Şu ânda gündem, ABD’nin yeni başkanı seçilen “Yoldaş” (Carlos gülüyor) Donald Trump’ın 20 Ocak 2017’de göreve başlayacak olan hükümeti…

Her ne olursa olsun, sonuçta Arabların safında bir adamdır Trump. İslâm veya şunun bunun hakkında yaptığı propaganda konuşmalarına aldanmamak lâzım. Kaldı ki Hristiyanların, İslâm’ı veya Müslümanları sevmemesi de normaldir. Bunu anlayabiliyorum. Diğer yandan, “dinî” bakımdan bize karşı olsalar dahi “politik” bakımdan bize saldırmayacak böyle insanların başta bulunması daha iyidir bizim için.

Şudur gelmek istediğim nokta:

Trump’ın CIA’in başına getirdiği kişi, asker kökenli biri, sağcı bir general meselâ. Ne var ki bu insanlar, Siyonistlerin ajanı değil, Amerikalı Hristiyan vatanseverlerdir.
Unutmayalım ki, mukaddes Filistin toprakları, Hristiyanlar için de mukaddestir aynı zamanda. Şu anlamda da önemlidir bu; dünyada nüfusça en kalabalık dindir Hristiyanlık. Sadece Katoliklerin sayısı, dünyadaki tüm Müslümanların sayısına yakındır. Daha Ortodokslar ve diğer birçok Hristiyan mezhebler de vardır üstelik.

Şimdi, ABD’nin yeni güvenlik şefi, problemin Müslümanlar değil, İslâm olduğunu ilân ediyor. Evet, bir Hristiyan olarak, İslâm’a karşıdır bu kişi. Ne var ki, önemli olan bu değil, “neticelerdir”.

İnsanlardan bizim gibi inanmasını, bizim gibi düşünmesini, bizim gibi ibadet etmesini bekleyemeyiz. Sadece bizi rahatsız etmemelerini bekleriz; hepsi bu.

Herkesin dilediğine inanma hakkı vardır. Ancak, bir suçlu olan Bayan Clinton gibi, güya Müslüman olan Arab hainlerle, güya Müslüman olan ajanlarla düşüp kalkan ikiyüzlüler, bize açıkça karşı çıkanlara kıyasla çok daha tehlikelidir. Böylesi ikiyüzlülere nazaran, bize karşı olduğunu açıkça ilân edenler çok daha saygıdeğerdirler.

Birileri kalkıp, “ama o bir Hristiyan ve İslâm’ı da sevmiyor” diyebilir; haklıdır da! Ancak, İslâm’ı sevmeyen o kişi ne zamanki gidip Müslüman topraklarına saldırır ve işgal eder, işte o zaman bizim çıkarımıza olmaz asıl.

Yeni başkan seçilen Donald Trump, seçim öncesi aldığı radikal pozisyonları yumuşatmaya, daha gerçekçi davranmaya çalışıyor şu ân. Öbür yandan ise, Wall Street’in ajanı olmayan, İsrail’in ajanı olmayan, yozlaşmış ve yolsuzluğa bulaşmış olmayan, Siyonist veya Siyonizm taraftarı olmayan politikacıları iktidar mevkilerine taşıyor. Aynı şekilde, savaşmayı bilen, üstelik Müslümanlara karşı savaşmış bir takım askerî şahsiyetleri kilit mevkilere getiriyor.

Bu adamlar İslâm’ı sevmiyorlarmış; olabilir. Fakat yine aynı adamlar, milyonlarca Müslümanın veya Müslümanların “Müslüman olmayan” komşularının hayatına mâlolmuş o saldırganca savaş sistemini geliştirmeye de devam etmeyeceklerdir artık.

Bu bakımdan, Donald Trump’ın seçilmesiyle ilgili olarak seçim öncesi yaptığım –doğru da çıkmış- tahmin ve değerlendirmelerimde ısrar ediyor ve diyorum ki, ABD halkı ve Meksika dâhil diğer ülkelerin insanlar için, herkes için, ABD’nin en iyi başkanı olacaktır bence o.

Meksika ve Orta Amerika’nın, Latin Amerika’nın milyonlarca insanına kan kusturan, kadınlara tecavüz eden, insanları sömüren ve insanları bir servet ödeyerek ABD sınırlarını geçmeye sevkeden Latin Amerikalı o suç ve sömürü çeteleri sistemi artık sona erecektir. Ki bu da iyi olacaktır. Zira ABD’nin Latin Amerika’dan gelecek insanlara, bu insanların milyonlarcasına ihtiyacı vardır, yoksa ABD ekonomisi zarar görecektir çünkü bundan. Ne var ki, “kanunî” yollarla gelmelidir bu insanlar. Neler olacağını yaşayıp göreceğiz.

Unutmayınız ki, ABD ordusunun her yere gerçekleştirdiği saldırganlıkların şişirilmiş masrafları yüzünden fakirleşmişlerdir insanlar ABD’de. ABD parası, insanlara iş temin etmek üzere sarfedilmemiştir. Tam tersine, faydasız, üstelik başlangıçta kendi düşmanları da olmayanlara yönelik savaşlarda kullanılan silâhlara saçılmıştır.

Kendilerini fedâ ederek New York’taki İkiz Kuleler’i yerle bir eden El-Kaide savaşçıları meselâ… Bu insanlar ABD karşıtı değildi ki başlangıçta!.. Üstelik Sovyetler Birliği’nin Afganistan’ı işgali döneminde milyonlarca ama milyonlarca dolarlık silâh yardımı bile almışlardı CIA’den. Buna rağmen, niçin ABD’ye saldırdılar peki? Bir sebebi olmalı o hâlde bunun, yoksa hiç de mantıklı değil.

Objektif olarak baktığımızda; Amerikalı sağcı Hristiyanlar değildir mücahidlerin düşmanı. Aksine, sürekli “demokrasi”den, “insan hakları”ndan, şundan bundan bahseden, ama gerçekte yolsuzluk ve sömürü sistemini yaşatanlardır –ABD halkının çoğunluğu dâhil- tüm dünyanın asıl düşmanı.

Bazen orada burada yapılan bazı açıklamalar işitiyorum. Sadece Müslümanların değil, Müslüman olmayanların da çoğunluğu hazzetmiyor şimdi ABD’de yeni iktidara gelenlerden. Ancak, hepimizin dürüstçe teslim etmesi gereken husus şudur ki, belli dinî inançları olmak, böyle olmadığı hâlde ikiyüzlülük yapmaktan çok daha iyidir. Unutmayınız ki, İslâm’daki en büyük suç, münafıklıktır. Ve bu insanlar, ABD tarihinde ilk defa olarak, münafık değildirler.

Şimdi, ABD’nin ordu, istihbarat ve emniyet servislerinin başına, hayatlarını ortaya koyarak bizimle savaşmış insanlar geçiyor belki. Fakat aynı zamanda, “münafık” değildir bunlar.
Bu arada, çok ilginç bir hâdise olarak, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas da tebrik etti yeni seçilen ABD başkanını. Oysa Trump, İsrail’in başşehrinin –Tel Aviv değil- ebediyen Kudüs olması gerektiğini ilân etmiş bir insandı. Bu da, hâliyle, şu ân Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin yönetiminin Oslo’da şekillenen hatalı politikalarına ters bir durum teşkil ediyordu.

Her şeye rağmen, Trump’ın söz konusu “şok edici” ilânı iyidir. İyidir, çünkü ABD -eskisi gibi- orada burada nafile konuşmalar yapmaya ve oyunlar oynamaya kapılarını kapatmıştır; dolayısıyla, Filistin Halk Kurtuluş Cebhesi’nin “[müslüman, hıristiyan, yahudi] herkes için tek Filistin devleti” görüşü istikametinde bir politik çizgi takib edeceklerdir sanıyorum artık.
Büyük Şehid Albay Kaddafî de, çok sonraları ama komik bir şekilde, İsrail ve Filistin kelimelerinden mülhem “İsratin” adlı tek bir devletin Filistin meselesine çözüm olabileceğini belirtmişti. Kaddafî’nin kullandığı komik kelime bir yana, “herkes için tek devlet” fikri doğrudur esas itibariyle.

Zaten Müslümanlar Filistin’e hâkim olduktan sonra, Hristiyanların ve Yahudilerin Filistin’deki mevcudiyetine izin verilmiştir daima. Problem yaşanan yegâne dönemler ise, Müslüman ve Hristiyanların adlî takibata uğratılıp katledildiği yaklaşık yüz yıllık Hristiyan Kudüs Krallığı ile Müslümanların ve Hristiyanların Filistin’den sürüldüğü 1948’den sonraki bu son dönem olmuştur. Kaldı ki, bu hayâli “İsrail Devleti” tatbikatına karşı olan birçok Yahudi bile Filistin’i terk etmiş ve Arab Yahudilerine dahi ayırımcılık yapan bu suçlu ve ırkçı rejime muhalif tavır almıştır.

Zafere inanıyorum. Tüm o sarf ettiği sözlere rağmen, Trump iktidarının bizim çıkarımıza olacağını zannediyorum. Kendisiyle ilgili yaptığım değerlendirmelerin doğru olup olmadığını gösterecek olanın ise sadece “neticeler” olacağını düşünüyorum. Fakat her ne olursa olsun, karamsar değilim. ABD hükümeti bundan sonra ne yaparsa yapsın, üstelik bunlardan hoşlanalım veya hoşlanmayalım, bu yeni hükümetin tüm diğer hükümetlerden “daha az kötü” olacağına inancım tam.

Kumandan Mirzabeyoğlu’na çok selâm…

Allahü Ekber.

 
19 Kasım 2016
Baran Dergisi 515. Sayı