Selâm ve Dua ile,

Aralık ayının 25'inde iktidardaki hükümeti ve Anadolu sermayesini hedef alan operasyonu biliyorsunuz. Aynı gün 1999 senesinde Bandırma Cezaevine yapılan askerî operasyonla alâkalı da alınmış olan mahkeme kararını Yargıtay onadı. Böylelikle 32 İBDA-C'li mahkûma toplamda 228 sene hapis cezasına hükmedilmiş oldu. Ceza alan gönüldaşlarımızın gazası mübarek olsun... Biraz o güne dönelim, 1999 senesinde Bandırma'da ne olduğuna bakalım... 

Güven Erkaya 2000'li yıllarda kendisiyle yapılan bir söyleşide diyor ki; "biz 28 Şubat'tan sonra gelip bizi evlerimizden alacaklar diye korku içinde bekliyorduk, oysa ki onlar (Erbakan hükümeti) da kendi evlerinde korku içinde bekliyorlarmış. Böyle bir zaman diliminde askerin içerisinden bir kesim gemi iyice azıya almaya yeltenmişken ve Lozan Anlaşması icabı memleket çapında büyük bir Müslüman temizliğine hazırlanırken 1999'lu yıllarda İBDA Cebheleri eylemliliğini arttırdı ve ordu karşısındaki tek mihrak olarak bütün Müslümanlar adına hem içeride (cezaevlerinde) hem de dışarıda destanlık bir mücadele verdi. 

Yine Güven Erkaya'nın anlatımlarından biliyoruz ki İBDA Cebhelerinin eylemlerinin anlaşılması ve durdurulabilmesi, karolarının yapısının anlaşılması ve hakkında istihbarat sağlanması adına Çevik Bir'in emrinde Batı Çalışma Grubu kuruldu. 

Böyle bir konjonktürde cezaevindeki siyasî mahkûmların F-Tipi cezaevilerine nakledilmesi gündeme geldi. F-Tipi cezaevleri insanî olan ile bağdaşmadığı için de hiçbir mahkûm tarafından kesinlikle kabul edilebilir bir uygulama değildi. Hâliyle asker çeşitli operasyonlar yaparak cezaevlerindeki mahkûmları F-Tipi hapishanelere nakletmeyi planladı. Bunu yaparken de özellikle orantısız bir güç kullanımına girişerek âdeta 28 Şubat sürecindeki başarısızlıklarının intikamını cezaevlerinde kıstırılmış olan mahkûmlardan almaya kalktılar. Evdeki hesab çarşıya uymadı tabiî, cezaevlerindeki bir avuç Müslüman tutsağın ak öfkesini bu vesileyle tatmış oldular. 

Metris ve Bandırma'da askerin G-3 piyade tüfekleriyle mahkûmları taraması, saatlerce cezaevini gaz bombası yağmuruna tutması, ele geçenlere müthiş işkenceler yapması ve şehitlerimiz...

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu'nun operasyon sonrasında basına yansıyan görüntüleri bile bu hayvandan aşağı mahlûkların cinsini tanımsız bırakmaya kâfi... 

Bugüne dönecek olursak, işte, askerin cezaevinde tutuklu bulunan mahkûmlara yaptığı insanlık dışı operasyonun cezası bu ülkede hâlen Müslümanlara kesilmeye devam ediyor. 28 Şubat'ın güya yargılandığı tragedya da cabası... Bugün haktan ve hukuktan habersiz, hâlen çeşitli unsurların güdümünde verilmiş olan yargı kararları için hep bir ağızdan diyoruz ki:

"kuyrukçular hüküm kesti kırk sene
Kahpe düzen kırk sene sürer gibi"

Manşetimizde de bu vesileyle “Boyun Eğmek Tapınmaktır, Boyun Eğmeyeceğiz” diyoruz.
Bizler unutmadık, siz de unutmayın!..

Yazarımız Kâzım Albayrak'ın Yenişafak Gazetesine vermiş olduğu ve Yenişafak Gazetesinde kısa bir şekilde haberleştirilen söyleşinin tam metninini dergimizden okuyabilirsiniz...

Muhtevamızdan devam edecek olursak, bugün Türkiye'de bir çok sorun var ve esasında bu sorunların neredeyse hiçbirisi bizlerin millî sorunu değil. Kurulan "sunî problem Türkiye Cumhuriyeti"nin milletle yaşadığı kan uyuşmazlığından hasıl olan sorunlar bunlar. Yazarımız Ömer Emre Akcebe ithâl rejimin hangi şartların neticesinde imâl edildiğini, kan uyuşmazlığının neden yaşandığını, bugünü ve çözüm yollarını "Anadolu'daki Sunî Bir Problem -Türkiye Cumhuriyeti" başlıklı yazısında arıyor... 

Yazarlarımızdan Sezai Kırlangıç “Müslümanların Zamanını Çalıyor Fikrini İğdiş Ediyorlar” başlıklı yazısında ithâl rejimi ayakta tutmak için İslâmcı(!) camia içinden türemiş olan rejim payandalarını ve faaliyetlerini anlatıyor. 

Ali Eren Hocayla yeni çıkan kitabı “Dinde Deformistler” hakkında görüştük. İslâm'ın inceliklerinden, tüm zaman ve makâna şamil oluşundan habersiz gafillerin İslâm'ı kendi kıt anlayışları seviyesinde prangalamaya ve değiştirmeye çalıştıkları şu zamanlarda kaleme alınan bu eserle alâkalı gerçekleştirdiğimiz söyleşi dergimizdedir.

Bilgehan Eren “Mekân Anadolu Zaman Büyük Doğu” başlıklı yazısında, şartların ülkeyi öyle veyahut böyle nasıl da İslâm İhtilâli ve İnkılâbına doğru kıvrılmak zorunda bıraktığından bahsediyor ve ilginizi çekeceğini düşündüğümüz iktibaslarıyla ana fikrine zenginlik katıyor.

Yahya Yıldırım'ın “Ben!.. Geldim!.. Gidiyom!...” başlıklı hikâyesi de dergimiz sayfalarında yerini almıştır. 

Telif yazılarımızın yanı sıra Yenişafak Gazetesinin Kumandan Salih Mirzabeyoğlu ile gerçekleştirdiği söyleşinin tam metnini dergimiz sayfalarında okuyabilirsiniz.

Aylık olarak dergimizde yayımladığımız İman ve İslâm Atlası'nın “Abdest” başlıklı bölümü dergimizdedir.

İBDA Cebhelerinden gelen haberler de dergimizdedir. Diğer aktüel ve kültür sanat haberleri de dergimiz sayfalarındadır. 

Gelecek ay yeniden görüşmek ümidiyle, intikam hissiniz daim olsun...