak ve Suriye’de ilerlerken İranlılara yıllar önce söyledim; “ABD sizin önünüzü açtı ama sakın “biz yapıyoruz” demeyin. Yarın ABD sizi vurduğunda yanınızda kimseyi bulamazsınız. Bari şu an durumunuzu düzeltin. Mezhepçilikle yürüyemeyeceği belliydi.

Irak içinde İran karşıtı ciddi ayaklanmalar sürüyor, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Neden? Çünkü Iraklı şiiler bile şunu gördü. Sularına, doğalgazlarına, elektrik enerjisine el koydu İran. Irak’ın petrolünü çaldılar. Irak halkı perişan oldu. Irak şiileri, Arap şiileri de anladı ki, bunların davası Perslik. Basra’da yaşananların altında bu düşünce var. Irak’ta “Merci” sıkıntıları var. Dini otorite anlamında. Necef ve Kum arasında, Sistani ve Hamaney arasında “Mercii taklid” kavgası var. Öldürülme korkusuyla şimdiye kadar Irak muhalifleri karşı çıkamıyordu ancak artık bıçak boğaza dayandı ve sokağa çıkıldı. İran’ın Lübnan’da da küresel güçlerle tahakküm çekişmesi sürüyor.

Akdeniz’de de gerilim sürüyor? 
Akdeniz’de 16’ya yakın ülkenin deniz kuvvetleri yığılmış durumda. Akdeniz büyük bir savaş gebe durumda. Bu savaş nasıl sonuçlanır bilmiyorum. Büyük bir paylaşım kavgası var. Suriye’deki çatışmaların bir yönü de Akdeniz kaynaklı. Tarih boyunca da böyle oldu. 

‘Arap Birliği’nin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz. Bir tesiri var mı?
Arap Birliği de, tıpkı BM gibi hiçbir fonksiyonu olmayan bir yapı. Arap Birliği’nin bütün toplantılarına bakın, hiçbir karar alamadan toplantıları sona eriyor. Şöyle derler hatta, “Araplar çıkar konuşur konuşur, hiçbir karar almadan dağılır.” Kaddafi’nin Hafız Esad’la, Hafız Esad’ın Saddam Hüseyin’le kavgaları Arap Birliği toplantılarına damgasını vuran örnekler. Filistin’de o kadar büyük saldırılar oldu kınamaktan öteye geçemedi. İngilizlerin teşvikiyle kurulmuş nitekim. Arap Birliği öldü diyebiliriz.

Modernizm ve sekülerizmin Arap coğrafyasındaki tesiri ne çapta oldu?
Arap dünyası geniş bir sekülerizm etkisi altında. İliklerine kadar. Suudi Veliaht Selman bunu bizzat üstlenen kişi oldu. Mekke ve Medine’den başladılar. Her tarafta sinemalar, bale salonları, eğlence mekânları, opera salonları açtılar. Sekülerlik geçmişte olmakla birlikte şimdi tepeden inme uygulanıyor. Sekülerliğin etkilerini ileriki yıllarda göreceğiz. Kadınların araç kullanmasını din adına yasaklamışlardı. Şimdi din adına serbest. Demek ki din kullanılıyor. Aile, toplum ve idare yapısı bakımından Arap coğrafyasını büyük bir çöküş bekliyor.

Arap aydınları ne diyor buna?
Maalesef Arap aydınları hep öldürüldü. Veliaht Selman geldiği zaman ilk yaptığı iş Arap aydınlarını hapsetmek oldu. Aynı şey Mısır’da da yaşandı. Hapis, sürgün veya suikast. Sisi onlarca Arap aydınını öldürttü, idam ettiler.


Baran Dergisi 611. Sayı