Öncelikle, hukuksuz bir şekilde gözaltına alındınız. Bize bu süreci anlatır mısınız? 
Sene 1996...  İmam Hatip Lisesi öğrencisiyim. 7. sınıfta okuyordum. Refah Partisi’nin iktidar olduğu sıralar... Kamuoyu nezdinde ses getiren Avrasya Feribotu kaçırılma hadisesi yaşanmıştı. Tabiî olarak Müslümanlık görevini yerine  getirmek ve Çeçenya’daki Müslümanlar’a destek vermek için ben de herkes gibi Çeçenya Mitingi’ne katılmıştım. Gösteri düzenlenirken sivil polislerin fotoğraflarımı çekmesi beni huylandırmıştı. Bir kaç gün sonra malum gelişmeler cereyan etti.
Size mahkeme çıkışında "sadece slogan atmanız" nedeniyle İBDA/C davasından yardım ve yataklık suçu verilmiş. Doğru mu?
Evet, o apayrı bir hukuk skandalı zaten. 28 Şubat’çı zihniyet beni örgüt üyeliğiyle suçlamış ve yapmadığım eylemlerden sorumlu tutmuştur. TCK’nın 146/1 maddesiyle idama mahkûm edilmiştim. Yine bir hadiseden dolayı mahkemeye katılmış ve o sıra Bandırma Cezaevi’ne askerlerin operasyon düzenlemesi sebebi ile (ki bunu hatırlarsınız, “hayata dönüş operasyonları altında İBDA Fikriyatı bağlısı tutuklularına yapılmıştı) Eskişehir Cezaevi’ne sevk olmuştum.
      Çıkan hadiseler sırasında kolum kırılmış ve alçıya alınmamıştı. Askere kolumun kırık olduğuna dikkat  etmelerini söyledim. Böyle söyleyince inadına koluma yüklendiler. Tepki mi göstermek için slogan attım. Bunu duyan savcı bana ayrıca bir mahkeme daha açarak örgüte yardım ve yataklık suçlamasıyla 169. Maddeden yargılanmamı istedi. O mahkemeye çıktım. Mahkeme çıkışında medya mensuplarına “bu adaletsizlikten hesap soracağım” dedim. Tabiî bu haberi duyan Nuh Mete Yüksel 169/1’den bir daha dava açtı ve ceza verdi.
Ne tür işkencelere maruz kaldınız? 
Çok genç yaşta olmama rağmen fiziki işkenceyi pek umursamadım. Yapılan işkencelerden dolayı zaten bir müddet sonra insan acıyı hissetmiyor. En çok korktuğum, annemi ve babamı buraya getirip bana yaptıklarını onlara da yapacaklarını söylemeleriydi. Yine de, sorguda bütün ısrarlarına rağmen örgüt üyeliğini kabul etmedim. Ama eylem suçlamalarını işkence ve tehdit yüzünden kabullenmek zorunda kaldım.
Sadece İBDA fikriyatı bağlısı olmak nedeniyle mi bunlara maruz kaldınız? 
Kesinlikle!.. Evet! Bana “İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nu tanıyor musun?” dediler. “Tanımıyorum!” dedim. “Biz söyleyelim!” dediler. “Kitapları var, hukukçu, bir de boksör; sıkı yumruk atıyormuş bak böyle!” deyip karnıma vurdular, çok işkence yaptılar. Bunları yaparken kahkaha atarak Allah’a, dinimize ve peygamberimize küfrediyorlardı. Hatta içlerinden birisi “bu Salih Mirzabeyoğlu var ya, fikirlerini terk etmezse hepinizi ezeceğiz ulan!” diyordu. La Havle çektim ve rabbime sığındım. İşkencelerine direndim.
28 Şubat ile hesaplaşacağınızı dile getiriyorsunuz. Girişimlerinizin başarılı olacağını düşünüyor musunuz?
Allahın izniyle. Çünkü “keser döner sap döner, bir gün gelir hesap döner!” Elimden geldiği kadar avukatlarımla, dergimizin desteğiyle ve arkamdaki kamuoyu desteğiyle başarıya ulaşacağız inşallah. İnananlar üstündür! Bir kaç gün önce Star Gazetesi’nde 12 Eylül darbecilerinden MGK Genel Sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu “12 Eylül’den hesap sorulacağı için uykularım kaçıyor!” dediğini okudum. Biz neden 28 Şubat zihniyetinin uykularını kaçırmayalım ki? Bütün hukukî haklarımı kullanıp sonuna kadar bu süreçten hesap soracağım!
28 Şubat döneminde Devlet Güvenlik Mahkemeleri vardı. Sizin de başınıza geldiği gibi, Müslümanlar hukuksuzca gözaltına alınıp cezaevlerine hapsediliyorlardı. Peki, o günle bugün arasında ne fark var? 
Hiç bir fark yok! Ben özgür müyüm şu an? Hayır! 28 Şubatçıların yaptıkları yanlarına kâr kaldı mı? Evet! Başörtülü bacılarımız 28 Şubat dönemindeki gibi zulme maruz kalıyor mu? Evet! Sırf yazdığı kitaplardan dolayı, o zihniyetin idam cezasına çarptırdığı Kumandan Salih Mirzabeyoğlu Tecrid
altında ve telegram işkencesine maruz kalıyor mu? Evet! O zaman bu demektir ki, 28 Şubat zihniyeti devam ediyor!
Bundan yaklaşık 30 yıl önce yapılan 12 Eylül darbesini dillerine pelesenk edenler, niçin hâlâ etkisi devam eden 28 Şubat'ın adını bile anmıyor? 
Evet, bu çok ilginç! Sanki mevcut hükümetin reflekslerinde 28 Şubatçılara karşı bir dokunulmazlık hassası var gibi. Ben böyle düşünüyorum. 28 Şubatçılara dokunulmayana kadar Müslümanların böyle düşünmesi lâzım ve düşüneceklerdir. Sizin vesilenizle Sayın Başbakana sesleniyorum ve şunları söylemek istiyorum: Eğer Müslümanlığınızda samimi iseniz, İslâm düşmanı 28 Şubatçılardan hesap sorun. Bence tarih mevzuunda nasıl Ulu Hakan Abdülhamid Hazretleri’ni sevmek ve sevmemek bir kıstas ise, aynen bunun gibi, 28 Şubatçılardan hesap sormak da bir kıstastır.
Siz aynı zamanda Antalya Baran Dergisi temsilciliğini yapıyorsunuz. Bu vesile ile dergimiz, hak ve hakikat adına, bu cesur çıkışınızdan dolayı tebrik ediyoruz; çünkü sizin yaptığınız bu tavır misal alınması gereken bir harekettir.
Teşekkür ederim.