Yeni Zelanda’da iki camide Cuma namazı kılan Müslümanlara karşı gerçekleşen saldırı sonrası ilginç mesajlar paylaşıldı. Mesajlar neyi amaçlayarak yayımlanmış olabilir sizce?
Bir adamın silahına onca tarihi bilgileri yazması, böylece bir vizyon ortaya koyulması mümkün değil. Arkasında öyle tahmin ediyorum ki, kuvvetle muhtemel kendilerini “Gül-Haç Birliği” olarak adlandıran Tapınakçılar olduğunu düşünüyorum. Bu yapı halen aktif ve Evangelizm’in projelerinin ciddi anlamda hız kazanması için büyük çaba harcamaktadır. Bizim için en tehlikeli olan da Mescid-i Aksa’nın hedef gösterilmesidir. Mescid-i Aksa’ya ve İslâm dünyasında bütün Müslümanların sinir uçlarına dokunacak ciddi bir kaosa yol açabilecek işlere kalkışabilirler. Bu son saldırılarda da işin oraya doğru gittiğini düşünüyorum.

Hangi düşünce veya inançtan hareketle?
Bunların inanışı bize sapkın, tuhaf veya hayal ürünü komplo gibi gelebilir. Ben burada bunların neye inandıklarını değil, inancı uğruna neleri göze alabildikleriyle ilgileniyorum, ne yaptıklarıyla ilgileniyorum. Rahmetli Aytunç Altındal başta olmak üzere ciddi araştırmacılar da aynı yönde veriler ortaya koymuş. Mesela, ABD’li Grace Hallsell, “Tanrı’yı Kıyamete Zorlamak” adlı kitabında Amerikalı Emekli Binbaşı Owen’in şu sözlerine yer veriyor. Owen diyor ki, “Biz ahir zamanda yaşıyoruz. İslam mabedi (Mescid-i Aksa) havaya uçurulacak. İslam dünyasının çileden çıkmasına neden olacak bu durum İsrail’e karşı dünyayı yok edecek nitelikte bir ilahi savaşa dönüşecek. Bu da Mesih’i duruma müdahaleye zorlayacak.” Bir diğer isim Hal Lindsey ise, 1970 yılında yazdığı “Rahmetli Koca Dünya” adlı kitabında; “İsrail’in, Tanrı’nın tarihsel tasarımındaki en son ve en önemli rolünü oynaması için tek bir şeye ihtiyaç var; O da iki Müslüman mabedinin yıkılarak, Musa Tapınağı’nın yıkılan yere üçüncü defa inşa edilmesidir.” diyor. Irak’ta bulunan Evangelist misyonerlerden Tom Craig de şöyle demişti; “Tanrı ve Başkan Bush, bize İsa’yı Ortadoğu’ya getirme şansını doğurdu. Bu bana verilen bir emir.” Bunların gerçekleşmesi için İsraillilere, Evangelistlerin kıyamet projesi için rol biçilmiştir. O yüzden Evangelistler, “İsrail’in güvenliği” diyor. Yakın tarihe kadar bizim dış politikamız da bu görüşü dillendiriyordu. Oysa Evangelistler Yahudilerden nefret ederler. Bu yapılanmanın dünya çapında “network”ü var. Kendilerini milletler üstü görüyorlar. İçlerinde Rockefeller, Rotschild gibi aileler de var. Burada Siyonistler öne çıkıyor olsa da, onların inanışında geçen “vaad edilmiş topraklar” davasını bilmek, tedbir almak çok önemli. Ancak bundan daha tehlikeli olanı ise, Siyonistleri de yönlendiren, biçimlendiren, onları kullanmaya çalışan en büyük terör yapılanması olarak gördüğüm bu evangelist yapıdır.

Yani Siyonist strateji ve politikaları evangelist strateji dahilinde mi gördüğünüzü söylüyorsunuz?
Kesinlikle. Siyonistlerin, Yahudiler sadece dünyaya inandıkları yani ahirete inanmadıkları için “Armageddon” inancı bu dünyada gerçekleşecek. Öbür dünya inanışına göre “Armageddon” ise evangelistler için söz konusu. Onlar, “Armageddon” öncesinde sadece 144 bin Yahudi’nin göğe yükselip aşağıda kopan kıyameti yukarıdan eğlenceli bir şekilde oturarak izleyeceklerine inanıyor. Böyle bir devrenin gerçekleşeceğine inanıyorlar. İsrail’in Ortadoğu’daki güvenliğine bu inanışa binaen çok önem veriyorlar. Daniel Kehanetleri’ne inanıyorlar. Kehanete göre, İncil’in Yuhanna adlı kitabında İsa’nın “yedi inayet kilisesi”ne mektup gönderdiğine inanılıyor. Bu kiliselerin tamamı Türkiye’dedir. Efes Meryem Ana Kilisesi, İzmir, Bergama, Akhisar, Salihli, Alaşehir ve Pamukkale. Bunlardan Evangelistler için en kutsal olanı Bülbül Dağı’ndaki Efes Meryem Ana Kilisesi’dir. Türkiye, bu bakımdan onlar için çok önemli, bahsi geçen “kıyamet projesi”nin tam merkezinde yer alan ülke konumundadır. Dolayısıyla Türkiye, “en son seferde fethedilecek Edom ülkesi” olarak görülüyor. İşte bu misyon son yıllarda kırılmaya başlayınca, Türkiye önem arzediyor. Mesela GAP’ı (Güneydoğu Anadolu Projesi) evangelist projeler kapsamında değerlendiriyorum. Onların inanışına göre gökten melek gelip Fırat suyunu buraya boşaltacak falan... “Dinler arası diyalog projesi” filan da bunun kapsamındaydı.

Evangelistler neyin peşinde ve biz ne yapabiliriz?
BM gibi bir yapı kurarak, tek bir din, tek bir dil, Kudüs’ün de ‘başkent’ olduğu tek dünya devleti, bir tanrı imparatorluğunu gerçekleştirmeyi hedefliyorlar. Yeni Dünya Düzeni dedikleri şey de bunun bir aşamasıydı. Kissinger’ın ifadesiyle, dünyayı aynı zamanda bir “dinler savaşı”na sürüklemek. İslâmiyet’in kaldırılarak ortak bir “insanlık dini” icad etmek. Kendilerinin de bu dünyanın “seçilmiş ırk”ı olduğuna inanıyorlar. Şimdi bunu canlı izliyoruz. Yapacağımız ilk şey, düşmanımızı iyi tanımak olmalı. Yeni Zelanda’daki saldırıda gördüğümüz gibi, inançlarını, tarihlerini, nasıl yapılandıklarını, kullandıkları örgütleri, merkezleri, kişileri, çevreleri iyi tanımak için özümüze dönmemiz icab ediyor. Eğitim ve kültür bu noktada kilit önemde. Maalesef tarih şuuru olmadan yetişmiş nesiller arasında ağır ilerliyoruz maalesef.

Söyleşi: Cumali Dalkılıç
Baran Dergisi 636. Sayı