Esselâmü Aleyküm.

Sizi bu kadar geç aradığım için kusura bakmayın, daha önce arayamadım; müsait misiniz?

(Av. Güven Yımaz, müsait olduğunu, Carlos’un geç aramasının mesele teşkil etmediğini söylüyor.)

Bana soracağınız herhangi bir soru var mı?

(Av. Yılmaz, belli bir sorusunun olmadığını, dilediği gibi konuşabileceğini söylüyor Carlos’a.)

Ne hakkında konuşalım; var mı bir teklifiniz? Birçok şey cereyan ediyor çünkü dünyada.

(Av. Yılmaz, Carlos şayet dilerse, Mısır’daki darbe mahkemesinin Müslüman Kardeşler taraftarlarına verdiği 529 idam cezası hakkında konuşabileceğini söylüyor Carlos’a ve “General Sisi bu idam cezalarını uygulayacak mı sizce?” diye soruyor.)

Hayır, hayır. Bence, sadece diğerlerini korkutma amaçlı bu verilen cezalar. Zaten bir temyiz süreci de olacaktır. Muhtemelen, tüm bu idam cezaları içinden, bazı eylemlerden sorumlu olanlara ait birkaçını uygulayacaklar, ama hepsini değil. Herkesi korkutmak içindir bunlar.

Neler oluyor o hâlde şimdi Mısır’da?

Mısır’da bugün olanlar, dünya tarihinde benzeri olmayan hâdiselerdir. Sadece tek bir yargılamada, sırf isyan etme suçunu işlediler diye 500 insana idam cezası vermek, görülmüş şey değil.

Evet, hem halk hareketi hem de askerî bir darbe yoluyla devrilen devlet başkanı Mursî’yi desteklemek üzere, Müslüman Kardeşler bağlıları tarafından bazı kanundışı gösteriler düzenlenmiştir. Bu gösterilerin mahkemesine de, kendine has özellikleri olan tanınmış bir askerî hâkim başkanlık etmiş, sözkonusu gösteriler sırasında tutuklananlardan 500’ünü işte o cezalara çarptırmıştır.

Davaya konu olan gösterilerde şiddet kullanılmış, bazı devlet görevlileri yakılmış, sivillerin yanısıra bazı polis memurları da öldürülmüştür. Böylece o toplu idam cezası ortaya çıkmıştır ki, iki gün gibi kısa bir sürede gerçekleştirilen tek bir yargılama sonucunda bu kadar çok idam ceza verilmesi, sanıyorum bir dünya rekorudur. Tamam, iştirak ettikleri hâdiseler suçtur, ama tek tek suçtaki iştirak payına bakılmaksızın hepsine böylesi toplu bir idam cezası verilmesi, dünya tarihinde benzerine rastlanayan bir olay.

Öyleyse, sadece iki şekilde açıklanabilir bu cezalar:

Birincisi, hâkim biraz kaçık bir adamdır, ki bu hâdise için az çok geçerli olduğu görülüyor.

İkincisi ise, benim baskın kanaatim de bu istikamette, ceza alan herkes temyize gittikten sonra, bu defa uzun bir yargılama olacak; çekilen filmler, fotoğraflar veya konuşan başka şâhitler yoluyla, artık hangi yolla olur bilemem, her bir sanığın kendisine düşen sorumluluk payı tesbit edilecek; sonuçta hepsi değil de o polislerin öldürülmesi gibi suçlara karışan küçük bir lider grubu yeniden idam cezası alacak ve bunlar infaz edilecektir büyük ihtimalle. Diğerleri ise uzun hapis cezaları alacak, hattâ az bir kısmı da küçük cezalara çarptırılacak ve yargılama sonunda zaten cezalarını yatmış oldukları için serbest bırakılacaktır belki de.

Şunun için söylüyorum: Mısırlılar, öyle çılgın falan değil, sağduyulu insanlardır. Mısır ordusu iyi bir ordu, Mısırlı subaylar da belli bir seviyede olan subaylardır. Türk yâni Osmanlı ve İngiliz geleneğinden gelirler.

Elbette bir kâhin değilim, orada tam olarak neler olup bittiğini bilmiyorum ve bu yüzden gelecekte neler olacağını da şimdiden söyleyemem size. Ancak tahminim o ki, bu toplu ceza hâdisesinin esas sebebi, insanları korkutmak istemeleridir.

Kaldı ki, gösterilere katılan Müslüman Kardeşler taraftarlarının çoğu, öyle gerçek profesyonel eylemciler de değil. Yalnızca isyana katılmış genç sempatizanlar bunlar. Ölüm cezasına çarptırılmak gibi riskleri bilmeyen insanlar. Böyle gösterilerin olduğu yerde, şiddet de olur çünkü.

Yine unutmamalıyız ki, Müslüman Kardeşler’in çıkardığı devlet başkanı, seçmenlerin dörtte birinin oyunu almıştır. Bu da büyük bir nüfus oranına karşılık gelir.

Bundan sonra yeniden gösteriler olur ve şiddet yeniden başlarsa, bu defa o göstericilerin çoğu, bu –belki de gerekli- şiddet dolayısıyla cezalandırılmaktan korkacak ve orayı terkedecektir. Geriye ise en radikal olanlar kalacaktır sadece. Bu da polis için, oraya gidip o kalanları etkisizleştirmeyi veya vurmayı kolaylaştıracaktır.

İşte bu apaçık absürd cezanın arkasındaki düşünce de bence bu. Bir muz cumhuriyetinden bahsetmiyoruz sonuçta. Böyle delice şeyler sadece oralarda olur çünkü. Bu karar, sözkonusu cezayı veren o kendine has özellikleri olan hâkimden kaynaklanmış bir inisiyatif olsa bile, durum değişmez.

Bahsettiğim hâkim hakkında bazı şeyler okudum basında. Son derece İslâm karşıtı bir kişi ve politik muhaliflere karşı da son derece sert. Dediğim gibi, şayet o hâkimin kendi inisiyatifi bile olsa; bu karar, iktidardaki ordu tarafından kullanılacak ve ülkede barışın tesisine yardımcı olacak bir şans olarak telâkki edilecektir.

Gösterileri tamamen engelleyebilmek mümkün değildir. Oraya gidip hayatını fedâ etmeye hazır az sayıda cesur insan daima varolacaktır. Bunlar, hürriyetlerini kazanmak ve askerî bir darbeyle gelmiş “illegal-kanundışı” gördükleri bir rejimi protesto etmek için, böylesi gösterilere daima katılacaklardır.

Burada problem, sözkonusu darbenin, oyların yalnızca dörtte birini almış da olsa “legal-kanunî” olarak seçilmiş bir devlet başkanına karşı gerçekleştirilmiş olmasıdır. Ülkenin legal devlet başkanıydı neticede. Buna rağmen, aynı devlet başkanına ve Müslüman Kardeşler hükümetine karşı düzenlenen protesto gösterilerine, tüm ülkede 10 milyon insan katılmıştır. Müslüman Kardeşler’in geçirdiği kanunlardan, iktidarı kötüye kullanmasından hoşlanmamıştır bu insanlar. Buysa, ordunun işine yaramıştır yalnızca.

Unutmayınız ki ordu, geçmişten bu yana -1952 devriminden bile önce- daima özel bir “çekirdek” olagelmiştir Mısır’da. Bir çeşit “elit”tir onlar. Bir bakıma kanunların üzerinde yahut kendilerine özel kanunlara tâbidirler. Yine, başlıca ekonomik güçtürler ülkede. Herkes gibi vergi vermezler meselâ. Sanayi tesislerinin ya sahibidirler veyahut da onları yönetirler. Ordu ne zaman bu imtiyazlarını kaybedeceğini görse, o zaman müdahale eder. Bu, kaçınılmazdır.

Her neyse, herşeyin en iyisini diliyorum. Bu kadar çok insan idam edilmeyecektir belki ama az sayıda da olsa bazıları –korkarım- idam edilecektir. Bunlar da, kanun önünde “masum” olmayanlardan olacak; insanların öldürüldüğü o eylemleri gerçekleştiren veya organize edenler olacaktır. Hemen her hafta gerçekleştirilen saldırılarda veya patlamalarda generaller bile öldürülmüştü ki, ordu bunu karşılıksız bırakmaz, sonucunu da takmaz. Şakası yoktur bu işin. “Terörizm” adı verilen şeydir neticede.

Subaylar, kışlaları içinde güçlüdür. İyi silâhlıdırlar. Eğer doğrudan onlara saldırılırsa bundan kaygı duyarlar sadece. Sokaklarda masum insanların öldürülmesi ise, çıkarınadır ordunun. Millete dönüp, “bakın, biz sizin için, demokrasi için, insan hakları için, Mısır halkının refahı için savaşıyoruz!” derler. Bu bakımdan, bana göre, tüm o saldırıları gerçekleştiren Müslüman Kardeşler veya İslâmcı eylemciler, iktidarı yeniden eline alan orduya bir iyilik yapmaktadırlar.

General Sisi, İngiliz argosunda “feminen erkek” anlamına gelen bir “sisi” değildir. Aksine, günde beş vakit namazını kılan, içki içmeyen, evli olup başka kadınlarla düşüp kalkmayan bir adamdır. Bu açıdan bakarsanız, “iyi bir müslüman”dır.

Korkarım, Mısır’daki bazı istihbarat servisleri, bu çeşit saldırılar düzenlemeleri için İslâmcı fanatik bazı küçük grubları manipüle ediyor, yönlendiriyor bile olabilirler. Bu tür saldırılar, ordunun iktidarı yeniden devralmasına yardımcı, bu bakımdan ordunun çıkarına olmaktadır çünkü. Yalnızca bu da değil, bu sayede ordu, “legal” olarak da iktidara gelme imkânı bulmaktadır. Şu ân için, bir darbenin sonucu olarak iktidardalar. Ne var ki bundan sonra, halk oyuyla geleceklerdir iktidara. Üstelik Müslüman Kardeşler gibi yüzde 25 oyla da değil, bundan çok daha fazla oyla oturacaklardır devlet başkanlığı makamına. Ordunun kışlasına dönmesini ve ülkeyi sivillerin yönetmesini diliyorum. Ne var ki görünen, askerî yönetimin bir şekilde devam edeceğidir.

Öyleyse, Sisi’nin ikinci bir Abdünnasır olmasını dileyelim. Bir yönüyle, tüm üçüncü dünya ülkelerine bir “örnek”ti çünkü Abdünnasır. Çocukluğumda Kahire Radyosu’nu dinlediğimiz günleri hatırlarım. İspanyolca yayın bile yapıyorlardı ve babam olsun, amcam olsun, küçük bir çocuk olarak ben olayım, heyecanla olan biteni dinlerdik; harikaydı bunlar.

Umudum o ki Mısır, “Bağlantısızlar Hareketi”nin kurucusu olarak, dünyada hakettiği yeri yeniden alsın, bu çerçevede yeniden örnek olsun, ülke içinde yaşayan tüm halklara da saygı göstersin.

Unutmayınız ki, Mısır’ın en eski vatandaşları olan, Mısır’da yaşayan en eski insanlar olan Kıptîlere karşı saldırılar gerçekleştiriliyordu. Zaten Mısırlıların çoğu da, bin yıldan fazla bir zaman önce İslâmı kabul etmiş Kıptîlerden oluşur. Tartışılmaz bir gerçektir bu. Şimdi müslümandırlar, bundan kimsenin kuşkusu yok, ama bin yıl önce onlar da Kıptîydi. Arab dili de dışarıdan gelmiştir oralara, -öyle nitelendirebilirsek- “İslâm Devrimi”yle birlikte doğudan gelmiştir. Çünkü “İslâm Devrimi”, daha önce sahib olmadıkları haklar vermiştir bu insanlara. Arablar İslâm vahyiyle birlikte Mısır’a geldiğinde, o zamanki Mısır rejimleri otoriterdi ve Arabların birlikte getirdiği İslâm kanunları, daha önce sahib olmadıkları haklar veriyordu Mısırlılara. Mısır halkının çoğu, bu yüzden kabul etmiştir İslâmı. Ancak diğer bir kısmı da, eski dininde, Hıristiyan inancında kalmaya devam etmiştir.

Kaldı ki, Kıptîlerin inandığı Hıristiyanlık, dünyada bugün çoğunluğu teşkil eden o meşhur Katolik, Ortodoks, Evanjelik Hıristiyanlıktan çok daha yakındır orijinal Hıristiyanlık inancına.

Benim, baskı gören azınlıklara karşı büyük bir sempatim var olagelmiştir daima; onların vatandaş olarak tüm haklarını kazanmalarını savunmuşumdur hep.

Evet, ordu mensubu subaylara karşı olduğu kadar, işte bu Kıptîlere karşı düzenlenen saldırıların da, belli servisler tarafından kolayca manipüle edildiğini düşünüyorum ben. Sözünü ettiğim servislerin ise ille de yurtdışı kaynaklı olması gerekmez.

Kuşkusuz, yabancı servisler de müdahale etmektedirler Mısır’a. Tonla para ve malzeme sevketmektedirler oraya. Silâh, Libya’dan gelmektedir meselâ. Ancak bunların yanısıra, dünyanın en iyi istihbarat servislerinden birine, Arab dünyasında ise en iyisine sahib olan Mısır da hesaba katılmalıdır. Kendi zamanım için konuşursam, yâni cezaevine girmeden önceki dönemde kendi tecrübem bakımından konuşursam, Mossad’tan bile daha güçlüydüler.

Sonuç olarak, ülkede karmaşa çıkarmaları için bu şekilde yönlendirilmektedir küçük grublar. Böylelikle Mısır halkı, büyük çoğunluğuyla gidip, ordunun cumhurbaşkanı adayı olan General –şimdi Mareşal- Sisi’ye oy verecektir ki, bu da asla şaşırtmaz beni.

Her ne olursa olsun, Mısır’da herkesin tüm haklarının tanınacağı bir dönemin gelmesini dileyelim. Müslüman Kardeşler’in de siyasî bir parti olarak kendisini temsil etme hakkına sahib olacağı bir dönem olmalıdır yine bu. Unutmamamız gereken bir şey var çünkü: Kendilerini sevelim yahut sevmeyelim, en esaslı, en büyük ve –Komünist Parti’den sonra- en eski siyasî parti, Müslüman Kardeşler’dir Mısır’da. -Komünist Parti 1922’de kurulmuştu, oysa Müslüman Kardeşler’in kuruluş tarihi 1928-.

Bu bakımdan, eğer herkesin haklarını ve ideolojisini açıkça savunmasına, bu çerçevede kendisini seçmenlere sunabileceği ve seçimlerde temsil edilebileceği –şu ânki seçimleri kasdetmiyorum, çünkü özel bir durum mevcut ve bu yüzden ilerisi için konuşuyorum asıl- bir siyasî platform oluşturmasına saygı göstermezseniz, Mısır halkının kaybedeceği anlamına gelir bu.

Duam o ki, seçimleri Sisi kazansın, ama ülkeyi de yeniden normal işler hâle getirsin ve tüm ideolojilerin barışçı biçimde kendisini halka sunmasına izin verilsin, yeni bir anayasa gelsin. Hattâ, şayet Mısır’ın İsrail’in bir parçası olmasını savunan siyonist Mısırlılar varsa, bırakın söylesinler. Neden olmasın?

Burada biraz mübalağa yapıyorum tabiî, fakat demokratik bir seçim sistemi çerçevesinde açıkça yapılan şeylere müsaade edilmelidir. Müslüman Kardeşler’in durumu ise, kuşkusuz o verdiğim, marjinal ve gülünç “siyonizm taraftarı Mısırlılar” örneği gibi değildir. Müslüman Kardeşler’in tüm siyasî hakları tanınmalı ve saygı gösterilmelidir kendilerine.

Öbür türlü, Mısır’ı, uzun upuzun bir terörizm, şiddet ve baskı dönemi beklemektedir. Maalesef, “baskı”nın olduğu yerde, kapağı ülke dışına atıp kendisini kurtarmayı bilen asıl sorumlular değil, daha az suçlu veya tamamen masum olanlar bunun bedelini öder genellikle.

Neyse...

Allah, Mısır halkını korusun. Allah, Mısır ordusunu korusun. Mısır bir gün yeniden bağımsız olsun ki, Arab ülkelerinin halklarının Filistin’i hürriyetine kavuşturmasına yardım etsin.

Allahü Ekber.


(Carlos, BARAN dergisinde yayınlanmak üzere yaptığı mûtad konuşması bittikten sonra da Av. Yılmaz ile konuşmaya devam ediyor ve şunları söylüyor:

Kumandan Mirzabeyoğlu’na en candan selâmlarımı söyleyin. İnşallah dışarıya çıkar kısa zaman sonra. Erdoğan’ın, öyle “normal” vatandaşları kasdetmiyorum, “aktivist” insanların çoğunu kendi safına çekmesinin tam sırasıdır; çıkarı bu noktadadır çünkü. Gerçekten!..

(Av. Yılmaz, “maalesef, tam 14 yıl önceki cezaevi isyanlarından dolayı, 30’dan fazla gönüldaşımız bugünlerde yeniden hapse girecek!” diyor Carlos’a.)

Biliyorum fakat çıkmak zorundalar. Bekleyelim görelim.

      Baran Dergisi 379. Sayı

12 Nisan 2014