Anadolu’yu aslî sahibi olan Müslümanlardan arındırmak, eğer bu mümkün değilse, Müslümanları, ölçütlerini Batılıların tayin ettiği milletlerarası sisteme entegre etmek üzere ehlileştirmek için bugüne dek birçok proje uygulamaya kondu.

İlk plan, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki tepeden inme inkılâblar ve bu inkılâbları perçinlemek üzere kurulan İstiklâl Mahkemeleri ile uygulandı. Anadolu’ya ve bu toprakların ruh köküne yabancı, vicdanı hadım edilmiş karakterler devşirilmek sûretiyle siyaset, bürokrasi, ordu, istihbarat, sermaye ve sanat dünyaları inşa edildi. Bunların yaşadığı hayat, sistemli bir şekilde idealize edilerek, toplumumuzun dönüştürülmesi hedeflendi. 1990’lı yılların ikinci yarısına dek uygulanan bu proje, 28 Şubat süreci ve akabinde Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun “1999 Kurtuluş Yılı” çıkışıyla beraber başarısızlıkla sonuçlandı.

28 Şubat, bir bakıma inkılâbların son çırpınışı olarak da değerlendirilebilir. Eğer ki 28 Şubat sürecinde Müslümanların iradesini kırabilmiş olsalardı, o zaman başka bir projenin uygulanmasına gerek kalmayacak ve belki de FETÖ’nün mâlum yüzü hiçbir zaman görülmeyecekti.

Müslümanların iradesi kırılmadığına ve bu topraklardan silinmesi de mümkün görülmediğine göre o zaman geriye tek bir seçenek kalıyordu; bu da onlar gibi inandığını iddia eden bir oluşum üzerinden, Müslümanları gönüllü bir dönüşüme tabiî tutarak ehlileştirip, Batılı düzene tâbi kılmak yoluydu. 28 Şubat sürecinin aktörlerinin yenilgisi belki psikolojikti; fakat FETÖ ile beraber uygulamaya konan bu ikinci proje, savaşı 15 Temmuz gecesi sahada kaybetti.

 “Su uyur, düşman uymaz.” Uyumadı da. FETÖ projesinin başarısızlıkla sonuçlanmasına müteakip hemen yeni proje devreye sokuldu.

Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı Sistemine geçilmiş olması ve Cumhurbaşkanı seçilmenin de %50+1 oya bağlı olması dolayısıyla, toplumun bir veyahut birkaç kesiminden ziyade her kesimine hitab eden yeni bir proje uygulanmaya başlandı. İlk amaç, %20 civarı kemikleşmiş oyu olan CHP’yi bu yeni projeye göre yeniden biçimlendirmek oldu. Partiye adeta format attılar ve Jakoben Kemalistleri parti içinden ayıklarken, yerlerine, bilhassa da teşkilât kadrolarına FETÖ’cüler ile Hendek Operasyonları dolayısıyla eski itibarını kaybetmiş olan HDP’lileri yerleştirdiler. CHP markası altında buluşturulması daha zor olan milliyetçi ve muhafazakâr seçmeni birleştirmek için ise ittifak yoluna gittiler. İyi Parti bu plan içinde milliyetçi oyları almak için kullanıldı. Saadet Partisi ise kazanmayacağı açık olduğu hâlde aday çıkartmak suretiyle el altından bu ittifaka destek olarak kullanıldı. Saadet Partisi’nin reddediyor gibi görünerek CHP ittifakına asla oy vermeyecek muhafazakârları Ak Parti’nin ittifakından uzaklaştırma manevrası, bu planın bir parçasıdır. Zira böylesi bir zıtlaşmada yakın unsurların birbirine yanaşması eşyanın tabiatı gereğidir ve Saadet’in kimle yakınlaştığı ayan beyan ortadadır.

Bu arada unutmadan, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana siyaset dünyasında çeşitli değişimler meydana gelmiş olsa da, bürokrasi, sermaye ve sanat dünyasının ilk günkü çizgisinden hiçbir zaman sapmadığını da ifâde etmekte fayda var. Sermaye gibi sanat camiasının da başından beri merkezinde yer alan Yahudi ve Ermeniler ile onların güttüğü sanatçı müsveddelerinin önce rejimin süflî ideallerine, sonra 2000’li yıllardan itibaren Dinler Arası Diyalogcu-Mozaikçi Ilımanlara ve bugün ise yeni projeye nasıl hizmet ettiklerini çok iyi görüyor ve biliyoruz.

İBB Seçimlerinde Tarafımız Cumhur İttifakı
Geçtiğimiz belediye seçimleri işte bu şartlar altında gerçekleşti. Projede kendisine rol biçilenler için bu seçim hayatiyet arz ediyor olsa da, işletenler açısından belediye seçimleri, mevcut iktidarın elini zayıflatmak ve bir dahaki cumhurbaşkanlığı seçimleri için provadan ibaretti. Büyükşehirlerden bazıları el değiştirmiş olsa da, toplama bakıldığında 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden çok da farklı bir tablo çıkmadı ortaya ve ilk denemeleri başarısızlıkla neticelendi. Yalnız bir tek İstanbul Büyükşehir Belediye seçimleri, itirazlar neticesinde yapılan tekrar sayımlarda görülen maddî hatalar dolayısıyla iptal edildi ve yenileme kararı alındı.

Bir tarafta kemalisti, Kürt veya Türk kafatasçısı, liboşu, ılığı, ılımanı, sermayedarı, müptezeliyle Müslüman Anadolu İnsanı’na düşmanlık eden ne kadar yabancı ve yabancılaşmış tip varsa hepsinin üzerinde ittifak ettiği Ekrem İmamoğlu, diğer tarafta ise Cumhur İttifakının adayı Binali Yıldırım.

İstanbul Büyükşehir Belediye seçiminde, bizim tarafımız doğrudan Cumhur İttifakı ve onun adayı Binali Yıldırım’dır.

Bu hafta sonu tekrarlanacak seçimde Binali Yıldırım inşallah farklı bir şekilde kazanır ve düşmanın yukarıda resmetmeye çalıştığımız bir projesi daha tarihin çöplüğüne atılırken, moral ve motivasyonları ile beraber iradelerinin kırılması istikametinde bir adım daha atılmış olur.

Projenin unsurlarından olan CHP, İyi Parti, Saadet Partisi ve HDP’ye oy verenlerin hepsi vatan haini mi? Elbette ki değil. Biz burada bu siyasî partilerin güdücülerinden bahsediyoruz. Siyasi körlük başka şey, hainlik başka. Lakin siyasi körlükte ısrarın sonu da pek iyi değildir, bizden söylemesi…

Seçim Sonrası
Bir kere en başta Ayasofya... Cumhurbaşkanı Erdoğan, 31 Mart’tan önce katıldığı bir televizyon programında Ayasofya’nın aslî hüviyetine kavuşturulacağına dair söz vermişti. İBB seçimlerinin tekrarlanmasından sonra artık biz bu sözü kendisine yeniden ve yeniden hatırlatmak istemiyoruz.

Bir diğer mesele de şudur ki, yine yukarıda resmetmeye çalıştığımız proje kadrosu içinden Ak Parti’nin oy devşirmesi mümkün değildir. Bu hainlerin derdi belli, onların peşinden gidenler de kör. Yani ne yapsanız, ne etseniz, ağzınızla kuş tutsanız para etmez. Öte yandan, bunları memnun etmek, edecek adımlar atmak olsa olsa projenin başındakileri, yani asıl düşmanı memnun eder. Dolayısıyla bu muvazaacı siyaset tarzı artık bir kenara bırakılmalı ve Türkiye’nin yeni idare şekli millî ve köklü inkılaplarla taçlanmalı. Bu son proje de milletin feraseti sayesinde çöpe atılırken, artık bir yenilerine kapı açık bırakılmasın!
 
Not: Vasat yahut vasat altı, önü ardı olmayan bir tip ortaya çıkıp, boyundan büyük iddialarda bulunuyor ve çapsızlığına karşılık bir de destek görüyorsa, bilin ki bu kimse mutlaka ama mutlaka birilerinin âletidir. Bu, hiç şaşmaz bir ölçüdür. Tıpkı CHP’nin İBB adayı Ekrem İmamoğlu gibi.


Baran Dergisi 649. Sayı