Esselâmü Aleyküm.

Böyle geç aradığım için kusura bakmayın, ancak, daha erken inemedim aşağıya.

Nasılsınız?

(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, Carlos’a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.)

İyiyim, iyiyim. Hava da güneşli ve hoş burada.

Çocuklarınız da iyi mi?

(Av. Yılmaz, arka plândaki çocuk seslerinden hareketle gülerek böyle soran Carlos’a, onların da iyi olduğunu, kendisinin de müsait olduğunu söylüyor.)

Bana soracağınız bir soru var mı peki?

(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını, dilediği gibi konuşabileceğini söylüyor Carlos’a.)

Hakkında konuşulacak birçok şey var, ama ben daha mahallî bir konu, yâni Fransızlar hakkında konuşmak istiyorum.

Şöyle başlayacağım: Sovyetler Birliği döneminde, öyle mükemmel bir devlet yoktu belki ama en azından saygı gösterilirdi hukuka. Meselâ; eğer bir kişi bir başkasıyla kavga eder de onu öldürürse, 20 yıl hapis cezasına çarptırılırdı. Fakat diyelim ki bir cumhuriyetin genel sekreterinin, bir Komünist Parti bölge sorumlusunun yahut bunun gibi önemli bir şahsiyetin, -bırakınız adam öldürmeyi- bir yolsuzluk hâdisesine karıştığı, halkın parasını alıp cebine koyduğu anlaşılırsa, bu kişi idam cezasına çarptırılır ve cezası da hemen infaz edilirdi.

Çok ilginçtir bu. Çünkü burada, Fransa’da; Paris’in varoşlarından fakir bir adam, meselâ bir Berberî, bir Afrikalı, bir Kuzey Afrikalı veya bir Hindli, eğer âdi nitelikli bir suça, meselâ uyuşturucu işine veya bir kavgaya karışırsa, kolayca 25-30 sene hapis cezasını çarptırılır ve yetişkinlik hayatının tamamını hapiste geçirir.

Ne var ki, içlerinde devlet başkanlığı yapmış olanlar da bulunmak üzere, bu ülkeyi yönetmiş ve yönetmekte olan partilerin liderleri, halkın parasını çaldıkları yetmiyormuş gibi, UMP (Halk Hareketi Birliği) partisinin lideri Copé gibi, kendi partilerinin parasını bile çalıyorlar, ama bunlara hiçbir şey olmuyor! 

Böylesini de daha önce hiç işitmemiştim doğrusu. Kendi partisini soyma hâdisesi, Fransa’da bile ilk kez oluyor sanıyorum. 

Bu vesileyle bir sürü gürültü kopartılıyor, güya soruşturmalar yapılıyor, gazeteler bundan bahsediyor, mecliste bu konuşuluyor, ama hepsi o kadar. Haklarındaki tüm o suçlamalara rağmen, hepsi yerli yerinde ve mecliste duruyor. Türkiye’de olsa, kendi partisini soyan böyle biri meclisten atılır ve hapse konurdu muhakkak.

Eski cumhurbaşkanı Sarkozy’yi biliyorsunuz, karıştığı veya örtbas ettiği yolsuzluklarla milyonlarca insanın cebinden parasını çalmış; Fransa’yı yıkıma, kargaşaya ve kaosa götürmüş kişi. Önce Kaddafi’den tonla para alırken, sonra Katar gibi Körfez ülkelerine gitmiş, onlardan daha fazlasını almış, bu yüzden de Kaddafi’ye ihanet etmiş biri.

Gerek Sarkozy, gerekse partisi UMP’yi soyan Copé, onca yolsuzluklarına rağmen, hür biçimde dolaşıyorlar şimdi etrafta. Hele o Sarkozy, bazı Arablara, bazı zenginlere konuşma yapmaya gidiyor, tek bir konferans için çeyrek milyon dolar, 300 bin dolar para alıyor! Uluslararası siyonizmin ajanıdır bunlar. Sarkozy gibi artık iktidarda olmayan ajanlarına para vermenin de böyle bir yolunu bulmuşlar, konferans verdirtme bahanesiyle bunlara “kanunî yoldan” ödeme yapıyorlar.

Ben, gerçekçi olmaya çalışan bir insanım. Hem benim hem de militan komünist olan diğer yoldaşlarımın, dünya bürokrasisine dair iyi bir anlayışımız vardır. Aynı şekilde, insanların sahib olduğu keyfiyete inanır, herkes için aynı hakları savunuruz. Bu bakımdan ben, politik bakımdan bana karşı olan insanların haklarını savunurum özellikle, buna inanırım. Sizinle aynı türden insanları savunmanız normaldir. Fakat size karşı olan insanların temel haklarını savunmanız, işte bu, bir devrimci için vazgeçilmez niteliktedir bence. 

Bu cezaevinde insanları gözlüyor, yaşayışlarını müşâhede ediyorum. Dört bir yanım, uzun hapis cezaları almış fakir gençlerle sarılı. Buraya aileleri geliyor binbir meşakkatle, güvenlik kontrollerinden geçiyorlar, bunun gibi bir sürü berbat şey. Oysa onbinlerce insanın ölümünden sorumlu -çoğu Sarkozy gibi uyuşturucu mübtelâsı- azılı suçlular, bugün “politik liderler” olarak etrafta dolaşıyor, tekrar cumhurbaşkanı olmaya hazırlanıyorlar. Güya bir de “muhalefetleri” var bunların, ama hepsi aynı sistemin parçası ve hepsi birbirinin suçunu örtbas ediyor.

Ben bir “isyancı” değilim aslında. Bir kanun ve düzen adamıyım ben. Kanun ve düzene inanırım. Toplum da, seçilen insanlar ve bu seçilen liderlerin tâyin ettiği güvenlik güçleri tarafından kontrol altında tutulmalıdır bana göre. 

Ne var ki, çevremdeki insanlara revâ görülen şey, bu değil. Çoğu hiç önemli olmayan suçlar için çok uzun hapis cezalarına çarptırılıyor ve 22 yıldan önce de serbest bırakılmıyorlar. Bazıları genç eş ve küçük çocukları olan, birçoğu aile babası, bu bakımdan toplum için çoğunlukla tehlike arzetmeyen insanlar bunlar.

Fakat iktidar katındaki, öyle üç beş değil, halkın yüz milyonlarca euro ve dolarını çalmış ve savaşlar çıkartmış –aralarında yahudi kökenli olanların da bulunduğu- o suçlular, kalkıp herkese ders vermeye çıkabiliyor; şu veya bu ülkeye, Arablara ve müslümanlara ne yapmaları gerektiğini söylemeye cüret edebiliyorlar. Lâkin bu çok “normal” tabiî.

Ben şu ân hapisteyim. Niçin? Çünkü, iyi müslümanmış gibi davranan devlet başkanları tarafından satıldım! Aynı şekilde, şu ân Berlin’de cezaevinde olan yoldaşım Johannes Weinrich de, San’a’nın güneyindeki küçük bir kabileden alınıp Yemen devlet başkanı tarafından satıldı. Sırf para için satıldık biz. Bunu ayarlarken, hem kendileri hem de çevrelerindekiler, milyonları attılar cebe. Bizim için ödenen bu para da, yine Arab halkının petrolünden gelen paraydı. İngiliz sömürgecileri tarafından 100 yıl önce petrolün başına dikilen ailelerden gelen para!

Evet, halklarının kendi ülkelerinde hiçbir hakka sahib olmadığı, emperyalizmin ve sömürgeciliğin ajanları tarafından kontrol edilen, güya “mutlak iktidar” ama işte bu kadar rezil bir sistem yürürlükte şimdi o bölgede. Sırf para dağıttıkları için de, dünyanın her köşesine “büyük adamlar” olarak gidiyor, “büyük adamlar” olarak ağırlanıyorlar. Ki dağıttıkları bu para, Arabların, müslümanların parası. Yüz milyonlarca dolar, bu şekilde, İslâm düşmanlarının, Arab düşmanlarının, dünya emekçilerinin düşmanı olanların cebine gidiyor.

Şu kanaatimi vurgulamak istiyorum burada: Elbette birtakım taktik hatalar yapmakla beraber, mücadele hayatımda, işimizin bir parçası olarak her tür insanla temas kurduk; sırf “ortak düşman” olan siyonizme karşı oldukları için, hepsi çok saygıdeğer olmasalar da, bazı hükümetlerle bağlantılar tesis ettik. Ancak ben ve yoldaşlarım, iyi niyetimizi daima muhafaza ettik ve davamıza asla ihanet etmedik. Eğer bir pişmanlığımız varsa, o da yeterince sert olmadığımız; uğraştığımız bazı münafıklara karşı bazen çok hoşgörülü olduğumuz içindir.

Diğer yandan, Türkiye’deki tüm halkların, kendi tarihî farklılıklarını bir kenara bırakarak; ama aynı zamanda, kendi gelenekleriyle, tarihleriyle, dilleriyle ve inançlarıyla toplumlarını, ülkelerini, Türk vatandaşlığı olan tüm nüfusu zenginleştirerek, Türkiye’yi o tarihî rolünü yerine getirmeye sevkedeceğine inanıyorum. Bu tarihî role dönüş sâyesindedir ki, Amerikan emperyalistlerinin köpeği ve Amerikalıların tadını çıkardığı genelevi olmayacaktır Türkiye.

Ümidim o ki, Sayın Erdoğan, bunun son derece farkındadır. Türkiye’deki müslüman görünümlü ajanlara karşı –“Hoca”yı kastediyorum- sert biçimde harekete geçebilecek cesarette olduğunu gösterdi. Fakat bu da yeterli değil. Çünkü bunlar sadece piyon ve asıl onların patronlarıyla hesablaşmalısınız. Ki bu patronların da hâlâ çok güçlü ve stratejik üsleri var Türkiye’de. Bunlar sökülüp atılmalıdır. 

Yine, tüm dünyaya karşı “açık fikirli” olmalıdır Türkiye. Sayın Erdoğan’ın iktidara geldiği günden bugüne Venezüella’yla Türkiye’nin iyi ilişkiler içinde olması da iyi bir işaret bu bakımdan.

Aynı şekilde umuyorum ki, çok çok kısa bir zaman zarfında, Sayın Erdoğan’ın, kardeşim Erdoğan’ın liderliğini yaptığı hükümette; şimdi cezaevinde olsa da oradan çıkartılacak olan Kumandan Mirzabeyoğlu gibi Türkiye’nin iyi çocuklarıyla ortak bir proje üzerinde omuz omuza verilerek, gerçekten vatansever ve İslâmî bir nitelik öne çıkacaktır.

Allahü Ekber.

8 Haziran 2014