Esselâmü Aleyküm.
Nasılsınız, çocuklarınız nasıl?
(Av. Güven Yılmaz, hepsinin iyi olduğunu söylüyor.)
Büyük Kumandan’ımız nasıl peki?
(Av. Yılmaz, Kumandan Mirzabeyoğlu’nun da iyi olduğunu ve İstanbul’a gelen Av. Ahmed Arslan’la birlikte gün içinde kendisini ziyaret edeceklerini söylüyor.)
O’nu benim için sımsıkı kucaklayın lütfen. Türkiye’nin içinde bulunduğu bugünkü gibi bir karmaşada O’nun gibi bir insana gerçekten çok ihtiyacımız var. Bir cumhurbaşkanı veya bakan olmasa bile, bir “referans” mevkiinde olabilir. Ne demek istediğimi anlıyorsunuz. Gidişat hiç de iyi değil çünkü Türkiye’de.
Bana soracağınız bir soru var mı bu arada?
(Av. Yılmaz, Venezüella’da yüksek enflasyon, temel ihtiyaç maddeleri eksikliği ve günde 15 saati bulan elektrik kesintileri dolayısıyla artan protesto gösterileri ve grevler üzerine, Devlet Başkanı Nicolas Maduro tarafından “ABD veya OPEC’ten gelebilecek yabancı müdahale tehdidi” gerekçe gösterilerek ilân edilen 60 günlük “Olağanüstü Hâl” hakkında ne düşündüğünü soruyor Carlos’a.)
Teferruatını bilmiyorum ancak Venezüella bahsinde âşikar olan durum şu ki, bir sürü hata yapmıştır hükümet. İktidardaki siyasî harekete yabancı ajanlar sızmıştır. Yıllardır ifâde ettiğim bu tesbiti, buradaki Venezüella büyükelçilerine, hattâ telefonda Venezüellalı bakanlara bile söyledim. Ne var ki, dünyanın en zengin ülkelerinden biri, Latin Amerika’nın ise en zengin ülkesi olan bu ülkenin ekonomisini tahrib etmeleri oldu sonuç.
Tam bir karmaşa içerisinde şu ân Venezüella. Oysa ülkenin tarihî ve siyasî liderleri yozlaşmış insanlar değildir. Kötü insanlar değildir onlar. Fakat, Fransa’dan başta olmak üzere, “dışarıdan” en yüksek seviyede Venezüella devlet yapısına sızılmasına göz yummuşlardır. Artık tüm seviyelerde bir karmaşa hüküm sürmektedir. Burada görüyorum; Venezüellalı diplomatların bile fazla bir kontrolü kalmamış; devletteki yapılar üzerinde diplomatların bile bir kontrolü yok.
Bunun da sorumlusu, öncelikle, o iyi bir adam, çok iyi bir adam, aşırı iyi bir adam olan Başkan Chavez’dir. Hâlbuki bunları bastırmalı ve baskı uygulamalıydı, fakat böyle yapmadı. Devrim düşmanlarına, hattâ kendisini öldürmeye çalışanlara karşı bile bunu yapmadı. Suikastçilerini dahi birkaç senelik hapisten sonra serbest bırakmak gibi absürd bir davranış tarzını seçti.
Oysa, devrimi tahrib etmek isteyenler ile halka karşı saldırılar düzenleyenlerin yeri hapishânedir. Ama böyle olmadı. Sadece boş konuşmalar yapıldı ABD’ye karşı. Diplomaside konuşulmaz hâlbuki, yapılır!..
Tamam, belli şeyleri konuşmak zorundasınızdır bazen, normaldir bu. Ancak, genel itibariyle “konuşmak”, bir çözüm üretmez. Neticede, siz sadece konuşurken, düşman bu konuşmaları kullanarak size, Venezüella Devrimi’ne, Venezüella halkına bilfiil saldırıyor çünkü. Evet, sızarak, sabotaj düzenleyerek, tehdit ederek, “bilfiil” saldırıyor.
(Carlos, Venezüella ordusunun içinde bazı hain subaylar bulunsa bile bunun istisnaî olduğunu, Venezüella ordusunun vatansever bir ordu olduğunu vurgulayarak, daha önce de yaptığı bazı tesbitler çerçevesinde bu konuda konuşuyor. Ancak bürokrasinin böyle vatansever olmadığını söylüyor ve kardeşi Lenin’in danışmanlık yaptığı Petrol ve Enerji Bakanlığı’ndan ayrılmak zorunda kalmasını buna örnek gösteriyor. Kardeşi Lenin’in, daha önce iyi para kazanan bir ticaret adamıyken, o dönem devlette çalıştığı için büyük gelir kaybına uğradığını ekliyor. Zaten bütün bir aile olarak da, Venezüella Devrimi’nden önce iyi para kazanırken, devrimden sonra para kaybettiklerini vurguluyor. Lenin’in görev yaptığı dönemde, devrim karşıtlarınca organize edilen bir petrol grevi dolayısıyla devletin bir milyar dolardan fazla zarara uğramasına rağmen, bunun acısının sadece işçilerden çıkartıldığını, fakat bunun asıl sorumlusu olan tepedeki Amerikan ajanlarına, devrim düşmanı hainlere ise dokunulmadığını, bu kişilerin grev süresince kendilerini hasta gösteren raporlar sunmasına veya kasden izin alıp tatile çıkmış olmasına göz yumulduğunu, kardeşi Lenin’in de işte buna isyan edip bakanlıktan ayrıldığını belirtiyor. Bugüne geldiğimizde, iktidardaki Birleşik Sosyalist Parti’nin bile devrim karşıtlarınca kontrol edildiğini ifâde ediyor. Diğer kardeşi Vladimir’in bile işte bu partiden ayrılmak zorunda bırakıldığını söyleyerek, durumun vehametine dikkat çekiyor. Venezüella’ya sızan CIA ajanı Lambertist Troçkistlerin Fransa’yı da parmağında oynattığını, Fransa’nın bu gibiler yüzünden bugün siyonistlerin ve Amerikan emperyalistlerinin uşağı olduğunu hatırlatıyor. Fransa’nın ABD tesiriyle ve kendisini doğrudan ilgilendirmeyen Nijerya’daki Boko Haram’a savaş açmasını örnek göstererek, yarın da Boko Haram’ın Fransa’ya, hattâ Fransa’nın nükleer santrallerine saldıracağını belirtiyor ve durumun absürdlüğüne işaret ediyor. Konuşmasına bu çerçevede bir süre daha devam ediyor Carlos.)
Sonuç olarak, Venezüella’daki durum her gün daha da kötüleşiyor ve tek tek insanların değil, aileleriyle birlikte insanların, özellikle devrimcilerin öleceği bir iç savaş noktasına doğru ilerliyor. Artık neler olacağını Allah bilir.
Bu vesileyle, eşim Isabelle önümüzdeki haftalarda Venezüella’ya gidecek ve neler olup bittiğini anlamaya çalışmak bakımından inşallah Venezüella devlet başkanıyla, içişleri bakanıyla, adalet bakanıyla ve dışişleri bakanıyla bazı toplantılar gerçekleştirecek.
Her şeyin en iyisi olsun diye umalım, ama en kötüsüne de hazırlanalım.
Allahü Ekber.
 
14 Mayıs 2016
Baran Dergisi 488. Sayı