Fransızca bir kelime olan “vendre-satmak” (gerçek ve mecaz anlamlarıyla satmak) kelimesinin yine Fransızcadaki “vendredi-cuma” kelimesini bir sözlükte ardı ardına görünce, aralarındaki yazılış ve söyleniş benzerliğine nazaran mânâ olarak da benzer bir hüviyet taşıyorlar mı diye merak ettim. Ve bir başka sözlükte “vendredi-cuma” günü için söylenen ilk anlamının ardından anlatılan anlam ve deyim kısmında “Saint. İsa Peygamberin ölüm yıldönümü olan cuma günü” şerhine rastlayınca, bana, iki kelime arasında sanki bir ilgi varmış gibi gözüküverdi. Daha evvel Türkçe'de bu iki Fransızca kelime arasındaki böylesi bir irtibattan bahsedildi mi bilmiyorum ama bu kelimelere tesadüf ettiğim ilk anda tedaisiyle beraber hatrıma Hazreti İsa'yı Romalılara ihbar eden -mecaz anlamıyla söylersek “satan”- Yahuda gelmişti. Bilindiği üzere Judas, yani Latince kökenli kelimesiyle söylersek Yahuda İşkaryot-Katil Yahuda, Hrıstiyan literatürüne göre otuz gümüş dinar karşılığında Hazreti İsa'yı ele vermiştir. Yahuda'nın Hahamlarla olan anlaşması para üzerinden olduğu için, yani bir anlamda bu hâdise Yahuda ve Hahambaşı Kayafa arasında ticari bir “alış veriş” hüviyeti kazandığı için esasen bu meselede “satmak” tabirini kullanmanın da çok da alakasız durmadığını söyleyebilirim.

Elbette, dilimizdeki manalarıyla “ihanet” kelimesiyle irtibatı olan “satmak” kelimesi başka bir dilde de aynı mânâya nazaran kullanılıyor mu bilmiyorum? Bir kelime çoğu zaman eş anlamlı kelimelerle de ifade edilebilir; dilimizdeki “ihanet” kelimesi etrafında mânâ benzerliği sebebiyle umûmî anlamda kullanılan birçok kelime ve tabir gibi:

“Hainlik etmek, ihanet etmek, antlaşmayı bozmak, kalleşlik etmek, vefasızlık etmek, sözünden dönmek, ahdini bozmak, gadr etmek, aldatmak, zulüm etmek, sözünde durmamak” ve benzerleri gibi...

Fakat burada benim alakamı cezbeden husus, başka bir dildeki iki kelimenin karşılığının ve aralarındaki dış yüzden benzerliğin, bizim dilimizdeki-literatürümüzdeki bir şeyin karşılığına nasıl muvafık düşebildiği; en azından benim nazarımda! Nitekim Şopenavr'ın dediğiyle “her insan kendi görüş sahasının sınırlarını dünyanın sınırları olarak kabul eder”... Her neyse!

Markos İncili'ne göre Yahuda, Roma'lı askerlere “kimi öpersem, İsa odur; onu tutuklayın ve gözetim altında götürün” demiştir; Oskar Vayld'ın meşhur mısralarındaki “Korkaklar öpücük ile öldürür, Yürekliler kılıç darbeleriyle” sözlerindeki atıf işte bu hâdiseye dâirdir. Yazının giriş kısmına dikkat edildiyse “vendre” kelimesinden bahsederken “tedaisiyle beraber” demiştim; çünkü “satmak” kelimesinden yola çıkarak hatrıma ilk gelen her ne kadar Hazreti İsa'yı ihbar eden Yahuda olsa da, tedai ettirdiği isim Barabbas'tı...

Hazreti İsa Romalılar tarafından tutuklanınca, yani Yahudi Hahamların gayretleri zehirli meyvelerini verince asıl gayelerine odaklanmışlar ve dönemin Valisi Romalı General Pontius Pilatus-Ponce Pilâte üzerinde baskı kurarak onu idam etmeye davranmışlardı. Yahudilerin Başkahini, aynı zamanda siyâsî lideri Kayafa'nın Ponce Plâte üzerinde baskı kurabilme gücü vardı. Her ne kadar Filistin bölgesi Roma idaresi altında olsa da günlük yönetimi Yahudi Hahamlar eline bırakılmıştı. Böylece hem muhtemel isyanların önüne geçilirken diğer yandan da vergilerin düzenli olarak toplanabilmesi kolaylaşıyordu... Şöyle diyordu Başhaham Kayafa, “Bütün bir milletin yok edilmemesi için, halk uğruna bir adamın ölmesi kendi yararınızadır.” Elbette, bir nevi mafya babalarının aralarındaki savaş gibi savaşların yaşandığı başkahinlik makamındaki bütün entrikalarını sürdürmek için bu “yeni din”in peygamberini ortadan kaldırmak, gittikçe zayıflayan otoritesini kuvvetlendirmek zorundaydı... 

Barabbas, o sırada zindanda cinayetten yatmakta olan bir Yahudiydi. İdam günlerinde -Roma Hukuku'na göre- dört kişinin idam edilmesi gerekiyordu. Fakat “Darüsselam” kurallarınca, örfe göre o gün Hamursuz Bayramı olması sebebiyle idam edileceklerden birisi affedilecektir... Diğer iki kişinin isimleri ise Dismas ve Hestas'tı (yahut Gestas); Hrıstiyanlara göre “İsa çarmıha gerildiğinde sağında ve solundaki çarmıhta olan”lar bunlardır... Dismas ve Hestas Roma Yönetimi'nce ellerinde silahla yakalanmış ve halkı Sezar’a karşı kışkırtmakla suçlanıyorlardı. Böyle olduğundan ötürü haklarındaki kanuni karar Ponce Plâte'nindi; Hazreti İsa ile Barabbas ise “yerel yönetim”ce, yani Yahudilerce tutuklanmış, Yahudilerin en yüksek düzeydeki mahkemesi olan Sanhedrin”de yargılanmıştı. Şu vaziyette Ponce Plâte yerel kanunlar ve teâmül gereği hangisinin affedileceğini Kayafa'ya sormak durumundaydı. Kayafa, ta en başında Yahudi Hahamları evinde toplamış ve Yahuda’ya verilecek parayı bile belirlemiş birisi olarak tabiî ki Hazreti İsa'nın çarmıha gerilmesi üzerinde ısrar etti: “Sanhedrin Barabbas'ın serbest bırakılmasını istiyor”... “Acımasız” olarak görülebilecek Ponce Plâte bile Kayafa'nın bu kararı hakkında tedirgin oldu; bir yanda tecavüz ve katilden suçlu olan birisi ile “peygamber olduğunu iddia eden” ve hiçbir suça iştirak etmemiş birisinin arasında yapılan bu seçimi aşırı bularak, bu kararın yeniden gözden geçirilmesi gerektiği üzerinde olursa da Kayafa'nın kararı değişmedi. Ponce Plâte, Sanhedrin'e verdikleri kararı onaylatmak için tekrar sorduğu zaman da cevapları değişmedi; “Barabbas serbest bırakılacak!”

Fransızların “Entellektüellerin Entellektüeli” diye vasıflandırdıkları Andre Suarez'in meşhur ihtiras adamı Don Juan hakkında yazdıkları satırların altına düşülen dipnotta (bu bahis Salih Mirzabeyoğlu'nun Tilki Günlüğü isimli eserinin üçüncü cildi, 569. sayfasındadır) Barabbas meselesi etrafında şöyle bir hüküm verilmektedir:

“Ponce Plâte, katil ile İsa'dan birini salıvermek istediğini ve Yahudilerin hangisini tercih ettiklerini sordukları vakit, halk Barabbas'ı seçti ve idamdan kurtardı. Böylelikle Barabbas edebiyata, vahşetin, şerrin, çirkinliğin timsali olarak geçti. Bu kelime aynı zamanda halkın cehaletine ve bazen pek kör olan adalet duygusuna da işaret etmektedir.”

Andre Suarez: “Barabbas'ı seçen ayaktakımı kahkahalarla güler ve ruhanîler* sakallarını sıvazlayarak işaret ederler: büyük olmak neye yarar? Kurnaz olmaya bak!” 

*Burada kastedilen “Ruhaniler”, Başhahamla birlikte 71 kişiden oluşan Sanhedrin Konseyi'ndekiler.


Baran Dergisi 618. Sayı