Gündemde konuşulması gereken birçok mesele var; fakat bunların en önemlisi olan ve Türkleri, Kürtleri ve Arapları yakından alakadar eden Kerkük mevzuu hakkında konuşmak istiyorum. İslâm coğrafyası kritik bir sürecin içerisinden geçiyor. Bu, Irak’ın merkezî Bağdat Hükümeti ile Irak Bölgesel Kürt Yönetimi arasındaki krizden kaynaklanıyor.
Biliyoruz ki her ne kadar sınırlarla ayrılmış olsa da, Kerkük Türkiye’nin bir parçasıdır. Bugün orada Kürtlerin ve Arapların da yaşamasına ve Türklerin azınlık durumuna düşmesine mukabil Kerkük tarihî olarak bir Türk şehridir. Saddam Hüseyin döneminde, bölgedeki Kürtler çıkarılmış, Şiiler güneye sürülmüş ve Kerkük’e bir Sünnî Arap şehri hüviyeti verilmek istenmiştir. Saddam Hüseyin’den sonra ise Kürtler geri dönmeye başlamıştır.
Bölgede bugün müthiş bir güç boşluğu var ve bunu fırsata çevirmek isteyen Irak Bölgesel Kürt Yönetimi, ülkenin Kuzey’inde bir referandum ile bağımsızlık kazanmak istiyor. Başta Türkiye olmak üzere bölgede bulunan tüm devletler ve bölgede söz sahibi olduğunu iddia eden büyük devletler buna resmî olarak karşı çıkıyor. Irak Hükümeti, Suriye Hükümeti, Rus Hükümeti, Amerikan Hükümeti, İran Hükümeti ve diğerleri Irak Kürdistanı’nın bağımsızlığına karşı çıkıyor. Fakat daha enteresan olan durum ise İsrail’in Kürdistan’da ne nüfus olarak, ne de başka bir açıdan hakkı olmamasına rağmen orada askerî bir özel kuvvetler üssüne sahip olması. Bağdat’ın benim açımdan en önemli politik siması olan Nuri el Malikî referandum hakkında “bölgede ikinci İsrail’i kurmak istiyorlar” şeklinde bir açıklama yaptı. Malikî, Amerikalı ve diğer Batılı istihbarat servisleriyle ilişkisi olan bir isimdir. Bunu Malikî’nin söylemiş olması oldukça garip geldi bana. “İkinci İsrail”… Bunu niçin söyledi? Kendisi Amerika tarafından yükseltilmiş bir isim ve Amerika İsrail’in en önemli dostu. Üstüne basarak söylüyorum, “resmî” olarak İsrail dışında herkes referanduma karşı çıkıyor.
Bu hâdisenin merkezinde Kürtler var. Kürtlerin büyük çoğunluğu gerçek Müslümanlardır ve Türklerin hâkim olduğu dönemde İstanbul’a olan sadakatleriyle bilinirler. Fakat bugün aniden tarihî ve millî haklarını tekrardan almak istiyorlar; geçmişte de böyle bir teşebbüsleri olmuştu. Bu haklara sahip olduklarını söylüyorlar. Elbette, bu haklara sahip olabilir; fakat bugün Kürdistan’ın bağımsızlığa kavuşması sadece Kürtlerin bağımsız bir devlet kurmasıyla alâkalı bir durum değil, bu savaşın bir parçası. Şunu unutmayalım ki; 1946’da Kürdistan Cumhuriyeti’nin ilk kurucusu Mustafa Barzanî’dir. Stalin idaresinde Kızıl Ordu tarafından desteklenmiştir. İran sınırında Urumiye Gölü’ne kadar olan bir sahada Kürdistan devletini kurdu. Orada Kürtlerin bölgede yaptığı büyük savaşlardan birisi yaşandı. Şehir zaman zaman Irak, zaman zaman ise İran tarafından kontrol edildi. İran resmî olarak Britanya İmparatorluğu’nun bir sömürgesiydi ve İngilizlerin desteği yanlarındaydı. Daha sonra ise 1968’de Baas Partisi resmî olarak Kürtlere haklarını verdi. Zaman zaman tansiyonun yükseldiği bölgede, Irak, güvenliği sağlama almak açısından Mustafa Barzanî’yi öldürmeyi denediler.
Irak devriminin önemli generallerinden birisi olan Saddam Hüseyin’in iktidara gelmesinden sonra ordudaki Kürt generallerin de yardımıyla Mustafa Barzanî’nin Kürt ordusunun isyanı sonrasında Irak ordusu Kürtleri yenilgiye uğrattı. Burada birçok İran askeri ve vatandaşı gönüllü olarak Kürtlere destek verdiler. Bozguna uğrayan Kürtler de İran’a kaçmak zorunda kaldılar. Elbette İran bunla alâkalı kayıtlara ve arşivlere sahiptir. Şunu söylemek istiyorum, Kürtler İran’a tarihî olarak çok şey borçlular. Bunlar İran devrimi olmadan evvel yaşanan şeyler.
Bugüne tekrar gelirsek, durum şu ki; Kürtler bölgede tarihî olarak bir takım hakları olduğunu iddia ediyorlar ve bu haklarını elde etmesi ile devletlerin bu haklarını tanımalarını bekliyorlar, bunu dile getiriyorlar. Bu topraklar tarihî olarak Anadolu’ya gelen Türklere aittir. Elbette objektif olarak bugünkü duruma nüfus olarak baktığımızda Irak’ın Kuzey’inde bağımsız bir Kürt devleti kurma hakları var. Bunda ısrar etmeleri ise bölgede muhtemel yeni bir savaşa kapı aralıyor ve bu savaşı kazanabilecek gibi de görünmüyorlar.
Cumhurbaşkanı gönüldaş Erdoğan bir takım askerî tedbirler alıp, hamleler yapacak mı göreceğiz. Çünkü Kerkük’te Türkmenler yaşıyor ve Kerkük Türklerin şehridir; bu bölge Türklerin Anadolu’ya gelmeden evvel yerleştikleri topraklardır. Türk ordusunun buraya müdahale etmesi tabiî bir hakkıdır ve tıpkı Suriye sınırında olduğu gibi Irak sınırında da hazır bir şekilde bekliyorlar. Bugün bütün Kürtler Barzanî hükümetini yahut PKK’yı desteklemiyor. Buradaki asıl soru, bu meselenin bölgede çok daha fazla gerginliğe ve savaşlara yol açıp açmayacağı. Belirttiğim gibi Kürt insanının büyük bir çoğunluğu gerçek Müslüman ve belki de bir hiç için savaşacaklar. Muhtemel bir savaş Müslümanlara fayda sağlamayacak ve sivillerin büyük zarar göreceği bir savaş olur.
Irak ve Suriye sınırlarından Türkiye’ye yönelik büyük bir tehdit olduğu doğru. Coğrafî olarak, Irak Cumhuriyeti’nde yaşayan Kürtler tam bağımsız olabilirler. Bu durum hayatta kalmaları açısından sıkıntı doğurabilir. Çünkü İran tarafından çevrelenmiş durumdalar. Ayrıca Erdoğan’ın çok akıllı bir politikacı olduğunu unutmamak gerekiyor ve Barzanî ile iyi ilişkileri var. Kürdistan yönetiminin kontrolünde olan petrol sahalarından çıkan petrollerin Türkiye üzerinden Batı’ya taşınmasından kazanç elde ediyor. Bu durum, problemin çözülebilmesi açısından önemli; çünkü bu, bölgede problem oluşmasının da öncelikli sebeplerinden birisi.
Öte yandan, yıllar önce Yahudiler Filistin’e yerleşmeye başlamadan önce bu topraklara gelen Yahudiler, Müslümanların birbirleriyle savaşıp birbirini öldürürken onların politik durumu ve hakları hiçbir zaman değişmedi. Esasında bölgede yaşayan tüm insanların aynı haklara sahip olması gerekiyor. Bunu hatırlatmak açısından söyledim.
Türkiye’nin NATO üyesi bir devlet olması dolayısıyla bölgedeki diğer devletlerle hiçbir zaman iyi ilişkilerinin olması istenmedi. Buna mukabil son dönemlerde Türkiye politikalarını değiştirmişti. Türkiye’nin bölgede bütünleyici politikalar yapmasının önüne geçilmeye çalışılıyor. NATO üyesi olmasına rağmen etrafı NATO tarafından sarılıyor. Kürdistan meselesini de bu çerçevede değerlendirebiliriz.
 
Allahü Ekber!
23.09.2017
 
Baran Dergisi 559. Sayı