Bir önceki yazımızda, Astronomi ilminde güneş ışınlarının yer küresini “dik açı” ile aydınlatmasına Ekinoks tabir edildiğini, dünya genelinde gece ve gündüz sürelerinin eşit olduğu gün olarak bilinen Ekinoks’un kutuplardan geçtiği anda bir “aydınlanma çemberi” meydana getirdiğini belirtmiştik. Ayrıca bu “aydınlanma çemberi”nin, Güneş’in Dünya’yı aydınlattığı bölge ile karanlıkta kalan bölge arasındaki hat/çizgiye verilen isim(1) olduğuna, bunun da bizdeki tedaisinin “berzah”a denk geldiğine işaret etmiştik. Yine 90 derecelik “dik açı” ile yeryüzüne gelen Güneş ışınlarının gece ve gündüzü eşit kılacak şekilde aydınlatmasını “berzah” ile ilişkilendirmiş, tıpkı “salıverilmiş iki denizin karışmasına engel su perdesi” misalinde olduğu gibi, tam öğle vaktinde, (zeval vakti, asr-i sani, istiva vakti!), gece ve gündüzün hakikatinin tam olarak görünmesini sağlayan güneş ışınlarından adeta bir “ışık perdesi” oluştuğunu da ifade etmiştik. Gece ve gündüzün tedaisinin “siyah ve beyaz” mânâsını veren “cevn” kelimesi ve bunun da ebced tevafuku üzerinden “Mehdî” kelimesi ile örtüşmesine ayrıca vurgu yapmıştık.

Yine daha evvelki yazılarımızda, Gal Horozu Rene Descartes’ın bir buluşu hâlinde “Kartezyen Felsefe” üzerinde durmuştuk. Orada, ruh ve beden düalizminin en büyük handikabının “zıtların birliği” mevzuunda “küllî ruh”un “Tanrı tözü” üzerinden dışarda bırakılması olduğunu söylemiştik. “Gerekli olan” dışarda bırakıldıktan sonra geriye hiçbir şey kalmayacağını ise söylemeye ne hacet! 

Yine bir önceki yazımızda Ekinoks çerçevesinde güneş ışınlarının meydana getirdiği “dik açı”(2) kavramı üzerinde duracağımızı da söylemiştik. Ama ondan önce, bizzat söz konusu “açı”ya mahiyetini veren “dik” kelimesi üzerinden biraz durmak istiyoruz. Tekrara lüzum yok, daha evvel Arapça lûgatta “dik” kelimesinin “horoz” mânâsı üzerinden çok şey söyledik. Orada, “Adalet sembolü” olarak kullanılan terazi kefelerine istinad noktası (kaide) teşkil eden denge veya muvazene unsuru asanın adının “horoz” olması bir yana, bir “Adlî Tıbb” mevzuu olarak, “terazi iplerini kendinde toplayan halka” mânâsına dair de çok şey yazdık. Merak edenler daha önceki yazılarımıza müracaat edebilirler. Evet; dik kelimesinin “horoz” mânâsı ve horozun aydınlık, dolayısıyla da güneş metaforu üzerinden “Mutlak Varlık” olan Allah’ın bir âyeti veya habercisi olarak yüce bir anlam kazanması bir yana, “dik açı”nın 90 rakamıyla ifade edilmesi, yine Sad harfinin ebced değerinin 90 olması ve bunun da üç otuzun toplamı üzerinden “Üç Işık” olarak belirmesi yazı dizimizin muhtevasını daha bir anlamlı kılmaktadır. Şöyle ki; 90 derecelik bir açının 45 derecelik iki açı yapacak şekilde ikiye bölünmesi matematik ve fizik ilimlerinde “vektör” olarak ifade edilir ki bu; matematikte “doğrultusu ve uzunluğu belirli olan ve bir ok imiyle gösterilen doğru parçası”, fizikte ise, “belli büyüklüğüyle yönü, doğrultusu ve şiddeti olan nicelik” mânâsınadır. Meselâ“hız, kuvvet, ivme ve ağırlık örnek birer vektörel niceliktir.” Bu arada, iki vektör arasındaki açı 90 derece ise toplam vektörün Pisagor (R kare = A kare +B kare) bağıntısından bulunduğunu söyleyelim.(3)A (Elif / “Ruh”) ve B (Be / “Beden”)’in toplamına eşit olan veya denk gelen R’nin ebced değerinin 200 (Ebu Süleyman: Horoz!) olmasını güzel bir tevafuk olarak değerlendirmek istiyorum. 

Yukardaki bilgiye niçin yer verdik? Şunun için: Bir yanda “Nakşi sırrıdır kavgam” diyen dünyaya gelmiş en son büyük ve güzel insanın “Her nakışta o mânâ!” hakikatini mevzu içerisinde faş etmek, diğer bir yanda ise “bir ayniyetin iki kanadı” hâlinde zuhur eden “Büyük Doğu-İBDA dünya görüşü”nün “zamanı gelmiş fikir” esprisine işaret etmektir. Meselâ; her şeyden evvel 90 derecelik bir açının ikiye bölünmesinden mütevellid açığa çıkan 45 rakamı, ebced tevafukları üzerinden ilkin “erkek kişi” ve “insan” mânâsına Adam, “insan, ilk insan ve ilk peygamber” mânâsına Âdem, “Tavus kuşu” mânâsına İbibik ve “son, nihayet”, “gayet” ve “encam” mânâsına Emed (Amed!) kelimelerine yol vermektedir. Hemen belirtelim ki, İbibik, “çavuş kuşu” veya “hüthüt” olarak da bilinir ki bu kuş, dinler tarihinde ilkin Hazret-i İdris Aleyhisselâm, sonrasında ise Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm ile doğrudan ilişkilidir. Kadim kültürlerde ise, meselâ eski Mısır kültüründen eski Yunan Kültürüne Hermes olarak geçen Thot’un da en önemli sembolüdür. Gerek Hermes ve gerekse Thot’un Hazret-i İdris Aleyhisselâm ile ilişkilendirildiğini biliyoruz. Bu arada Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm’a “haberci” misyonuyla hizmet eden hüthüt’ün diğer bir isminin “dağ horozu” olduğunu da hatırlatmak isteriz. Hakeza, Cennet Mekân 2. Abdülhamid Han Hazretleri’nin kurduğu meşhur “Hafiye Teşkilatı”nın sembolünün de “hüthüt” olduğunu söyleyelim. Söyleyelim ki, Üstad Necip Fazıl’ın bir tesbiti hâlinde, “Abdülhamid’i anlamak her şeyi anlamaktır”, sözü bir nebze daha anlaşılmış olsun. Evet; 90 derecelik bir açının vektör üzerinden ikiye bölünmesi 45 derecelik iki açının meydana gelmesine yol açmaktadır. Bu ikilik veya düalite, “iki insan”, “iki adam”, “iki âdem”, “iki kişi”, dolayısıyla da “Sin; iki kişi demektir” terkibine yol açmaktadır ki bu, Sin harfinin ebced değerinin 60 olmasından mütevellid, “İnsan” mânâsının yanı sıra, “Büyük Doğu-İBDA” mânâsını da verecek şekilde yüce bir anlam kazanmaktadır. 90 rakamı, Sad harfinin ebced değeri olması bir yana, ebced tevafukları üzerinden “mülk ve melekut sahibi”, “padişah”, “mutasarrıf”, “bir kavmin başı” ve “mâlik” mânâsına Melik, “mal”, “yer”, “bina”, “hüküm ile bir şeyin zabt ve tasarrufu”, “izzet, alamet, şevket”, “bir şeyin dış yüzü”, “insanın sahib ve mâlik olduğu şey”, “akıl sahiblerini tasarruf etmek” ve “mâlik olmak” mânâsına Mülk, “nurdan yaratılmış, fıtratları sâfi, masum mahlûk” ve “güzel huylu ve güzel kimse” mânâsına Melek, “Ben” mânâsına Men, ki; Men kelimesi, her şeyden evvel “Ben Kimim?” istifhamına da yol verecek şekilde, “şahsa delalet eder” ve en nihayet “kedi” mânâsına Milî mânâlarına gelir.(4) İBDA Mimarı’nın Baran Dergisi’nde yayımlanan “Ölüm Odası B-Yedi” tefrikasının son yazı başlığı “Konuşan Kedi”(5) olduğunu da hatırlatmakta fayda vardır. Bütün bunlardan sonra, Matematikteki “kartezyen koordinat sistemi”ni de ayrıca hatırlatmak isterim. Malum olduğu üzere bu sistem, iki sayı doğrusunun “sıfır” noktasında birbiri ile “dik” kesişmesini ifade eder. Yatay eksen “x ekseni (apsisler ekseni)”, dikey eksen ise “y ekseni (ordinatlar ekseni)” olarak isimlendirilmektedir. Koordinat eksenlerinin kesim noktasına “başlangıç noktası” veya “orijin” de denilmektedir. Demek ki 90 derecelik açının “Bir”leşme, dolayısıyla da “Başlangıç” noktası “sıfır” olarak belirtilmiştir. “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” Dil ve Diyalektiği içerisinde “sıfır”, “halka”, “hemze”, “delik”, “boşluk” vs. sembolik kavramlarının toplayıcı sembolünün “Abdülhakîm Koltuğu” ile ifade edildiğini İBDA külliyatına aşına olanlarca herhalde biliniyordur. 90 derecelik açının başlangıç noktası “sıfır” aynı zamanda vektör üzerinden 45 derecelik açıya da “orijin” veya “başlangıç” olmaktadır. “Abdülhakîm Koltuğu” esprisini hatırlatan olarak, “sıfır” noktasından “zuhur” eden bir vektörün “bir ayniyetin iki kanadı” esprisine yol verecek şekilde 45 derecelik iki açı meydana getirmesi tevafuktan öte daha derin bir mânâya işaret ediyor olsa gerektir. Evet; kavgası verilen “Nakşi sırrı” ve “Her nakışta o mânâ!”
Mevzuumuza devam edelim. Güneşin “dik açı” yaparak yeryüzüyle buluşması, tıpkı güneş ve ayın dolunaya (İBDA!) yol vermesi misalinde olduğu gibi, gölge keyfiyetiyle tam olarak örtüşmesi mânâsını, yani gölgenin güneşte fani olması mânâsını da beraberinde getirir ki bu, Ümmü’l-Kitab olan Kur’ân-ı Kerim’in kendisine verildiği Allah Resûlü’nün, “Cennet anaların ayakları altındadır” hadîsini de hatırlatan olarak, Cennetin, güneşin, tabiri caizse, ayakları altında gölge keyfiyetinde göründüğüne de bir işaret olarak kabul edilebilir. Anaların ayakları altında saklı olan cennet, güneşin “dik açı” yaparak gölge keyfiyetini kendinde fani kılması, “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA”nın “aslın gölgesi olma” keyfiyeti ile ne derece örtüşmektedir sorusu bir istifham olarak algılansa yeridir. “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” ve “Çocuk hikmeti” üzerinden bakıldığında ve yine İBDA’ya bizzat Büyük Doğu’nun  “süt annelik” (süt, rüyâ ilminde ilim olarak tabir edilmiştir) yaparak onu emzirdiği düşünüldüğünde, “Cennet annelerin ayakları altındadır” hadîsinin hikmetlerinden birine daha kavuşmuş oluruz.  

Tekrardan mânâ ve suret ilişkisine geri dönecek olursak; mânânın kemâl noktasında kendisini gösterdiği yerde olacak olan ya mânâya uygun suretin mânâyı davet etmesi veyahut da mânâya uygun suretin olgunlaşmasının beklenmesidir ki bu, Hazret-i Mehdî Aleyhisselâm’ın mânâsıyla da mutabakatı olan bir durumdur. Tedaisi, “Hazret-i Mehdî Aleyhisselâm, ibadeti ile değil, sabrıyla sınav edilecektir.” Beklemenin içerisinde, mânânın kendisini tecelli ettireceği sureti(ni) zorlaması veya kendisinin tecelli edeceği kıvama getirilmesi de vardır. İBDA Mimarı’nın, Allah’ın “Kaabid; sıkıcı, kısıcı, kısaltıcı” ismi üzerinden ebced değeri 400 olan Te harfinin bir yansıması olarak, “1440 Gergini” terkibine sıkça vurgu yapmış olmasını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir, sanırım. Te harfinin “İlâhî yardım” mânâsını mündemiç ünsiyet harfi Elf ile birlikte 1400 olması ve onun üzerine adalet sembolü Hazret-i Ömer (R.A)’in 40. Müslüman olarak meydan yerine çıkması vurgusu üzerinden Mim harfinin eklenmesi neticesinde ortaya çıkan “1440 Gergini” vurgusu daha bir dikkat edilmesi gereken olarak ortaya çıkar. Te harfinin ebced değerinin 400 olması üzerinden Şems, yani Güneş mânâsına, Güneş mânâsının ise tasavvuf literatüründeki karşılığının Allah olarak belirtilmiş olması bu mevzuda daha bir anlamlı olmaktadır. Kıyamet öncesi bir zaman diliminde yaşıyor olmamız hasebiyle, daha evvel Güneş feleğine yükseltilen Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın tekrardan yeryüzüne indirileceği zaman diliminde yaşıyor olmamızı bu bağlamda değerlendirmek lazım diye düşünüyorum. Hakeza, İdris Aleyhisselâm’ın 16 yıl riyazeti neticesinde ruhunun bedenine galib gelmesi neticesinde Güneş feleğine ref edilmesi ve ardından da İlyas Aleyhisselâm olarak tekrardan vazifesini tamamlamak üzere yeryüzüne teşrifini de yine bu çerçevede değerlendirmek lazım gelir. Tedaisi, İBDA Mimarı’nın 16 yıllık çile dolu hayatı ve sonrasında Telegram (Çarmıh!) işkencesi neticesinde şehid edilerek Allah katına yükseltilmesi! Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın çarmıha gerdirilmek istenmesi neticesinde Allah tarafından Güneş Feleğine yükseltilmesi ile, Telegram üzerinden imha edilmek istenen İBDA Mimarı’nın yine Allah tarafından şehidlik makamına yükseltilmesi arasında bir münasebet bulunduğunu sadece ben görüyor değilim herhalde. Birincisinde tasavvufta Allah’a teşbih edilen Güneş feleğine diri olarak ref edilerek rızıklandırılmak söz konusu, ikincisinde ise şehit edilerek bizzat Allah katında rızıklandırılmak söz konusu. Burada, Hazret-i İsa Aleyhisselâm ile İBDA Mimarı arasında mânâ ve suret ilişkisi çerçevesinde derin bir ilişkinin varlığı çok dikkat çekmektedir.  

“1440 Gergini”… Elif, Te, Mim… Etemm: (441: 1440): Tam, en mükemmel, hiç noksansız.(6)

Not: Mate: Öldü: 441: Leteyya: Büyük emir… Teslis: Üçleme: 1440= 441: Matta: Dört incilden biri… Salih Mirzabeyoğlu: 129+ 1312= 1441: Ümmet: Cemaat, kavim, taife. Arkasına düşülecek cemaat veya tarikat. Aynı dili konuşan millet… Mirar: Kerreler. Defalar. (id): 441: Zebih, kesilmiş: 720… İki zebih: 1440: 441.(7)

İBDA Mimarı’nın nesebi üzerinden “Ebu Süleyman: Horoz” terkibini iyi, hem de çok çok iyi okumak gerekiyor. “Horoza sövmeyiniz, çünkü o namaza çağırır” hadîsi başta olmak üzere, “Kureyş’e sövmeyiniz!” ve “İmamlar (Halife) Kureyş’tendir” hadîsleri dikkate alındığında, üzerinde derinleşmeye azmettiğimiz mevzu daha bir berraklaşmaktadır. İBDA Mimarı’nın nesebinin HALİD bin Velid Hazretleri’nin Kureyş’in “Mahzumoğulları” boyundan ve de soyundan olduğunu da söyleyelim. Söyleyelim ki, “Seyfullah” yani “Allah’ın kılıcı” lakabıyla ünlü Halid bin Velid Hazretleri’nin diğer bir lakabının “Kabadayı” mânâsını da mündemiç “Ebu Süleyman: Horoz” olduğu mânâsı daha bir ayan olsun!.. Meşhur Türk töresi deyimi: “Soyu soylansın, boyu boylansın!”

Güneş metaforu veya mecazı üzerinden horozun aydınlığın habercisi olduğu hakikati dikkate alındığında, ebced değeri 400 (Şems: Güneş) olan Te harfi üzerinden ortaya çıkacak olan manzara kanaatimce şudur: “Hurus: Horoz866HusrevHükümdarşâh.” Bu terkibi hükümde saklı olan mânâ içerisinde, bir yanda Hazret-i İsa Aleyhisselâm’ın nüzulü, diğer bir yanda ise “Mutlak Fikrin İktidarı” çerçevesinde “İstikbâl İslâmındır” müjdesine yataklık eden Hazret-i Mehdî Aleyhisselâm’ın zuhuru vardır denilebilir. 
 
Dipnotlar

1-http://www.bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/ekinoks-nedir
2-Geometri ve Trigonometride dik açı, iki doğru, kesit veya düzlem arasındaki 90 derecelik açıdır. Kendi etrafında çeyrek devire tekabûl eder. Dik açı modern mimaride en çok kullanılan açıdır.
3-https://www.fizikbilimi.gen.tr/vektorler-ozel-durumlar/
4-Salih Mirzabeyoğlu, Furkan “Lûgat-ı Salihûn”, İBDA Yayınları, İstanbul, sh. 145.
5-http://www.barandergisi.net/olum-odasi-b-yedi/olum-odasi-b-yedi-konusan-kedi-h4454.html
6-Salih Mirzabeyoğlu, Furkan “Lûgat-ı Salihûn”, İBDA Yayınları, İstanbul, sh. 483.
7-Salih Mirzabeyoğlu, Furkan “Lûgat-ı Salihûn”, İBDA Yayınları, İstanbul, sh. 483.



Baran Dergisi 641. Sayı