Zeytin Dalı harekâtının başlangıcı itibariyle ilk yılı doldu. Bu devreyi belli başlı temas noktalarıyla değerlendirebilir misiniz?
ABD öncülüğündeki koalisyonca başlatılan 2015’teki süreçte o dönem kurulan ÖSO ile başarılı olunamamıştı. Aynı dönemde DAİŞ’in Kamışlı’ya dayanması, Haseki’yi ele geçirmesi sonrasında işin Irak sınırına uzanması... Haziran 2015’ten itibaren de koalisyon adı altında bölgeye giren Batı ittifakının yeni bir harita şekillendirmeye başlaması... Resulayn, Ayn İsa,  Telabyad, Menbiç, Rakka, Deyrizor’a inen bir aks... Buralarda da DAİŞ’in etkisi görüldü. Bu, Doğu’da başlayan hareketliliğin finaliydi. Sonrasında İdlip-Serakıb hattı, Herveticûz’dan Türkmendağı üzerinden nihai hedef Akdeniz’di. Bu Suriye’nin daha fazla karıştırılıp vurulmasıyla birlikte zamana yayılacak bir harekât olabilirdi. Kuneytra, Golan ve Suveyda üzerinden İsrail’in güney hattında yapacağı saldırılara, diğer taraftan da Tenüf’ten ABD-İngiltere-Hollanda’nın destek vereceği bir başka senaryo söz konusuydu. Bu senaryo ikinci aşamaya geçemediği için tamamen iptal edildi. 2016 Fırat Kalkanı sonrası Menbiç üzerinden çekilecek hat meselesi de güncelliğini yitirdi. Planlar bozuldu. Bahreyn-Mısır-Ürdün-Suudi Arabistan’ın da kaderini etkileyen bir durumdu. Çünkü bu şekillenmeyle Irak-Suriye-İsrail denklemi açısından en azından Ortadoğu ülkeleri arasında gayrimeşru bir alan oluşacaktı. Tabiî İsrail’e yarayan bir yapının barındığı bir alan. Afrin bu anlamda geç kalınmış bir harekâttı. Türkiye 2016’da Azez’e kadar geldi. Azez’den ara vermeksizin yürütülmesi gereken bir projeydi; çünkü ABD Fırat Kalkanı’ndan sonra Menbiç’ten PKK-PYD’yi yürüttü. Rejim de buna göz yumdu. Şeyh İsa-Hörbil hattında da Rusya ile anlaştılar ve PKK 55 km’lik bir koridora yerleşti. Akdeniz koridoru işi bitti artık. ABD’nin çekilme açıklamasının arka plânında bence daha sinsi bir çakallık yapmak üzere zaman kollama var. Bir yandan kafa karışıklığının da göstergesi. Afrin ellerine kalır gibi olsaydı, PKK için çok ciddi bir mevki olacaktı. Çünkü oradan “Akdeniz inmek” gerçekleşir beklentisi vardı. Bred Mc Gurk açık açık 2016 Haziran’ında PKK’ya “akıllı olun, Türkiye ile polemiğe girmeyin, biz sizi Akdeniz’e indireceğiz, denize inen bir devletiniz olacak” dedi. Hümeyran üssünde Sabri Ok vs ile oturup konuştular. Bu gizli bir şey değil.

Menbiç’e harekât  gecikmedi mi?
Tabiî ki gecikti. Fazlasıyla... Bu herkesin ortak görüşü. Orada bir tuzak hazırlıyorlar. Zemin tuzağa dönüşüyor. 2016’dan beri bu böyle. 

Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyine yerleşmesi durumunda İran ve Rusya’nın tepkisi ne olur?
Önce şunu sormalıyız. İran’ın Suriye’de ne işi var? Hangi mevkiye veya argümana tutunduğunu sanıyor? Sadece Şam’da “Zeyneb Türbesi” dedikleri tamamen taşla düzmece bir şekilde yapılıp Hz. Zeynep’e mal edilmiş bir türbe var. Suriye’ye girerken de bu türbeyi koruma bahanesini ileri sürmüşlerdi. İran’ın Suriye ile herhangi bir sınırı var mı? Suriye’de Caferi mezhebine mensup toplulukların bulunduğu dört mahalle var. Bunlardan ikisi İdlip’te, diğer ikisi Halep’te. Ama İran şu an net 110 bin silahlı elemanını, dünyanın çeşitli yerlerinden topladığı paralı katilleri buraya soktu; bir de başlarına Kasım Süleymani dedikleri generali koydu. İran bu arada 13 generalini çatışmalarda kaybetti. Nereden baksak Türkiye’nin sınırına yapılan tacizler sonucu 120’nin üzerinde şehid verildi. Sadece PKK’nın sınır geçişlerinden elde ettiği 600 milyon dolarlık geliri söz konusu. Afrin’i kaybedince bu gelirin üçte biri gitti. 

İran’da çekilme işareti hiç yok?
Şu durumda tabiî ki birtakım dengeler gözetiliyor ama bu diplomasi gözetilirken, Türkiye’nin hassasiyetinin gözetilmediği bir vasatta, ülkenin bekâsını tehdit eden bir unsura karşı İran kadar hamle yapma hakkımız yok mu? Suriye’de emperyal bir güç olmak iddiasında İran. Bütün katliamlarını Rusya ile anlaşmalı yapan, yönlendirendir. Bilfiil katılandır. Uluslararası savaş suçu işlerken soylu bir savaş propagandası yapmışlardır. Türkiye’nin ise çok daha gerçekçi argümanları var. Nereden baksan 15 binden fazla Menbiç insanını koruyoruz. Türkiye’de bundan dolayı tepki de var. Bu Türkiye için bir kambur. Hiçbir yük taşımayan İran veya Rusya, bunun dışında Norveç’ten Danimarka’ya, Hollandası bilmem nesi 60’ın üzerinde ülkenin gücü burada ne geziyor? Hangi maslahatı güdüyor? Türkiye’nin son 2 buçuk ayda karşılaştığı sınır ihlali veya koyun otlatan, yolda yürüyen insanlara yaptıkları taciz ve saldırı vakalarının sayısı 300’ü geçmiş. Bunlar fazlasıyla gerekçe değil mi? Telabyad’da 25 bin insan kaldı. Oysa 300 bin insan vardı orada. Çok bereketli bir alandır insan yaşaması için.

İdlip’teki son durumu gözden geçirecek olursak neler söyleyebilirsiniz?
En son İdlip’te Nureddin Zengi 5 HTŞ’liyi cami çıkışında öldürdü. 31 Aralık’a kadar HTŞ yargılanmaları için süre verdi. Tabiî bunun arkasında uluslararası bir tezgah var. Sonra da buna karşılık verildi. Kanaatime göre HTŞ’nin Türk askerini tehdit eden, ülkenin sınırlarına, ekonomik veya sosyal hayatına müdahil olduğu bir durum yok. Türkiye “terör örgütü” olarak ilan etti. Uluslararası denklem bunu dayatıyor. HTŞ’nin İdlip’te TSK’nın 14’e çıkan gözlem noktalarını tehdidini görmedim.

Fırat’ın doğusuna yapılacak operasyon akabinde İdlip’te Türkiye’yi hedef alabilecek bir potansiyel yok mu?
HTŞ yekpare, tek bir yapı değil, malum. Cündu’l Aksa, Ensar’ud-Din gibi, Nusra ve DAİŞ arasında profil çizen birtakım gruplar da var. HTŞ’nin ilk komutanı Ahrar’ın başındaydı. İçlerinden Ebu Yakzan diye biri çıktı tuhaf şeyler söyledi Fırat Kalkanı ile ilgili. ABD, Rusya veya başka bir güç burayı kaşıyacaktır. Ayrıca oradaki Müslümanları savunduğu için terörist muamelesi görecekse bu kabul edilemez. HTŞ’nin kimlik yapısına veya HTŞ üzerinden Suriye’de yapılacak ataklara dikkat etmek, fırsat vermemek lazım.

HTŞ dönüşebilecek türde bir yapı mı? Oradaki gruplar arasında çatışmayı ateşleyip İdlip’i birbirine katmak ihtimali ne kadar güçlü?
İdlib’in dönüşeceğine inanıyorum. Müslümanlar ferasetli olacak. Esed’i bırakıp Türkiye ile çatışmak gibi bir hamakat olabilir mi? Bu yapılırsa kendi sonunu hazırlamış olur. Vasat olmak lazım. Selefilik veya cihadçılık adı altında Hanefi geleneğini tekfir veya dışlamak, mürted ilan etmek. Bu aşırılıklardan kurtulmalı... Cihad bu yapılarla veya El Kaide ile başlamadı. Ebu Hanife cihadın öncüsüdür. Onu red veya hakaret etmek, O’nun fıkıh geleneğine veya Suriye halkına hakaret etmek çıkış değil. DAİŞ bünyesi zaten istihbarî bir yapı. DAİŞ tarafından kaçırıldığımda zihniyetlerini gördüm. Mezhebimi sorduklarında Hanefi dediğimde bana “mürcie” dediler. Bu kafa Müslüman düşmanı. HTŞ’den bir dönem DAİŞ zihniyetine yakın gruplar vardı. Suriye’de daha çok Suudilerin, BAE’nin, Mısır’ın ne yapmak istediğine bakmak lazım.


Baran Dergisi 628. Sayı