“Fikri yaşamak yaşamayı fikir bilmek” iç içe girift bilmece… İslâm’a Muhatap Anlayış zâviyesinden 1400 yıllık ilim ve irfan yemişimiz, birikimimiz; Kültür Davamız…

Kaybettiğimiz en önemli hassa; düşünmek. Ardından dil ve tarih şuurumuz ve sonrasında aşkımız, heyecanımız, edebiyatımız, resmimiz bütün halinde topyekûn kültürümüz…

Yeniden varoluşumuzun anahtarı ve “yeni nizam, yeni insan, yeni yurt” ideal ve gayemizin yaşanabilir, algılanabilir olmasının dillendirilmiş, göz planına çıkarılmış ve örgüleştirilmiş hali; Kültür Davamız.

Kurtuluşumuz, Mütefekkirin ifadesiyle; “… kendimizden başlayarak insanımızın düşüncesinin “genel fikir çerçevesi”ne kendi dünya görüşümüzü yerleştirmek… Başarı oranı da, bunun gerçekleştirilebilip gerçekleştirilememesinde.” (S.M. Kültür Davamız, 36)

İçte ve dışta küfür ve nifak taifesine dair ne varsa; silahlı bir tehdit unsuru olarak NATO üsleri, ruh kökümüzü kemirme gayeli batıcı eğitim ve misyonerlerin yuvası yabancı okullar ve Anadolu insanını hem ruhen hem de bedenen fahişeleştirmeye memur kerhane, meyhane ve uyuşturucu merkezlerini çevremizden, şehrimizden, devletimizden söküp atmak ve bir daha ayağa kalkmasına asla müsaade etmemek; Kültür Davamız…

Yüzyılın üstündedir İslâm coğrafyası üstüne çöreklenen Batı ve Siyonist işgal üsleri ile birlikte Kültür Emperyalizminin “ileri kolu” hükmünde devşirilmiş aydın müsveddelerine ve insanımızın zihnini dumura uğratmaya endeksli eser ve yayınlara paydos denilecek ve bir daha geri dönmemesi için bütün kapılar kapatılacak; Kültür Davamız…

İlimde ve fende keşfedilecek ya da aşikâr hale getirilecek ne varsa gecesini gündüzüne katarak bunu gerçekleştirmeye çalışan âlime ‘dünyevileşme’ üzerinden kategorik saldırıya geçecek olan “ham yobaz-kaba softa”ya, ilimde irfanda dünyayı güzelleştirmenin ve ilahi rızaya uygun inşa etmenin ASIL VAZİFE olduğunu ihtar edecek ve bütün bunları yaparken, yani fezâyı dip köşe alt üst ederken kalbin derinliklerinde, tasavvufun kanatları altında veraların verasında manevî yolcuğunu sürdürecek; Kültür Davamız…

Giyimden kuşama, gıdadan içeceğe, en küçük mikyastaki ev ve köyden en büyük çaptaki şehir estetiğine, eğitim faaliyetinden askerî örgütlenmeye, sinema, tiyatro ve müzik gibi ‘sanat idraki’ çerçevesinde değerlendirilen her türlü tebliğ ve telkin unsurlarından basın yayın, kitap, gazete ve dergi yayıncılığına kadar her alanda ‘İSLÂM'A MUHATAP ANLAYIŞ’ın örgüleşmiş hali olan İDEOLOCYA’mızı yaşama ve yaşatma; Kültür Davamız…

Günümüzdeki kıytırık ve kaçamak duruşunu edep veya din sanan fikirsiz ve ruhsuz imam ve öğretmen yerine topyekûn ‘İNSAN’ olma mesuliyet ve heyecanını kalbinde ve damarlarında hisseden FİKİR ve AKSİYON sahibi, sanat ve estetik idrakli, ihlas ve edep hassasiyetli, şaşmaz bir istikamet ve dava ahlâkına sahip imam ve öğretmen olarak yetişmek, var olmak; bu varoluşla birlikte “BEN VARIM. BENİM OLMADIĞIM YERDE KİMSE YOKTUR” şuuru ile yaşadığı şehirden ve zamandan kendini mesul tutan şuur sahibi öğretmen ve imam olarak meydan yerine dikilmek; Kültür Davamız.

Fildişi kulelerden ilahî olanın sır ve cazibesine kendisini kaptırmakla beraber koca bir topluluğu sırtına bindiren ve şehirlerini biblo misali inci tanesi gibi tertemiz ve pırıl pırıl yapan, sokağında bırakın tek çöp tanesi, tek bir kişinin bile gayri ihtiyarî attığı tükürük bile bulunmayan, insan gibi yaşanan, insan gibi nefes alınan ve yine aynı insanlıktan nasibini almış muhteşem bir memnuniyet ve rıza hissi ile hayvan ve bitkilere merhamet eden, onları ilahî ölçülerin verdiği sınır dâhilinde kıymetli ve özel bilen veli olmak, münevver olmak, talebe olmak, insan olmak; Kültür Davamız…

Emri altındaki işçi ve memuru bayağı bir tembelliğe yahut karşılıksız ücret ödeyecek bir dilenciliğe sevk etmeyen, amir ile kendisine adalet ve merhametle muamele etmeyi şiar edinmiş, amirini istismar etmeyen, ona itaati müesses nizamın işleyişi olarak gören ve kendisi tarafından gerçekleştirilecek en küçük gaspın yahut istismarın ‘Hak İhlali’ olduğunu bilen memur ve işçiyi var etmek, bilhassa kendi-o olarak göz planına çıkarmak, kendinden zuhur diyalektiğini tıkır tıkır işletmek; Kültür Davamız.

Küfür ve Nifak taifesi ile mücadele biçimlerini belirlerken ‘her çeşit araç kullanımı’nı başa koyup ilahî ölçüyü zedelemeden en güçlü tebliğ ve telkin unsurları içerisinde yer alarak davayı ne savunanın şahsında ne de düşmanın karşısında mahcup ve ezik duruma düşürmemek; Kültür Davamız…

Cami ve okul etrafında tek bir adet bile dedikodu ve gıybet yapılacak bir mekânın olmadığı, bilgisayar ve internet gibi ‘büyük nimet’ olarak gördüğümüz çağdaş teknolojileri aslî kullanımının dışında modern ‘fitne, dedikodu ve gıybet’ merkezi olarak kullanan tüm ana merkezlerin dağıtıldığı ve cemiyetin gerçek hayatta muhteşem bir iletişim ve sosyalleşme yaşadığı, toplumun merkezinde en küçük bir ferdin bile hakkının zayi olmadığı ve dışlanmadığı muhteşem bir mahalle ve sokak anlayışı; Kültür Davamız...

Kadını bir fikir olarak benimsedikten ve benimsettikten sonra, aynı kadını İslâm edep ve ahlâk ölçülerine göre hâyâ ve hicab abidesi haline getirerek İslâm cemiyet ve beldesinin en faal ve vazifedarı kılmak; Kültür Davamız.

Ve bütün bunları gerçekleştirebilmenin ipuçları; “Tarihin çöküntü sahifelerinde kendisine misâl aramanın değil, tarihe destanlık çapta yeni bir felâket örneği vermenin mevzuu şartlar içinde, takip edeceğin strateji şudur:

Davayı, estetik, diyalektik, ideolojik ve politik sahalarda beslemek ve ocaklaştırmak... Meydana gelemeyişlerin sırrını kendi "antitez"inde göstermek ve ortada ne kadar zaaf varsa davan lehinde semerelendirmek... Asla küçük ve bücür oluşlara ve erişlere yanaşmamak, sahte tesellilere miskinliğe kapılmamak... "Hepçilik"ten vazgeçmemek ve zerrece taviz vermemek... Strateji ve taktik dilinden anlamak ve taviz vermemeyi öküzlük etme sanmamak... Millet tarlasını, ünüformalı ve ünüformasız genç fidanlar ve yeni ekinler halinde donatmak... Yepyeni bir diyalektikle muazzam bir kültür ve telkin savaşına girişmek, gerektiği yerde gerekeni yapmak, sır dolu bir strateji yolundan istikbalini hazırlamak... ” (Salih Mirzabeyoğlu, İslama Muhatap Anlayış, 184)

Baran Dergisi 399. Sayısı