Esselâmü aleyküm.

Nasılsınız?

(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, Carlos’a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.)

İyiyim; dün bugün hava sıcaktı burada, değişiyor bazen, ama şimdi iyi. 

(Av. Yılmaz, İstanbul’da havanın yağmurlu olduğunu söylüyor.)

Yeri gelmişken, herhangi bir haber var mı Türkiye’den? Kumandan Mirzabeyoğlu ile ilgili bir gelişme?

(Av. Yılmaz, yeni bir gelişme olmadığını, fakat mahkemenin Kumandan Salih Mirzabeyoğlu hakkında vereceği “yeniden yargılama” kararının “gelecek hafta” alınmasını ümid ettiğini söylüyor.)

İnşallah.

Bana soracağınız herhangi bir soru var mı peki?

(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını söylüyor Carlos’a.)

Tamamdır.

Hakkında konuşulacak çok mevzu var gerçi, ancak Ukrayna’nın Donetsk bölgesinde yerden atılan bir roketle düşürülen uçakla ilgili olarak konuşmak istiyorum bugün. (Ukrayna’nın doğusunda, Rusya yanlıları tarafından kontrol edilen bölge üzerinde 17 Temmuz 2014 günü düşürülen ve içindeki 300 kadar yolcu ve mürettebattan kurtulan olmayan Malezya Havayolları’na âit yolcu uçağını kastediyor Carlos).

Bu saldırının ardında kimin olduğuna dair üç ihtimal öne sürülebilir mantıkî olarak:

İlk olarak; NATO yanlısı Ukrayna hükümetine bağlı güçlerin bir roket fırlattığı ve bu uçağı düşürdüğü söylenebilir. Fakat böyle yapmalarına da bir sebeb yok.  Zira isyancıların herhangi bir uçağı olmadığına göre, Ukrayna hükümet güçlerinin bir uçağa roket fırlatmasını gerektirecek bir durum da yok demektir. O hâlde, saldırının sorumlusu Ukrayna hükümeti olamaz.

İkinci olarak; Rusya’nın bu saldırıyı gerçekleştirdiği iddia edilebilir. Ne var ki, Rusların da o uçağın “sivil” bir uçak olduğunu tesbit edecek her türlü imkânı mevcut olduğu gibi, “sivil” bir uçağı düşürmekle elde edecekleri bir çıkarları da yok. Demek ki, Rusya da olamaz.

Üçüncü ve son bir ihtimâl kalıyor öyleyse geriye ve o da Ukrayna hükümetine karşı savaş veren, iyi eğitilmemiş, iyi bilgilendirilmemiş, yalnızca radarda bir uçak görüp “bakın, bir düşman uçağı!” diyerek sözkonusu uçağı vuran isyancılar!..

Hattâ Moskova’daki bir haber ajansı, isyancıların bir sorumlusu tarafından yapılan “Ukrayna ordusuna ait bir nakliye uçağını düşürdük!” şeklindeki açıklamayı duyurmuştu ilk ânda. Bu yanlış bir haberdi tabiî. (Ukrayna’nın doğusunda bağımsızlık ilan ederek Donetsk Halk Cumhuriyeti’ni kurduklarını ilan eden isyancıların "Savunma Bakanı" olarak atadığı Igor Strelkov’un, Rus Facebook’u olarak bilinen VK sitesine, uçağın düştüğü saatlerde “Ukrayna’ya ait bir Antonov-26 düşürdük” diye yazdığı ortaya çıkmış, bu da basına yansımıştı; Carlos bundan bahsediyor ve gülüyor.)

Kuşkusuz bir dördüncü ihtimâl daha var ama bu da “komplo teorisi”ne girer ve pek muhtemel de gözükmüyor zaten. Şöyle ki, bu saldırının Rusya’yı hâdisenin içine çekmek için kasden yapıldığı iddia ediliyor. Durum bu değil elbette. Hâdise, Ukrayna’daki isyancıların büyük bir hatasıdır ve bu insanların profesyonellikten ne kadar uzak olduğunu, bu durumun da nasıl bir karmaşa doğurduğunu isbatlamaktadır.

Diğer taraftan, sözkonusu isyancıların, kendilerini savunmaya ve ülkelerinin ABD emperyalizmine peşkeş çekilmesine, siyonist yanlısı NATO örgütüne katılmasına karşı çıkmaya hakları olduğuna da inanıyorum. Yalnız, bu söylediğim, birtakım hıristiyan ortodoks fanatiklerden, stalinistlerden, eski KGB ajanlarından, hattâ basit çiftçilerden falan oluşan böyle bir isyancı topluluğun böyle trajedilere yol açmasına, böyle aptalca yanlışlar yapmasına rıza gösterdiğim anlamına da gelmiyor. Bu sadece bir suç değil, çok da aptalca bir suç aynı zamanda.

Bu arada, öyle “komplo teorileri”ne prim vermem ve anlattıklarımın da böyle görülmesini istemem ancak, yine bu hâdiseyle ilgili olarak dile getirmek istediğim bir başka mesele:

Düşürülen uçak, Malezya isimli ülkenin havayollarına ait. Malezya hakkında bugüne dek fazla konuşmadık ama bulunduğu Güneydoğu Asya bölgesinde önemli stratejik rol oynayan bir ülkedir. Tabiî kaynaklar bakımından o kadar zengin olmamasına rağmen, oldukça yüksek bir hayat standardı yakalamıştır. Aynı şekilde, komşusu olan ülkelerden de düşük maaşlar karşılığı çalışmaya gelen çok sayıda işçi çeker. Malezya nüfusunun çoğunluğu Sünnî müslümandır, ancak oraya İngiliz sömürgecileri tarafından getirtilmiş olan büyükçe bir Çinli ve daha az oranda da Hindli azınlığa sahibtir.

Bu vesileyle bir not olarak; 1950’lerde, yâni bağımsızlığını henüz yeni kazanacağı demlerde, Çinlilerden oluşan Malezyalı komünistler bir isyan başlatmıştır Malezya hükümetine karşı. Ne var ki, İngiliz ordusu onları mağlubiyete uğratmış, gerillalar teslim olmadıkları için de büyük katliamlarla karşı karşıya kalmışlardır. Ancak bir bölümü hayatta kalmıştır ki, onlar da ülkenin kuzeyindeki sık ormanlık bölgeye kaçanlardır çoğunlukla.

Bunun uçak meselesiyle ne alâkası var derseniz, sadece meseleyi en başından itibaren ele almak istedim.

(Carlos, sırasıyla, şunları anlatıyor: 

Malezya’nın hem ihtilaflı adalar dolayısıyla Endonezya’yla hem de müslüman azınlıktan dolayı Tayland’la problemlerinin olduğunu, Tayland’la ilgili problemlerin ise işte bu müslüman azınlığın yaşadığı bölgelerin Amerikalıların oynadığı rol ve İngilizlerin aldığı kararla Tayland’a bırakılmasından kaynaklandığını söylüyor; bu yüzden, Malezya’nın kuzeyinde kalan Tayland’ın o bölgelerinde bugün “terör” hâdiselerinin yaşandığını, berbat bir durumun hüküm sürdüğünü vurguluyor... 

Malezya’nın devrimci olmasalar bile “bağımsızlıkçı” müslüman liderler tarafından idare edildiğini ve ülkede yıllardır şeriat kanunlarının uygulandığını ifâde ediyor... 

Malezya gibi petrolü olmayan küçük bir ülkenin bugün askerî olmasa da ekonomik bakımdan bir bölge gücü olduğunun; hernekadar Malezya güvenlik servisleri ABD ve NATO’yla işbirliği yapıp bazı mücahidleri yakalasa bile, sonuçta bu ülkenin “politik” olarak müslüman dünya tarafında yer aldığının, özellikle müslüman nüfusunun hassasiyetlerinin çok güzel ve sahici olduğunun altını çiziyor... 

Ancak birkaç ay önce -8 Mart 2014’te- Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’dan Çin’in başkenti Pekin’e gitmek üzere havalanan Malezya Havayolları’na ait bir uçağın bir müddet sonra esrarengiz bir biçimde kaybolduğuna ve aylar süren titiz aramalara –özellikle Çin Deniz Kuvvetlerinin araştırma gemileri göndererek arama desteği vermesine- ve tüm dünyada yapılan teknik araştırmalara rağmen, kayıb Malezya uçağının akıbetinin hâlâ öğrenilemediğine dikkat çekiyor... 

Malezya’nın imkânları bu uçağın düşmüş mü yoksa bir yere inmiş mi olduğunu veya bunlardan biri olduysa nerede gerçekleştiğini bilmeye yeterli olmasa dahi, büyük devletlerde bu imkânların bulunduğunu vurgulayarak, nasıl olup da havacılık tarihinde hiç görülmemiş böyle bir kayıb hâdisesinin Malezya Havayolları’nın başına geldiğini sorguluyor... 

Malezya Havayolları’nın bugün çok büyük, modern, prestijli ve kârlı bir havayolu şirketi olduğunu; diğer Batılı ülke havayolları ve özellikle Batı emperyalizminin ve NATO’nun bölgedeki uşağı Avustralya Havayolları zor durumdayken, Malezya Havayolları’nın bu gelişmesine devam ettiğini vurgulayarak, bu “uçak kaybolması” hâdisesinin kendisine hiç de “normal” görünmediğini ifâde ediyor... 

Malezya gibi petrolü olmayan ve İslâmî geleneklerine son derece saygılı müslüman bir ülkenin ekonomik olarak gelişmesinin, sanayileşmesinin ve turistik bir cazibe merkezi hâline gelmesinin, aynı şekilde Malezya Havayolları gibi müslüman bir havayolu şirketinin –diğerleri zarar ederken- böyle büyümesinin bazılarını çok rahatsız ettiğini ve hem Malezya’nın hem de Malezya Havayolları’nın yükselişini bu yüzden sabote etmek isteyebileceklerini vurguluyor... 

Ukrayna’nın doğusu bir “savaş bölgesi” olmasına ve diğer çoğu havayolları bu bölgenin kuzeyinden veya güneyinden geçecek şekilde bir uçuş rotası takib ederken, Malezya uçağının ne demeye o bölge üzerinden geçtiğinin, kimlerin bu uçuş rotasını tâyin ettiğinin bilhassa araştırılması gerektiğini, böyle bir rotanın çok çok tuhaf olduğunu belirtiyor...)

Her ne olursa olsun, hakikat ortaya çıkacaktır ve bu yalnızca bir zaman meselesidir.

Allahü Ekber.

Baran Dergisi 393. Sayı...

19 Temmuz 2014