Üç büyük şehrin ve bilhassa İstanbul’un (yazının kaleme alındığı an itibariyle) kaybı, Müslümanlarda haklı bir üzüntüye yol açtı. İstanbul, Peygamber müjdesine ermiş kutlu bir şehir ve bu misyona düşman bir partinin büyükşehir belediyesinde bile olsa yönetimi ele alması, şuurlu her Müslümana giran gelir, gelmelidir. Eğer o Müslüman, duygu ve idrak kaybı yaşamıyorsa bu hususu düşünmeli ve sebeplerini sorgulamalıdır. 

Türkiye’de seçimlerin demokratik rejimlerin aksine bir rejim değiştirme (Batıcı rejimden çıkıp İslâmî rejime yönelme) ve yine bu minvalde bir beka meselesine (Batı’nın emellerine karşı bağımsız bir Müslüman Türk devleti) döndüğü malumdur. Türkiye’deki ideolojik ve siyasî kavgayı temelde, Batıcı-İslâmcı kavgası diye formüle edebiliriz. Bu ideolojik farklılaşma ve kutuplaşma, cumhuriyet tarihi boyunca neredeyse tüm seçimlerde vardır. Terkkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Fırka’ya teveccühte de bu vardır. Batıcı-Kemalist rejimin sembolü CHP olup, onun karşısında da sağ partiler vardır. Menderes’in asılması da Kemalist zulmün bir örneğidir. 
Üstad Necip Fazıl, Batılılaşma ve sefilleşmenin temsilcisi CHP’yi “şekavet ocağı” olarak nitelendirirken son derece haklıdır. Kemalist-Batıcı zihniyetle bütün kurum ve kuruluşlarıyla mücadele edilmelidir. Öyle ki; buna Ak Parti’nin içindeki ılıman İslâmcı veya liberal kadrolar da dahildir. İçimizdeki Batıcı zihniyeti temizlemeden Türkiye’ye kurtuluş yoktur. Kemalist-Seküler-Batıcı zihniyetten ve bunun kurumlarından kurtulmadan da Türkiye’nin İslâm âlemine ve dünyaya İslâm’ın şifasını dağıtması mümkün değildir. Kısaca önümüzdeki engeli-takozu kaldırmadan yürüyemeyiz, amaç ve hedeflerimize varamayız. Eğer Türkiye’nin bir vizyonu varsa ve olacaksa bu mesele mühimdir ve devletlerin dayandığı bir zihniyet ve ideal şartına nazaran bu hususun olmaması er geç beka meselesine döner ve zaten Türkiye’de dönmektedir.

AK Parti’nin şehir ve şehirleşmeden maddî imarı anladığı ve güzelim şehirlerimizi beton yığınına döndürdüğü ve bundan övündüğü malum. Ankara adayının (Özhaseki) bu hususiyetle öne çıkması yanında Binali Yıldırım’ın da şahsının mevzuya fazla bir şey katmadığını söyleyebilirim. Ulaştırma meselesi bir zaruret olup tabiî ki betonlaşma gibi görülemez. Ancak yol köprü yapmak ideal olamaz, yol ve köprü ile insanları hangi yola ulaştırıyorsan odur ideal. Yapılan yol ve köprü ile meyhaneye de gidilebilir mektebe de. Bu mevzu mühimdir. Yollar vardır ki yolsuzluk üretir, yollar vardır ki gelirler dağıtır, adalet tevdi eder. Ayrıca yol ve köprü tabiî olarak yapılacak. Buna hiçbir akl-ı selim karşı gelmez (CHP zihniyeti hariç).

Şehir mevzuuna dönelim ve tekrar hatırlatalım. Şehir, medine demek: Medine ise medeniyet demek. AK Parti kadroları bir türlü medeniyet tasavvurunu taşıyacak çapa eremedikleri gibi medeniyet merkezi yapacakları şehirlerimizi beton yığınına çevirdiler. Öyle ki bu betonlaşma zihniyet haline geldi ve her işte maddeci bakış öne geçer oldu. Sekülerleşen ve gittikçe idealden uzaklaşan, yolsuzluk bataklığına düşenlerden bahsediyorum. AK Parti’nin siyasî arenada Batıcı anlayıştaki partilerle ve esasen Batı ile boğuşması varlık ve yokluk meselesi haline gelmişken (partinin kapatılma davasından tutun da 15 Temmuz hain darbesine kadar) hâlâ maddeci ve pozitivist bir kafayı yansıtan betoncu zihniyette olması affedilir bir zaaf değildir. Bu zaafiyet er geç sonuçlarını gösterecek idi ve en son; 31. 03. 2019 mahallî seçimlerinde bir ihtar olarak geldi. Bu seçimlerde üç büyükşehir kaybedilse bile Allah’ın bir lütfu olarak Türkiye’nin Batıcı çizgiye tam teslimine geçit açılmadı. Çünkü Türkiye genelinde bakılırsa seçimlerin galibi AK Parti’dir.  

Müslüman Anadolu ahalisinin destek verdiği beton kafalaşmış AK Parti değildir. Bu ayrımı da yapalım. Zira uzun süre iktidarda olmanın yıpratmasına karşı AK Parti’nin bu kadar ayakta kalmasının sebebi Anadolu’dur. Asırlardır ekilen İslâm tohumunun bir türlü kurutulamaması ve çilekeş zatları yeniden yeşertmesine borçludur. Tohum eken İslâmî zatları hiçbir zaman unutmayalım. Parti ise bunun su yüzüne çıkmasıdır. Asıl dinamizm İslâmcı mücadele kahramanları eliyle sağlanmıştır. Necip Fazıl, Salih Mirzabeyoğlu ve öbür büyükler gibi. Parti ve seçimler mevzuu göz önünde çok konuşuluyor ancak işin dinamizmi söylediğimiz yerlerdedir. Olaylar değil, olayları raksettiren keyfiyetten bahsediyoruz. Dönüp dolaşıp varacağımız yer orasıdır. 

Maddî imar yanında mânâ imarını gözetmeyen kadrolara yazıklar olsun. Kafaları Kemalizm’in ve seküler anlayışın “her şey maddedir” düşüncesi ile insanlara ve maddeye bakan ve pozitivizm zihniyetiyle dolanlara da yazıklar olsun. Bunlar sözde İslâmcı olabilirler ancak kafaları buz gibi materyalisttir. Kemalist zulümlere karşı olabilirler ve hatta mağdur da olabilirler ancak insanı ve kainata bakış açıları onlarla pek farklı değildir, aynıdır. Allah telakkileri farklıdır ancak her şeyi madde ile ölçen bir zihniyetin namazının niyazının da ne mânâya geldiği kuşkuludur. İslâm, iman ve teslimiyet demektir. Namazda ve tüm işlerde niyet ve ihlas şarttır. Bütün bunlar beton zihniyetle uyumlu değildir. Kemalizm’in ‘tek adam’-‘put adam’ı öne çıkardığı ve her türlü maneviyatı küçümsediği malumdur. CHP zihniyeti için vatanın, bayrağın, bir davanın mukaddesatı yoktur. Müslüman Türk’ten ziyade Batı’ya meyleder, Batılı gibi olmak ister. Kemalistler için Müslümanlardan ziyade İngiliz veya Fransız daha makbuldür. Bizim eleştirerek, “ılıman İslâmcı-ılıman laik” dediğimiz ve AK Parti kadrolarında halen çokça olan bu zihniyet sahipleri eziklik gösterip yaranmaya çalışsa bile Kemalist nefreti görürler. Kemalizm terimi her ne kadar dinozorlaşmış bir azınlığı ifade ediyorsa da kalıntılarının bulunduğu Batılılaşma yanlısı (Batı vurgunu yemiş) “garbzede” diyebileceğimiz bu zümrenin vatana ve millete bir hayrı yoktur. Adeta Batı emperyalizminin taşeronu rolü oynar. Batı muhibbi zümreleri Kemalizm ismi altında anabiliriz. Kimi ılıman, kimi açıktan, kimi gizliden Atatürk muhibbidir. 

Netice-i kelam betonlaşmanın arka plânında “beton kafa”yı eleştiriyorum. Maalesef AK Parti’de de yaygın, İslâmcı camiada da bu seküler bakış yaygındır. Kemalizm ve sekülerizmin put adamına ve put kafasına benzer maddeyi ve pozitivizmi putlaştıran bu zihniyeti de düşman görmek lazım diyorum. Bu zihniyettekilerin tamamı siyaseten karşı olsalar bile “ilerlemeci” olup teknolojiye taparlar. İtiraf etmeseler bile Batı’yı erdem olarak üstün görürler. Batı yanlısı olup İslâm’ın ruh ve gönül dünyasına düşman olurlar.

Tayyip Erdoğan düşmanlığının temelinde İslâm’dan nefret eden pragmatist Batıcı ve değer tanımaz bu zihniyet vardır. Onların bir tezleri kalmamış olup inşacı da olamazlar. Ancak tepki seviyesinde ve yıkıcı rol oynarlar. Biz onlara karşı olurken reaksiyoner değil, aksiyoner olmak ve tezlerimizle ortaya çıkmak zorundayız. Popülist politikalar ve nabza göre şerbet vermeler temelde onların zihniyetinin başka ellerde devamı mânâsına gelir ve bu da bir müddet sonra düşmana imkân ve fırsat doğurur. Şu soruları kendimize ve oy verdiğimiz AK Parti kadrolarına sormalıyız. Eğitim sistemi seküler temelde olarak bencil bir nesil yetiştirirken neredeydiniz? Madde imarı yanında mânâ imarı nerede kaldı? Maalesef ne ekersek onu biçeriz. Milletin irfan tarlasına bir şey ekmeyen karşılık bulamaz. Ağlanıp sızlanma değil sorunları tespit edip çözümler peşinde koşmalıyız. Sorunların temeline inmeyip pansuman tedbirlerle çözüm aramak bir müddet iyileştirse bile sonunda sorunlar büyüyerek karşımıza çıkar. Allah göstermesin bugün İstanbul, yarın Türkiye kaybedilebilir.

İktidar, koltuklarda oturmak değil, topluma vereceği olanın icra alanıdır. Siyaset ise devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı olarak, ilim ve sanat ifadesindedir. Fikri hayata geçirmenin bir manivelası ve sisteme bağlı bir şubesidir. Bunlar olmayınca itiş-kakış ve mevki-makam kapma yarışına döner. Siyasî icraat, yol-köprü ve beton yapmak değil insanların ihtiyaçlarını karşılarken (insana uygun imar ile) gönüllere ve kafalara hitap edebilmektir. Bir insanla yakınlık kurmak fizikî olmaktan öte gönül dünyasıyla olur. 

Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar, denmiş. AK Parti belediyelerinin ne gibi yolsuzluklar yaptığı ve nasıl adam kayırdığı malumdur. Müslüman bir ülke olmamıza rağmen gelir dağılımındaki bu korkunç dengesizlik kabul edilebilir bir şey değildir. Biz Batı’ya ve Batıcı zihniyete karşı AK Parti’yi desteklemenin zaruretine inandık. Hâlâ da o düşüncedeyiz. Ancak eleştirilerimizi de yüksek sesle yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. AK Partili olabilir, AK Parti’ye oy atabiliriz ancak hiçbir zaman AK Partici değiliz. İslâmî bir dünya görüşüne sahip olanların bir partiyi ideolojik mihrak olarak görmeleri mümkün değildir. Parti siyasî vasıtadır ve hizmet ettiği gayeye ve konjonktüre göre değerlendirilir. 

Baran Dergisi 638. Sayı
04.04.2019