Fransa’da durum vahametini sürdürüyor. Çalışanlar için emeklilik sistemini değiştirecek yasa tasarısı halkın her kesimi tarafından protesto edildi. Halk, haklarına saygı gösterilmediğini düşünüyor. Hükümet bu hususta bazı önerilerde bulundu. Bunların bir kısmı da doğru ve mantıklıydı; fakat Komünist Parti tarafından bundan elli yıl evvel kazanılmış bazı özel hakları etkiliyor. İşçilerin büyük çoğunluğu erken emekli olabilirdi; fakat bu herkes için sorun teşkil etmiyor. Şu şartlarda biraz daha geç emeklilik mantıklı olabilir. Peki niçin bu karmaşık bir hâl aldı?

Hükümetin her meselede güçlü olduğunu söylemek mümkün değil ve zannediyorum ki yüksek kademe bürokratlar halk ile irtibat hâlinde değiller, halktan kopuklar. Belki iyi niyetle bir şeyler yapıyorlar; fakat bu sebeple kötü karşılanıyor. Bu bürokrasinin düşüşüdür. Burada ENA adıyla bilinen, üst düzey devlet görevlilerini yetiştiren bir okul var. Ne öğretiyorlar bilmiyorum; fakat bunların cemiyetin geri kalanından kopuk olması son derece komik. Çünkü toplumu anlamıyorlar, neler olabileceğini kestiremiyorlar. Her neyse, ümid ediyorum bu durum sona erer, çünkü burada benim için de şahsî bazı problemlerin doğmasına sebep oluyor. Mesela dün ziyaretçilerim gelecekti; fakat gelemediler. Zaten zor şartlar altında bulunurken, dayanışma içinde olduğunu göstermek için insanların buraya gelememesi bu şartları daha da zorlaştırıyor.
***
Venezüella’da ise durum en kötüye doğru ilerliyor. Bunu niçin söylüyorum? Geçtiğimiz hafta Venezüella’nın güneyinde askerlere Brezilya tarafından bir saldırı gerçekleştirildi. Bir üsse gerçekleştirilen saldırıda bazı askerler hayatını kaybetti. Saldırıyı gerçekleştirenler silahlarıyla Brezilya’ya geçtiler. Sonra Brezilya hükümeti beş Venezüella askerinin kendilerine iltica talebinde bulunduğunu ve gözaltına alındıklarını açıkladı. Brezilya hükümeti, Siyonist ve emperyalistler tarafından Evanjelik bir hükümet olarak sınıflandırılıyor. Gerçek Evanjelikler Siyonist olmaz ve İsrail’i desteklemez. Halkları müdafaa ederler. Venezüella hususunda manipülasyonlar tüm hızıyla devam ediyor; fakat hükümetin direnişinin başarıyla neticeleneceğini düşünüyorum. Ordu hükümet ile beraber, tüm hatalara mukabil halk da Amerikan destekli diye nitelendirdiği muhaliflerin karşısında ve Bolivarcı devrimin yanında duruyor.
***
Türkiye ile Libya arasında yaşananlara da temas edelim. Libya’yı iyi biliyorum; Türkiye’de ise iki defa bulundum ve bunlardan birinde transit geçtim. Birinde Baas Partisi vasıtasıyla Suriye sınırından girerek İstanbul’a geldim, aranıyordum. Libya’yı iyi biliyorum; birçok defa bulundum Libya’nın başkenti Trablus’ta ve diğer şehirlerde. Daha evvel defalarca söylediğim gibi “Libya” İtalyanlar tarafından icad edilmiştir. Tarihte Libya diye yekpare bir devlet veya Libyalı diye bir millet yoktur. Türkler Libya’ya gittiğinde orada farklı idareler vardı. Trablus ve doğusunda birbirinden farklı toplumlar olmasa da farklı kabileler var. İtalya orayı kolonileştirdi. 19 ve 20. yüzyılda İtalya Krallığı’nın bir parçası oldu. İkinci Cihan Harbi’nden sonra bağımsızlıklarına kavuştular. Bugünkü sınırlar içerisinde bir devlet kuruldu.

Bugüne gelirsek; Trablus hükümeti, Libya’nın uluslararası alanda tanınan legal hükümeti. General Hafter ise Libya ordusundan kalan unsurlarla birlikte bir askerî güce sahip. Trablus’un doğusunda, şehre çok uzak olmayan bir yerde -gitmeyeli çok uzun zaman olduğu için net mesafesini hatırlamıyorum- küçük bir şehir bulunuyor. Bu Türk şehri. Yüzyıllar önce Türkler buraya yerleştirilmiş, bunlar kendi aralarında hâlâ Türkçe konuşuyorlar. Kendilerini korumayı bilmişler, kültürlerini muhafaza etmişler. Elbette Türkiye’nin Libya’ya müdahalesinden memnunlar.

Türkiye’nin Libya’ya müdahalesi legal; çünkü Türkiye, uluslararası platformda tanınan Trablus hükümetini korumak ve desteklemek maksadıyla bu müdahalede bulunuyor. Türkiye, tarihî bazı hakları ve bağları dolayısıyla Libya’da bulunmayı arzu ederken hâlihazırda birçok devlet orada yaşananların zaten içerisinde, buna Rusya da dahil. Bu devletler, savaşın neticelenmesinin ardından bölgenin petrol vb. kaynaklarında söz sahibi olmak için oradalar.

Hafter hakkında daha evvel de dile getirdiğim bazı şeyleri tekrarlayayım. Hafter, Çad savaşı sırasında Libya’nın en büyük askerî üssünün başındaydı. 15 bin Libyalı askere komuta ediyordu. Çad’ın başkentinden ciplerle gelen askerlere mağlup oldu. Şu anda Senegal’de mahkûm olan Çad Hissène Habré dönemin Çad Devlet Başkanı idi. Esasında onun ailesi Çadlı değildi, Darfur’un Fransız hakimiyetinde olan bölgesinden Çad’a gelmiş ve orada kalmışlardı. Hafter tecrübesiz bir asker değildi. Buna rağmen askerleriyle birlikte esir düştü. Kendisi 1969’da Kaddafi iktidarı ele geçirdiğinde onun en büyük destekçisiydi. Kaddafi Hafter’in Toyota Savaşı’nda bozguna uğrayarak esir düşmesine çok sinirlendi. 15 bin askerlik Libya güçleri, bir avuç Çad askerine karşı hezimete uğradı, birçoğu öldü, bazıları esir alındı. Hafter bir çocuk gibi boynunu bükerek tutuklanmasına müsaade etti. Hafter serbest bırakıldıktan sonra Kaddafi’nin öfkesi onun üzerine yöneldi.

Bundan sonra ABD-CIA ilgilenmeye başladı Hafter ile... Çünkü Libya birçok bakımdan emperyalistlerin alakasını çekiyordu ve Hafter senelerce Kaddafi’ye en yakın isimdi. Hafter bir CIA ajanına dönüştü. ABD, Libya’ya askerî bir müdahalede bulunmak istemiyordu, çünkü bu son derece tehlikeliydi. Hafter’i Libya’da iktidarı alması için hazırladılar. Buna karşın bugün Rusya da özel bir askerî şirket vasıtasıyla Hafter’i destekliyor. Elbette onlar Amerikan ajanı değil; fakat biraz önce söylediğim gibi tüm ülkeler Libya’nın kaynaklarından faydalanmak istiyor.

İnanıyorum ki, Hafter bu savaşı kazanamayacak ve Türkiye legal müdahalesinde başarılı olacak. Trablus’un doğusunda Türk ordusu için tahsis edilmiş bir askerî üs kurulacak. Türkiye’nin oyuna dahil olmasıyla beraber Hafter’in başı büyük belada...

Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki Türkiye, ABD’nin emperyalist düzeni içerisinde kalmayı reddedecektir. Bunun için Türkiye her geçen gün daha da güçlenmelidir. Tarihî haklarını ve misyonunu yeniden hatırlamalıdır. Erdoğan, bu noktada gerekli riskleri alıyor ve almaya devam etmeli ve Jön Türklerle başlayan hataları yüz yıl sonra telafi etmelidir.
Allahü Ekber!
 
28.12.2019


Baran Dergisi 677. Sayı