Bir Erzurumlu olarak şapka devrimini ve Şalcı Şöhret Ana’yı çok merak etmiş, Mustafa Çetin Baydar isimli bir yazarın “Şapka” isimli kitabını okuyunca merakımı kısmen de olsa giderebilmiştim. Kalbi kanatacak kadar acı olan bu konuyu Şapka Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 28 Şubat günü dile getirmeyi boynumun borcu olarak görüyorum. Bu anlamsız şapka kanunu ve yasakları ortadan kalkana ve Şalcı Şöhret Ananın iadeyi itibarı sağlanana kadar bu yazıları yazmaya devam edeceğim İnşallah…
Erzurum şehri kahramanlar yatağıdır. Sadece erkekleri değil, kadınları da kahraman olarak yetişmiştir. Zira Rus, Balkan, 1. Cihan ve İstiklal Savaşı nedeniyle çocukları erken yaşta asker ocağına koşmuş olan kadınlara erkek gibi oturup kalkmak gereği düşmüş, bu bacılarımız birer kahraman olarak ortaya çıkmışlardır.
Nitekim 93 Harbinde, cephenin yarılmasını müteakip Nene Hatun önderliğinde Türk kadınları devreye girmiş, şehre saldıran Rus askerlerini erkekler gibi savaşarak geriye atmışlardı. Erzurum bu sayede işgal edilmekten kurtuldu.
Erzurum’un kara bahtına erkekleri kadar kadınları da giriftar olmuştu. Burada bahsedeceğimiz Şalcı Şöhret Ana’da tıpkı Nene Hatun gibi meşhur olmuş bir kadındı. Fakat onun meşhur olması isminden yani Şöhret adından değil, mahkeme salonunda vermiş olduğu cevaptan ve cesaretinden kaynaklanıyor.
Süleyman Demirel bu kadından bahsederek yıllarca unutulmayacak olan mahkemedeki ifadesini anlatmıştı. Şalcı Bacı’ya hâkim Şapka inkılâbına karşı çıktığı bahanesi ile idam cezası verdiği vakit, son sözü olup olmadığını soruyor. Şalcı Şöhret Bacı ise tarihe geçecek şu yanıtı veriyor “lan kavat, kadın kısmının idam edildiği nerede görülmüştür”.
Gerçekten de siyaset yüzünden idam edilen insanların her türlüsünü tarih yazmıştır ama bir kadının idam edilmesi eşine ender rastlanan bir durum olduğu halde kimsenin yazmaya cesaret edemediği bir konu olup çıkmıştır.
24 Kasım 1925 günü Erzurum’da çoluk çocuk “Şapka giymek istemiyoruz” diyerek Valilik önüne gelmiş, kendilerine bir cevap verilmeyince binayı taşa tutmuşlardı. Şehrin ileri gelenleri bu şekildeki protesto etmeyi uygun görmemiş olacak ki “kış mevsimi geldi başımız üşüyecek, hele bir yaz gelsin ondan sonra bu işin bir çaresine bakarız” diye orta yol bulmuşlar gösteri yapanlara engel olmaya çalışmışlardı.
Fakat memleketimizde meydana gelen birçok olayda olduğu gibi bu olayda da kışkırtıcılar devreye girmiş istenmeyen hadiselere neden olmuşlardı. Çünkü insanları idam sehpalarında sallandırarak korku salmak istiyor, dinî inançlara ve insan haklarına aykırı devrimleri bu sayede yerleştireceklerini düşünüyorlardı.
İşte böyle bir zamanda yetim çocuklarına bakmak için şal örüp pazarda açtığı sergide bunları satan Şöhret isimli kadıncağıza haber verilir ve denir ki “senin çocuklar hükümeti taşa tutuyor, git onlara sahip çık”. Zavallı kadın Valiliğin önüne geldiğinde çocuklarını bulamaz. Zanneder ki çocuklarını tutuklamışlar. Ana şefkati ile sağa sola koşuşturmaya başlar. Bu arada bazı kamu görevlilerine yavrularını kaybetme endişesi ile bağırıp çağırmaya başlar. Ana şefkati işte hiçbir şeye benzemez, önüne gelenlere ve özellikle de şapkalı görevlilere sayıp durmuş. Bütün suçu budur. İdam edildiğine bakıp adam öldürdüğünü zannetmeyin sakın…
Mahkeme heyeti ne ana yüreğine bakmış, ne dinî hassasiyetleri düşünmüş ne de galeyan halindeki bir kısım halkın heyecanını dikkate almıştı. Sonunda tarihe geçecek bir karar alarak bir kadını siyasî gerekçeler ileri sürerek idam etmiştir.
İlginçtir, bugün “15 Temmuz Darbesi” nedeni ile FETÖ’den yargılanan Altan Kardeşlerin (Mehmet-Ahmet) dedeleri Tatar Hasan Paşa, şehrin Müstahkem Mevki Komutanıydı. Çıkan bir kanunla fırka komutanlarına idam etme yetkisi verilmişti. Adliye Bakanı Mahmut Esat, Vali ve iki komutana yardımcı olması için İbrahim Eşem adlı savcıyı da görevlendirmişti. Şimdiki olağanüstü hal kanunu nedeni ile yeri göğü yıkanların kulakları çınlasın…
Nihayet Erzurum’da sıkıyönetim ilan edilir. Akşam namazından gün ağarıncaya kadar sokağa çıkma yasağı getirilir. Erzurum Camileri haftalarca sabah ve yatsı namazlarında kapalı kalır. Düzinelerce insan evlerinden toplanır ve idam edilir. Yakınlarını görmek isteyenler, okkalı bir dayak yedikten sonra gönderilirler. İdam edilenler şehrin meydanlarında akşama kadar sergilenirler. Teşhir edilen mazlumlara öldükten sonra da saygı gösterilmez. Tek atlı çöp arabaları bunları alarak dini merasim yapılmadan toplu mezarlara gömerler. Şalcı Bacıyı da benzer şekilde lakin kadın olduğu için bir çuvala koyup öylece asarlar.
Toplu mezarlar 13 sene sonra açılarak naaşları sahiplerine iade edilir. Şalcı Bacının oğlu, ne yazık ki korkudan anasının naaşını almaya gelemez. Nihayetinde toplu mezarlardan çıkarılan idamlıklar aradan 13 yıl geçtikten sonra dinî merasimleri yapılarak Tuzcu köyündeki mezarlığa defnedilirler.
Bu hazin olayı kısa da olsa aktarabildimse ne mutlu bana. Bu vesile ile din ve vatan uğruna şehit düşmüş bütün ecdadımızı minnetle yâd eder, Cenabı Allah’tan gani gani rahmet buyurmasını niyaz ederim.

Baran Dergisi 516. Sayı