İdlib’de neler yaşandığı ile alâkalı konuşmak istiyorum; çünkü bölgede enteresan gelişmeler yaşanıyor. Erdoğan bu hususta son derece dikkatli bir politika seyretti ve bunu devam ettirecektir diye ümid ediyorum. Tıpkı Libya’yı olduğu gibi Suriye’yi son derece iyi biliyorum, ülkede defalarca bulundum.

Suriye’de senelerdir devam eden savaşın ortaya çıkardığı bir vaziyet var. Suriye’nin yozlaşmış krimal rejimi Beşar Esad’ın liderliğinde yoluna devam ediyor. Beşar Esad, cumhurbaşkanı olmadan evvel rejime muhalif olduğu düşünülen, zalim bir insan olmadığı bilinen bir Arap fanatiğiydi. Sünnî bir kadın ile evlendi.

Esad rejimi, Rusya ve İran’lı milis güçler tarafından destekleniyor. Türkiye de Suriye’de aktif bir politika seyrediyor. Esasında savaş öncesin Rusya, İran ve Türkiye ile Esad’ın ilişkileri iyiydi. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Esad birbirine yakındı. Şimdi ise savaşın eşiğindeler.

Türkiye bölgede yeniden ehemmiyetli bir rol üstlenmek istiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde Türkiye, yeniden kendisine saygı duyulan bir devlet hâline gelmeye başladı. Bu sebeple, ABD, İsrail, Fransa, İngiltere ve diğer devletlerin dış müdahale tehditleri altında.

İdlib, Şam rejiminin kontrolünde olmayan son bölge. Rusya destekli rejim, bu bölgeyi de muhaliflerden temizlemeye çalışıyor. Ülke nüfusunun büyük bir çoğunluğu mülteci konumuna geldi ve diğer bölgelerden İdlib’e gelenler ile birlikte buradaki insanların da göç edeceği aşikâr. Türkiye’nin bundan duyduğu rahatsızlık sebebiyle karşı çıkmasına mukabil Suriye rejimi İdlib’i de işgal etmek istiyor.

Türkiye, I. Dünya Savaşı’nın ardından kaybetmiş olduğu Ortadoğu’nun neredeyse tamamında tarihinden gelen haklara sahip. Fakat bu savaşın ardından uluslararası kabul edilirliğe sahip sınırlar mevcut.

Bu savaş halinin sona ermesini istiyorum; lakin Türk askeri Suriye sınırları içerisinde faaliyetlerini sürdürüyor ve bu hususta meşru haklara sahip. Türkiye sivillerin canını muhafaza etmek için orada bulunuyor. Aksi takdirde bu insanlar Türkiye sınırına yönelecekler. Başta Almanya olmak üzere neredeyse tüm Batılı ülkeler mültecilerin Türkiye tarafından kendi sınırları içerisinde tutulmasını istiyor.

Burada denklemi karmaşık hâle getiren hususlardan biri de, Esad rejimine karşı savaşan silahlı mücahit gruplardan bazılarının Türkiye’ye karşı tavır alması. Esasında bunlar Müslüman Kardeşler ideolojisine karşı. Türk hükümeti de bu ideolojiye yakın ve bölgede destek verdiği kesim de bu çerçevede. Erdoğan, Müslüman Kardeşler ideolojisi benimsemese dahi ona yakın bir çizgide ve gerçek Müslüman Kardeşler müntesibleri vatanperver insanlar.

Savaşın önüne geçmek için tek çözüm, Türkiye’nin Suriye sınırlarından askerlerini çekmesi gibi görünüyor. Bunu yaptıktan sonra mültecileri kendi sınırlarında karşılayıp onları Avrupa’ya göndermeli. Akabinde Müslüman Kardeşler mensupları Türkiye’nin desteğiyle ülkeye dönerek gerekirse silahlı mücadeleye devam etmeli.

Bölgede diğer milis gruplar da bulunuyor. Yukarıda belirttiğim gibi bunların bir kısmı ideolojik ve politik sebeplerle Ankara hükümetine mesafeli. Anlaşıldığı üzere bölgede savaşı sona erdirmek son derece zor gözüküyor. Buna mukabil Türkiye ve Suriye’nin yeniden iyi ilişkilere sahip iki komşu ülke hâline gelmesini ümid ediyorum.

Rusya ve Türkiye son dönemde ilişkilerini geliştirmişti. Rusya, Suriye’deki muhalif gruplara yönelik operasyonlarda özel kuvvetleri vasıtasıyla aktif rol oynuyor. İdlib’deki şartlar Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirdi. Siyonist ve emperyalist düşmanlar, Türkiye ile Rusya arasındaki bu problemden faydalanmak isteyecektir. Rusya ile Osmanlı, 18. yüzyılda bir savaşa tutuşmuştu. Venezüellalı general Francisco Miranda tarafından kumanda edilen orduya yenildi. Türkiye ile Rusya arasındaki savaşlar uzun yıllar devam etti. Yakın dönemde, aynı bölgede olan iki ülke arasında menfaatlerine bağlı olarak ilişkiler geliştirildi. Karşılıklı menfaatler iki ülke arasındaki mücadeleyi durdurmak bakımından ehemmiyetli bir yere sahip. Savaş ülkenin de hiç bir işine yaramaz, hususiyetle Suriye rejimi üzerinden süren bir savaş avantaj oluşturmaz.

Türkiye mutlaka tam bağımsızlığına kavuşmalı. Çıkarları doğrultusunda diğer ülkelerle iyi ilişkiler geliştirmeli. ABD’nin İsrail için kullandığı askerî üslerden topraklarını arındırmalı ve Türkiye yeniden bir bölgesel güç hâline gelmeli. Bir başka mesele ise nükleer silah sahibi olma mevzuu. Nükleer silah sahibi olmak tehlikeli olsa da, kullanılması her bakımdan sakıncalı olsa da, Türkiye, tıpkı İsrail gibi caydırıcı bir unsur olarak nükleer silaha sahip olmalı. Bağımsız ve güçlü hâle gelip bölgeyi kurtarmak için bu gerekiyor.

Türkiye bir şekilde çaresini bulup İdlip çatışmasını durdurmalı ve mültecileri Avrupa’ya göndermelidir. Öte yandan Türkiye’nin tek mücadelesi Suriye’de değil. Tıpkı Venezüella ve Küba’ya olduğu gibi Türkiye’ye karşı da finansal bir savaş yürütülüyor. Bu düşmanın manipülatif hareketleriyle yapılıyor. Türk lirası son yıllarda çok değer kaybetti. Düşmanlar, Türkiye’nin tam bağımsızlığını kazanmasını, yabancı askerî üsleri kapatmasını istemiyorlar.

Doğu ve güney bölgesinde çok sayıda Müslüman’ın yaşadığı Rusya ile ilişkilerde dikkatli olunmalıdır. Güçlü bir siyasî figür olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’yi tekrar güçlü bir ülke hâline getirmek için doğru kararlar vereceğini düşünüyorum.
 
Allahü Ekber!
08.02.2019


Baran Dergisi 683. Sayı