Esselâmü Aleyküm.

Sizi geç aradığım için kusura bakmayın, biraz hastayım.

(Carlos’un sesi kısık ve oldukça hasta olduğu anlaşılıyor. Av. Güven Yımaz, “geçmiş olsun” diyor Carlos’a.)

Nasılsınız?

(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor.)

Türkiye’den herhangi bir haber var mı?

(Av. Yılmaz, Carlos’un da Fransa’dan takib ettiği üzere, 30 Mart 2014’te Türkiye’de mahallî seçimlerin yapıldığını söylüyor.)

Erdoğan kazandı ha?

(Av. Yılmaz, Carlos’u doğruluyor.)

İyi tabiî. Amerikan ajanı Fethullah Gülen için oy atacaklarına, halkın oylarını Erdoğan’a vermesi daha iyi. En azından, Erdoğan bir Türk ve kafasında da bir “Türkiye fikri” var.

İnşallah, ileriye doğru adımlar atar Erdoğan ve hapisteki tüm siyasî mahpusları serbest bırakır. Aynı şekilde, yine inşallah yabancı orduların işgalinden kurtarır Türkiye’yi. Umudum bu yönde.

(Av. Yılmaz, siyasî mahpusları serbest bırakmak üzere, Erdoğan’ın seçimler sonrası için bir söz verdiğini, kendilerinin de bu sözün takibçisi olacağını ifâde ediyor.)

Karmaşık bir konu elbette, birkaç hafta alacaktır. Hiç olmazsa bir kısmı şimdiden serbest bırakıldı. Bu da iyi.

Türkiye olarak şu seçimi yapmak zorundasınız; şöyle bir seçim yapmak zorunda Erdoğan: 

Ya hür bir Türkiye’nin taraftarı olanlarla beraber olmak ya işgal altında bir Türkiye’nin taraftarı olanlarla beraber olmak!..

Bu bakımdan, hür bir Türkiye’nin taraftarı olanların hemen zindandan dışarı çıkarılması gerekiyor. Mesele bu kadar basit.

Neyse, bana soracağınız herhangi bir soru var mı?

(Av. Yılmaz, belli bir sorusu olmadığını, dilediği gibi konuşabileceğini söylüyor Carlos’a. Bu arada, Venezüella’daki son gelişmeleri takib edip edemediğini soruyor.)

Ediyorum, ama çok da fazla bir malûmatım yok. 

(Carlos, devam eden tüm propagandalara rağmen, Venezüella’da belli bazı problemlerin gerçekten varolduğunu, Chavez ve Maduro hükümetlerinin asayişsizlik problemini çözemedikleri gibi, suç karşısında aşırı yumuşak davrandıklarını söylüyor. Onlar yapılması gerekeni yapmayınca, asayişsizliğin daha da büyüdüğünü ekliyor. Yine de bugün Venezüella sokaklarına çıkan kitlenin, işçi sınıfından veya fakir sınıftan olmadığını, televizyondaki konuşmalarından hem aksan hem de elbiseleri bakımından rahatça anlaşılabileceği üzere, bunların varlıklı sınıf olduğuna dikkat çekiyor. Çünkü fakir sınıfın “devrim”i desteklediğini ve bunların da çoğunluğu teşkil ettiğini vurguluyor. Bu arada, göstericilere soğukkanlılıkla ateş edip onları öldüren –bir kısmı yabancı milliyetli- bazı “tutulmuş” unsurların yakalandığını belirtiyor, bu gösterilerin ve karmaşanın ardında dış mihrakların kızıştırıcı olarak bulunduğunu ifâde ediyor. Şayet yozlaşma ve yolsuzluğun, aynı şekilde asayişsizliğin önüne geçecek gerekli “devrimci” tedbirleri almazsa, hükümetin düşeceğini ilâve ediyor. Bolivarcı hükümeti ve devlet başkanı Maduro’yu yüzde yüz desteklediğini, ancak eğer üzerlerine düşen görevi yapmazlarsa, böyle bir sonun kaçınılmaz olduğunu vurguluyor. Küba gibi küçük bir ülkenin, dünya tarihinde görülmüş en suçlu ve en güçlü devlet olan ABD’ye komşu olmasına rağmen, tüm yanlışlarına ve kendilerine karşı girişilen saldırılara rağmen bunca yıldır dayanmasını, liderlerinin aldığı “devrimci” tedbirlere borçlu olduğunu söylüyor. Karamsar olmadığını, ancak ABD’nin Venezüella’da “ajan” olmayan bir hükümetin varlığını asla kabullenmeyeceğini, devrim öncesi o berbat duruma yendien dönülmemesi için tedbirlerin âcilen ve ciddiyetle alınması gerektiğini belirtiyor.)

Bu arada, Fransa’yla ilgili olarak da birkaç şey söylemek isterim. Fransa’da bir hükümet değişikliği gerçekleşti ama aslında çok da bir değişiklik olmadı.

(Carlos, eski başbakan Jean-Marc Ayrault’un görevini Manuel Valls’e devrettiğini, fakat bunun hiç de âdilce olmadığını söylüyor. Eski başbakanın en azından bir “Fransız” olduğunu, evli ve çocuklu bir aile babası olduğunu, pek dindar olmasa da halkın çoğunluğu gibi katolik olan bir sosyal demokrat olduğunu, üstelik yolsuzluğa falan karışmamış, orta sınıftan gelen bir insan olduğunu söylüyor. Yerine getirilen ismin ise, yabancı kökenli olduğunu, Franco zamanında İspanya’da doğmuş biri olduğunu, gençken Fransa’ya geldiğini vurguluyor. Sonra da “hür mason” olduğunun altını çiziyor. Hür masonluğun ille de kötülük getirdiğine dair peşin bir fikrin yanlış olduğunu, 300 yıl kadar önce İngiltere’de ortaya çıkmalarından sonra, “demokratik” anlamda dünyaya çok şey kazandırdıklarını söylüyor. Ancak sonraları içlerine siyonistlerin sızdığını, masonluğa atfedilen kötülüklerin kaynağının da bu ve benzeri sızmalar olduğunu vurguluyor. Manuel Valls’in, çoğu yahudi kökenli hür masonların bağlı olduğu “Grand Orient” mason locasına bağlı olduğunu ifâde ediyor. Bunların diğer siyonistlerle içiçe ve beraber çalıştıklarını, kollarını “Havas” adlı dünyaca meşhur reklâm ve danışmanlık şirketi aracılığıyla Venezüella devlet başkanına “danışmanlık” yapacak kadar uzaklara uzatabildiklerini söylüyor. Yetmiyormuş gibi, yeni Fransa Başbakanı işte bu Manuel Valls’in karısı, meşhur kemancı Anne Gravoin’in de, ateşli siyonizm ve İsrail taraftarı bir siyonist olduğunu hatırlatıyor. Manuel Valls’in kökeninin dayandığı İspanya’daki bölgenin, Engizisyon korkusuyla 500 yıl önce güya yahudilikten katolikliğe “dönen” ama o günden bugüne hep yahudi kalanlarla meşhur olduğunu özellikle vurguluyor. Hem Havas’ta hem hükümette üslenmiş diğer siyonistler Stephan Fuchs ve Pierre Moscovici gibi isimlerle birlikte, siyaset ve finans dünyasını kontrol ettiklerini söylüyor. Bu çerçevede, masonluk, siyonizm, dönmelik ve Fransız siyaseti üzerine teferruatlı bilgiler ve örnekler veriyor.)

Kumandan Mirzabeyoğlu’na çok selâm söyleyin. İnşallah bir dahaki sefer beni hür olarak burada veya Venezüella’da görmeye gelirsiniz.

Allahü Ekber.

      Baran Dergisi 378. Sayı

5 Nisan 2014