Gündem inanılmaz hızda değişiyor, değiştiriliyor. Zihinler korkunç bir dezenformasyona tabi tutuluyor ve hızla manipüle ediliyor. Daha yeni konuşulmaya başlanan ve içerik itibari ile olağanüstü rezalet ve suç unsuru içeren bir mesele daha nihayete ermeden, onu gölgede bırakan başka bir mesele ortaya çıkıyor. Unutkanlık ve önemsizleştirme üzerine kurgulanmış profesyonel tekniklerle yapılan sistematik propaganda neticesi halk, kitleler halinde “Beyin Yıkama” seanslarına tabi tutuluyor. Niyet belli; halkın sağlıklı bilgi edinme ve doğru düşünme faaliyetinin önüne geçmek.

İktidarın seçim öncesi ‘casuslukla’ suçladığı zümreye karşı seçim sonrası takındığı tavır belli… Görünen o ki iktidar ticarî ve mahallî kısıtlamalar hariç, bağırarak slogan atmanın dışında hiçbir şey yapamıyor. Diğer taraftan kime casusluk etmiş, hangi ülkeye casusluk etmişse adı geçen ülkeye zerre miktarı tepki, kınama yahut siyasi çıkış yok. Bu durum, gündemi yakından takip edenlerin, Türkiye üzerinde nasıl bir mühendislik faaliyetinin yürütüldüğünü anlaması için yeterli sebeptir. Sadece Türkiye mi? Elbette hayır! Ukrayna ve Brezilya dahil olmak üzere Ortadoğu ülkeleri ve Anadolu.  Her alanda ülkeye hakimmiş, her olandan haberdarmış ve olan biten her şey kendi kontrollerinde imiş izlenimi veren iktidarın hakikatte içinin boş olduğu bilhassa seçim sürecinde görüldü. Ak Parti düğüm vazifesi gibi görünüyor şu an. Ve bir çok grup yahut örgüt ‘paralel yapı’sını kurmuş durumda. Bedahet ifade eden bu durumun en önemli aktörleri ‘cemaat’, ‘kemalizm’, ‘pkk’dır. Ve her biri kendi çapında olmak üzere olağanüstü günler için olağanüstü hazırlıklarını yapmakta bir an geri durmuyorlar. Kendilerini demokrasi yalanıyla oyalayan, dünyevîleştikçe İslâm idealinden koptuğunu fark etmeyen ve iktidara gelmeyi bir kurumun müdürü olmak zanneden ahmak ‘Müslümanlar’ hariç. 

Bunlar korkaktırlar, firavuna itaat etmekte mazeret sahibi, ama iş Hz. Ömer’e gelince “falan kadın da ona itiraz etmişti” diyecek kadar isyankârdırlar. Bunlar kendilerine uzak Müslümanların öldürülmesine ağlar, mahpus edilmesine karşı çıkar ama hemen yanındaki komşusunun İslam Davası için idam edilmesine, mahpus edilmesine neredeyse alkış tutacak derecede gevezelik ederler. Onlar yanı başlarındaki kahramanlara kördürler, mütefekkirlerine kördürler. Ve yine bu ülkede Müslümanlara zulmeden zalimlere, işkenceci iktidarlara ve Müslümanları hücrelere tıkarken “Bakara –Makara” seanslarına giren despot kimselere kördürler. Onlar kendilerinden uzak olduğu için başka ülkenin zalimlerine söver, onların işkencecilerini kınar ama kendi zalimlerini işkencecilerini kahraman ilan ederler. 

Malumunuzdur; İBDA’nın tarih sahnesine çıktığı günden beridir AB/D-İsrail devletlerinin yani emperyalizmin Türkiye'deki tek düşmanıdır. Lideri ile beraber fikride imha etmek için onlarca yıldır yapmadıkları işkence ve operasyon kalmamıştır. İBDA’ya muhatap binlerce insan içeri alınmış, işkencelerden geçirilmiş, yetmemiş yayınlarına engel konulmuş, yetmemiş içteki işbirlikçileri vasıtasıyla Mütefekkirin eserlerinin Müslüman kitlelerin eline geçmemesi için olağanüstü tedbirler alınmıştır. Bunun en acı örneğini her gün gittiğiniz kitabevinin raflarına bakınca ve sebebini kitabevi sahibine sorunca görürsünüz. Yetmemiş mahkum ettiği, darağaçlarında sallandırma cezası verdiği yine kendi kanunları ile müebbede çevirdiği yüzlerce MÜSLÜMAN mahkuma -güvenliğini kendi sağladığı cezaevinde- baskın yapmış, bir kısmını şehit etmiş, onlarcasını yaralamış fakat yinede kinini öfkesini tatmin edememiş, kendi zulmünün, işkencesinin cezasını MAHKUM halde bulunan MÜSLÜMANlara keserek onlarca yıl hapis cezası vermiştir. Bu cezanın Mısır’da seçilmiş bir hükümeti destekleme ve haklarını koruma mitingi yapan ve sırf MÜSLÜMAN diye 529 kişiye verilen idamdan farkı nedir. Mısırda Cezayı veren SİSİ ile buradakinin farkı nedir?

“17 Aralık Darbesi”; hükümet böyle diyor. Ve devam ediyor “seçilmiş hükümetimize paralel yargı kullanılarak darbe yapıldı” sormak lazım ne oldu sana, neyine darbe yaptılar? Ve sen bu vesileyle hangi safranı döktün? Cevap yok!.. Ancak, apaçık olan bir şey var ki 17 Aralık darbesi İBDA üzerinden başlatıldı, DAİM DÜŞMAN SALİH MİRZABEYOĞLU hedef alındı. Ak Parti döneminde kesintisiz devam eden işkenceye rağmen hedef alındı, Ak Parti döneminde başlatılan ve 8 yıldır kesintisiz sürdürülen hücre cezasına rağmen hedef alındı. Balyozcular, Ergenekoncular, 28 şubatçılar Ak Parti eliyle ve Cemaat marifetiyle ele ele kolkola salınırken ve mevcut iktidara meydan okurken hedef alındı. 

İBDA’ya yapılan 25 Aralık 2014 darbe girişimi, 13 yıl sonra “Noel Baba” hesabı aynı güne denk getirilerek verilen 33 kişiye 228 yıl hapis cezası. Öncesinde birkaç aralıkla hızlandırılan yargı süreci ve bir çok İBDA muhatabı kişiye kesilen onlarca ceza. Paralel veya değil, ceza kesildi. İşkencecinin paralelci olması işkenceyi mazur göstermez, yargıya nüfuz etmiş paralelcilerin cezaları devre dışı kalınca yargının diğer hükümleri masum olamaz. Mesele görünmezleştirilmesin; MÜSLÜMANLARA 28 ŞUBATTAN BERİDİR DEVAM EDEN ZULÜM AYNI HIZDA DEVAM ETMEKTEDİR. Rejim kendisi için tehlike görmediği, sisteme entegre ederek kimliksizleştirdiği ‘Müslümanlar' için 28 şubat'ı bitirmiştir. Hakikatte ise rejim hakiki ve derin mü’minler için kesintisiz olarak 28 Şubat kararlarını tatbik etmektedir. Ak Partililer kendi çocukları söz konusu olduğunda nasıl bir anda ülkenin adliyesinin altını üstüne getiriyorlar, emniyetinden askeriyesine nasıl sağdan soldan görev almalar ile işlerine bakıyorlar. Evet, bugün Müslümanların içeride tutulmasının en önemli faillerinden biri Ak Parti olmuştur. Gereğini yapmadığı için, İslam düşmanlarına gösterdiği tavrı Müslümanlardan esirgediği için.

Milyonlarca dinleme yapanların, asker polis dinlemeyip ‘vatan’ hesabı onlarcasını kırdıranların ve camileri bombalayarak darbe yapmayı planlayanların serbestçe dolaştığı, onlarca kişiyi öldürdüğü kesinleştiği halde bilmem ne yasasından yararlanarak binlerce masumun içine salındığı ve hepsinden önemlisi sayısız katliama, yağmacılığa ve yolsuzluğa imza attığı halde hiçbir şey olmamış gibi tertemiz beraat ettirildiği bir düzenden, bir “hukuk!” sisteminden bahsediyoruz. Mevcut REJİM hukuksuzluk üzerine kuruludur. Doğumundan beridir çetelerle, komitacılarla, paralel yapılarla idare edilmektedir. Hal böyle olunca Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun tesbitinin yeri geliyor; “Hukukun olmadığı yerde çete vardır.”

Müslümanlar büyük bir oyunun ve tuzağın içerisinde yıllardır işlenmekte ve harmanlanmaktadır. Yukarıda kısmen değindik; inanılmaz bir algı operasyonuna ve “İslâm devlet ideali” şuurundan uzaklaştırılmakta ve batılı demokratik liberal menşeli fikirlerde kurtuluşunu araması telkin edilmektedir. Oysa başta Ortadoğu olmak üzere Asya’da, Doğu Avrupa’da, Irak’ta ve Suriye’de olan biten ortadadır. Sömürgeci güçler hukuksuzluğun kol gezdiği yerde ancak hayat bulabilmektedir. İşgallerini ve yağmalarını ancak böyle ortamda gizleyebilmekte ve sürdürebilmektedir. Müslümanların yok yere idam edilmesi, mahpus edilmesi, gözlerden Irak tutularak “mahkûm edilişine seyirci” kalınması ancak böyle çete mantıklı hukuk sistemlerinde mümkündür. Bugün Türkiye’de Kazım Albayrak ve Yakup Köse’nin dâhil olduğu 33 kişi seçimin hemen ertesi, ZAMANLAMASI MANİDAR bir şekilde, 1 Nisan günü evlerinden alınarak işkencehanelere tıkılmak istenmiştir ve süreç hale devam etmektedir. Başörtüsü mücadelesinden cuntacılara karşı erkekçe karşı çıkışlara kadar her ne varsa mücadele adına bu 33 AKINCI ülkenin gerçek kahramanları olarak tarihte yerlerini alacaktır. Ancak onları mahkûm eden, buna seyirci kalan ve iktidar olma hasebiyle Müslümanın hakkını gözetmeyen kim varsa tarih onları ÇETE olarak kaydedecektir. Ve Allah’ın intikamı acı olacaktır.

   Baran Dergisi 378. Sayı