Schopenhauer, "Eristik Diyalektik -Haklı Çıkma Sanatı-"nı hem kışkırtıcı, hem de eğlenceli bir şekilde kaleme almıştır. Bazı insanlar vardır ki, rakibini doğru olmayan şeylerin ve yanlışların temsilcisi olarak utandırmak ister, karşısındakinin kozlarını çürütmek için hâdiseleri çarpıtır ve krizi fırsata çevirir. "Haklı Çıkma Sanatı- Eristik Diyalektik-" kritik durumlarda, muhakeme yeteneğimizin ne türlü çalışması gerektiğine dair işaretler veriyor. Filozofun bu eseri yeni başlamış hukukçulara, ilahiyatçılara, politikacılara, öğretmenlere, ebeveynlere, ergenlik çağındaki gençlere tavsiye ediliyor. İnsan tabiatının içerisindeki kötü yönlerin resmini çizen Schopenhauer, bu eserinde misaller vererek birebir okuyucuyla irtibat kuruyor. Kant'ın öğrencisi Schopenhauer, kitabın alt başlığı "Eristik" ifadesiyle, Yunan mitolojisindeki "kargaşa Tanrısı"na atıfta bulunuyor

"Oyunu Gizleme" başlığından bir kısım: "Eğer bir sonuç çıkarmak istiyorsak, bunu önceden belli etmemeli, öncülleri tek başlarına, konuşmaya serpiştirerek kabul ettirmeliyiz. Yoksa muhalif tüm kötü niyetiyle güçlük çıkarır. Veya muhalifin öncüleri kabul etmeyeceği anlaşılıyorsa, bu öncüllerin de öncüllerini ortaya koymalıyız, yani öntasımlar (Prosyllogismen) getirmeliyiz. Böyle birçok öntasımın öncüllerini herhangi bir düzen olmaksızın, yani oyunumuzu belli etmeden kabul ettirerek bunu ihtiyacımız olan her şeyi elde edene dek sürdürürüz. Yani uzak bir yerden başlayarak sonuca varırız. Örneğe gerek yoktur."

Hile, kurnazlık, sabır ve zayıf yön tespit etme usullerinin gösterildiği bu kitap, düşmanı tanımak yahut da düşmanın silahıyla silahlanmak ve münazara tekniklerinin geliştirilmesi açısından için son derece ehemmiyetlidir. “Haklı Çıkma Sanatı" diye bir şey yoktur ve Schopenhauer da aslında bunun farkındaydı. Muhtevadan anlaşılacağı üzere burada bir ironiyle karşı karşıyayız. 

Nasreddin Hoca'nın "Hak!.." isimli bir fıkrası vardır, Üstad Necip Fazıl’ın "Nasreddin Hoca -İzahlı Fıkralar-Gülebilsek" isimli eserinde, hocanın “Hak!..” isimli bir fıkrası vardır:

"Hoca yine gölge kadılığında. 
Dâvalı ve dâvacı iki insan da karşısında:
-Kadı efendi! Ben bu işi yaptım ama şu sebeple, şundan dolayı, şu maksatla yaptım!
Hoca gülümser:
-Hakkın var!..
Öbür adam atılır:
-İyi ama şundan dolayı, şu sebepten ötürü, şu maksada göre, yapmaması gerekirdi.
Hoca gülümser:
-Senin de hakkın var!..
Dinleyicilerden biri ayağa kalkar:
-Kadı efendi! Affedersin ama, bunlardan birine haklısın demek öbürüne haksızsın demek değil midir? Nasıl oluyor da ikisine birden hak verebiliyorsun?
-Sen de büsbütün haklısın?"

Hak, öyle eğilip-bükülecek bir şey değildir esas olarak ya haklısındır yahut da tam aksi...



Baran Dergisi 618. Sayı