Batıcı-Laik ve takriben 1980’den beridir arkalarına kuyruk olmayı adet edinmiş Sol tandanslı ekipler 1 Şubat 1997’de “Sürekli Aydınlık için 1 Dakika Karanlık” ismi altında bir eylem başlatmış ve hedef olarak da Müslüman Anadolu halkını, İslam’ı ve İslamî değerleri temsil eden grupları seçmişti. Yani, bir taraftan o zamanın sonradan Ergenokoncu tayfa olarak ortaya çıkacak 28 Şubatçı Laik-Kemalist paşalar, diğer taraftan ise o günkü mevcut düzenin kaymağını yiyen STK’lar; ve ikisine de tam 20 yıldır erketelik etmeyi vazife edinen Sol tandanslı birçok grup... (Elbette, Sol Fikriyat içerisinde olduğu hâlde, bu memleketin evlatlarını ezmeyi vazife edinmiş bu gürûhu tasvip etmeyenler de var.) 28 Şubat’ın kudretli paşaları şeytan tarafından kendi kudretlerinin Allah’ın kudretiyle boy ölçüşebileceği gibi bir zanla ve geçmişteki birçok tiranın karikatürleri olduğu gerçeğini bilememenin cehaletiyle başta Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun efsanevi çıkışı olmak üzere Müslümanların dik duruşu, sabrı ve mücadelesi neticesi tarihin-geçmişin bugünden bakıldığında çöplük olarak görünen tarafına yollandılar... İşte savaşın kızıştığı o dönemlerde bu “tencere-tavacı”lar, yani, evvele göre ötesinin, bugüne göre öncesinin “Gezi zekâlı”ları belirli bir saatte ışıkları söndürmek, ellerinde tencere-tavalarla sokaklarda dolaşarak, “Türkiye Laiktir Laik kalacak” diye sloganlar atarakmemleket meydanlarında dolaşmışlardı.

Bu hâdiselerden bahsetmemizin sebebi, geçtiğimiz haftaki referandumun %51.41 ile % 48.59 gibi birbirine yakın bir neticede çıkmasından yola çıkarak “Hayır” tarafında toplanan bütün şer çetesinin gereksiz bir havaya girerek bir türlü yakalayamadıkları havayı bu sefer yakalayacaklarını zannetmeleridir! Oysa, bu hâl boş bir hayâlden ibarettir. Çünkü, sosyolojik bakımdan Viktor Hügo’nun da pek güzel izah ettiği gibi “ayaktakımı sadece kargaşa çıkartabilir. İhtilâl yapmak için halk gerekir!” Bu bir!

İkincisi, bir blok hâlinde, yani topyekûn bir ideal ve büsbütün bir imân merkezi etrafında toplanan –ve kazanan!- “Evet” cephesine nazaran bu şer çetesi bölük pörçük, darmadağınık ve türlü karışık fikirlerin yuvalandığı bir güruhtur...

Üç, tâbiri câizse yularını kaybetmiş bu azgın güruh, Müslüman halkımızın 15 Temmuz Zaferi’nde gösterdiği taarruz hamlesini Mekkeli Müşrikler gibi evlerine kapanarak seyretmenin verdiği eziklik kompleksini bu defa Referandumu vesile kılarak tekraren tencere-tava eylemleri yaparak kırmaya çalışıyorlar ki, devir o devir değil!

Dört; Avrupa Birliği’nin ana unsurlarından İngiltere ani bir marifetle batan gemi AB’yi terk ederken memleketimizdeki bir kısım hainlerin her zamanki dilenci vaziyetlerinde el açarak AB’den medet ummaları dünya umûmisinin politik gidişatından da haberdar olmadıklarını göstermektedir!

Her dâim Amerikan uşaklığı ile anılan ve şu hazin(!) günlerinde ABD’nin yani gizli ilahlarının kendisini yalnız bırakmayacağını zannedenler bilsinler ki, sahte ilahlar tarihin her devrinde kendi sahte kullarını terk etmişlerdir! Bu beş!

Altıncısı, kendi tarihlerinin her döneminde, hükümet, mahkeme ve asker-polis içinde olmak üzere her türlü imkana sahipken Batıcı bir “devrim” yapmayı beceremeyenlerin, kendisine vurulan zincirleri bir bir kırdığı bu demde milletimizi, yani Müslümanlık etrafında bir blok oluşturmuş heyecanı yerinde bir kitleyi alt etmeyi nasıl başaracağını hesap etmedikleri, birileri tarafından tekraren fena gaza getirildikleri pek açıktır!

Yedi; milletimiz her ne kadar 15 Temmuz’da bütün Batıcı unsurlara gereken reaksiyonu göstermişse de, böyle bir hâdisenin ilk olması hasebiyle tam anlamıyla yapması gerekeni yapamamış, hevesi kursağında kalmış bir vaziyettedir! Tam 200 yıldır, Batı ve Batı’nın ürettiği her pisliğin, her sapık ekolün saldırısı altında, ailesi, dili ve her şeyiyle tarumar edilen, tüm bunlara mukâbil tarihî çapta bir tahammül ve tevekkül ile sabretmeyi başarıp hayatta kalan, fakat hıncını, şahsî ihtiraslarının değil dinine yapılanlarının hıncını asla unutmayan bu halkın önüne çıkmak, Batıcı efendilerin gazıyla onların hedef olacağı 200 senelik hıncın presine göğüs germeye çalışmak gibi bir bedbahtlıktır ki karşısına çıkanı bu defa paramparça edecektir!

Bu maddeleri daha da çoğaltabilir ve bu meyanda daha başka hususları da dile getirebiliriz; fakat görüldüğü üzere sadece bu kadarı bile tencere-tava güruhunu ikna etmeye, bu memleketin asıl düşmanlarının önünde perde olmaya engel değilse, sabrımızı test etmeyi denemekte serbesttirler...

Meşhur horoz fıkrasında olduğu gibi Müslüman Anadolu halkı bu defa polemiğe girmeyecek, gerekeni yapacaktır. Biline!

Baran Dergisi 536. Sayı