1 Ağustos 1984 tarihi İBDA'nın son ve som halini alışıdır, yoksa Ku­mandan Mirzabeyoğlu "ilk ihtilalci ses" olan şanlı GÖLGE dergisiyle tâ 1975 yılında cemiyet meydanına atıl­mıştı. "Bütün Fikrin Gerekliliği-İktidar, Siyaset, Hareket" eseri de ilk defa GÖLGE dergisiyle yayımlanmıştı ve 1979 yılında AKINCI GÜÇ dergisiyle bir patlama yaşanmıştı.
Üstad, Müjdelerin Müjdesi yazı­sıyla tescil ediyordu Kumandan Mirzabeyoğlu'nu. Ve Üstadın "Işık" yazı­sı ve İdeolocya Örgüsü'ne ek olarak Akıncı Güç kadrosuna ithaf ettiği "İslâmı Yenilemek" yazısı.
Kumandan Mirzabeyoğlu, dünya­da İslâmcı aksiyon hareketleri içinde ilk ve tek olan "İdeolocya ve İhtilal" eserini de pratiğin içinde Akıncı Güç dergisi hareketiyle ortaya koyuyor ve aksiyon cephesini örgüleştiriyordu. Zaten eserin alt başlığı da "Kavganın İçinden..."
“İlk ihtilalci ses” veya "aksiyon cephesinin ilk ve tek eseri" derken mübalağa yaptığımız zannedilmesin. "Sevenin gözü kör olurmuş” hesabı öv­güler düzdüğümüz zannedilmesin. Se­bebini izah edeceğiz.
Türkiye'de sistemli İslâmcı hareketin başlatıcısı Ne­cip Fazıl'dır. Çünkü İslama muhatap anlayışı ve onun aşkını, vecdini, diya­lektiğini, estetiğini dost ve düşman kutuplarını işaretlendiren, hedeflendi­ren Necip Fazıl'dır. Bu tanımlamayı yapan da Büyük Doğu'nun yürütücüsü Salih Mirzabeyoğlu'dur.
İdeolocya planında Necip Fazıl'ın "nasıl" davası yanında “niçin” da­vasını cevaplandıran Salih Mirzabe­yoğlu, Necip Fazıl'dan farklı olarak aksiyon cephesini de örgüleştiren ve Necip Fazıl'ın muradı olan ihtilâl-inkılâbı gerçekleştiren-gerçekleştirmek isteyen kişidir. Necip Fazıl'ın muradı o olan adam.
"Doğru düşünce olmadan, doğru düşünce faaliyet olmaz" hakikati bi­lindiğine göre, fikirsiz hareket olama­yacağı da açıktır. Çağımızın meselele­rinin giriftliği ve geleneksel İslâm an­layışının yıkılmış olması, çağımızda sistem çapında İslâm'a Muhatap Anlayış’ı kurmayı zorunlu kılar. Hareket neye nisbetle yürüyecek? Bu sorunun cevaplanması için yukarıda söyledik­lerimiz zaruri. Anlamayanlar olsa da mevzu kendini dayatmaktadır ve şart­lar giriftleştikçe de dayatmaya devam edecektir. Hatada ısrar etmek doğruyu ispat etmez.
İBDA'nın Necip Fazıl'la bağlantısı malûm, Necip Fazıl'ın da Abdülhakim Arvasî Hazretleriyle bağlantısı. Onun için BD-İBDA tarihi 1919'la, esseyit Abdülhakim Arvasî Hazretleri'nin Anadolu'daki mücadeleye destek ver­mesiyle başlar. "Gayesine ermemiş sa­vaş bitmemiştir" diyerek bugün de, o günkü Batı işgalcilerinin bıraktıkları rejime, Batı ve Amerika'nın kültürel, siyasî, askerî ve iktisadî işgaline karşı sürer Anadolu'nun kurtuluşu ve İslâm'ın kurtuluşu için. "Bayrak Ana­dolu'da düşmüş, tekrar düştüğü yer­den kalkacaktır" inancıyla ve sabır ve çilesiyle, eylem ve zaferleriyle devam etmektedir bu soylu dava.
"1 Ağustos'ta ne oldu?" diye ara­maya gerek yok. Böyle bir şart yok, il­la bir şey olması gerekmiyor. Fakat Ağustos'un mânâları üzerinde durabi­liriz. Ağustos, zafer ve fetih ayı... Ağustos, su demek. Su ise yeryüzüne yayılıp döşenmek ve mehdilik misyo­nu demek! Ayrıca Ağustos ve 1 Ağustos birçok mânâlara yorumlanabilir. Asıl mevzu İBDA'nın misyonunu ve İBDA hareketini tanımaktır. İslâm'a Muhatap Anlayışı ve kendinden zuhu­ru tanımaktır; tanımaktan öte yaşa­maktır.
İBDA fikriyatı, devlet ve toplum idealidir, bunun aksiyonudur.
İBDA, hem ilim, hem hâldir... Kı­saca İBDA, çağımızda zarurî ilmihâlimizdir. İBDA Diyalektiği'nin vasfı budur. Bu arada İBDA'nın İslâm diya­lektiği demek olduğunu da ifade etmiş olalım.
İBDA, İslâm hikemiyatıdır da. Ba­tı tefekkürü ve İslâm tasavvufu kanat­ları arasında, birinciyi, ikincinin önünde hesaba çekerken, İslâm hikemiyatı binasını da kurmuştur.
İBDA, İslâm estetiğidir. Hattâ öy­le ki, estetik planı başa almış ve bu vasfı ile tezahür etmiştir. "Sanat ve Estetik Anlayış"ı kadro mensuplarının kuşanması gereken şartlardandır ve bu mesele "zapt ve fethedici"dir. Tel­kin davası, tahkikle birlikte.
İBDA, ahlâk davası getirmiştir.
İBDA, bir dünya görüşüdür.
İBDA, bir ekol, bir mekteptir; mensuplarına duygu, düşünce ve iradî faaliyetler için ölçüler vericidir. Aksi­yonun mevzuu ve mevzuun çözümü için.
İBDA, ilm-i ledündür.
İBDA, vehbî ilimdir. İlm-i ledün vasfından da anlaşıldığı gibi İBDA'nın vehbi vasfı esastır. İBDA, Rabbanî ilimdir. Üstadın mucize ça­pında tarih muhasebesi ve Kumandan'ın her mevzuu ve meseleyi tevhi­de bağlayıcı üstün diyalektiği. Bütün bunlar sadece çalışma ile olacak şeyler değil, boşuna kıskanılmamalı, Allah ver­gisi...
İBDA, benzersiz bir fikir, benzer­siz bir ilim, benzersiz bir usûl, benzer­siz bir dil ve diyalektiktir. Bundan dolayı İBDA’nın mukayese edilecek bir benzeri yoktur ve şablonlara, kategorilere sığmaz. Yepyeni bir dil olduğu için anlaşılması başta zordur. Fakat İBDA’nın dili vasfına göredir; üslubu da öyle, usûlü de öyle. Benzersiz vasfından dolayı bu böyle, “yeni nizam, yeni insan” davası gereği...
"İBDA, Allah ve Resûlü davasın­da, Doğru Yol-Kurtuluş Yolu'nun bir remzi ve alemi..." olduğuna göre ça­ğımızdaki sapık kolları, enseleyici ve tesirsiz hâle getiricidir.
İBDA'nın kelime mânâları da çok zengin. Benzersiz bir şey meydana getirmek. Sanatkârâne bir şey ortaya koymak. Bir yerden çıkmak...
Allah'ın isimlerinden "el-Bediî, el-Mübdî, el-Fettah" ile İBDA'nın yakın ilgisi, Kumandan Mirzabeyoğlu'nun Hz. Ömer mizacında oluşu, Üstad Ne­cip Fazıl'dan geçen "celal" sıfatını ta­şıması da üzerinde durulacak husus­lar.
İBDA'nın kelime mânâlarında bi­le, fikir, sanat ve aksiyon yönleri gö­rülür.
İBDA külliyatında da bu husus gö­rülüyor.
Neredeyse her kesimi satın aldılar, zihinleri bulandırdılar; ama teslim ol­mayan ve billur gibi parlayan İBDA hariç. Çünkü İBDA, Allah Resûlü da­vasının çağımızdaki sembolü ve bay­rağıdır. Solmaz renk, eskimez yenidir. Necip Fazıl'ın vaadi ve şahididir İB­DA.
Günümüzde İBDA ateşten gömlek olarak görülüyor, tıpkı İslâm'ın ilk de­virlerinde olduğu gibi. İBDA'nın lide­ri ve mensupları çeşitli işkencelerden geçerken, Ramazan'ın "kızgın güneşte yanmak" mânâsı çağrışım yapıyor bi­ze, bu yıl Ramazan ayı ve İBDA'nın kuruluşu üst üste gelmesinden dolayı.
Ateşi, yani Allah ve Resûl aşkını dışından seyretmek başka, içine girip yanmak başkadır. Onun için İBDA bir hâldir, gönlü dava aşkıyla tutuşan sa­mimilerin kılavuzudur.
İBDA ve İBDA yolu, çileli ve zevkli bir yoldur. Şunu da belirtelim ki Allah yolunda çileden kaçanlar tür­lü türlü dünya çileleri içinde boğulup giderler. Biri cennet yolu, diğeri cehennem yolu; oluklar çift, birinden nur akar, birinden kir...
Mevzuumuz İBDA, sadece İBDA'nın kuruluşundan ve misyonun­dan bahsediyoruz. Fakat akla gelebilir "İBDA-C nedir?" diye. "Meşhur" Taraf Dergisi'nin "İBDA-C nedir?" broşüründen özetlersek: İBDA-C, İBDA'nın dışın­da, hatası sevabı kendine ait İBDA- Cephelerinin faaliyetleridir. Herkes kendi usulünce mücadele eder ve ken­dinden zuhur gereği bu faaliyetlerin bir kısmı legal, bir kısmı illegal olabi­lir. Herkes kendi yaptığından mesul­dür. Legal veya illegal cephelerin fa­aliyetleri ise İBDA-C'nin yapısı icabı birbirinden bağımsızdır. Kendinden zuhur bunu gerektirir. Bilinen bu hu­susları bilinmeyenler için tekrar ettik. Demek ki "İBDA-C" zümre adıdır ve polis ve mahkemelerin yanlış bildiği gibi, illegal tanımlama değil, legal ol­sun, illegal olsun genel bir tanımlama­dır. Gerçi polis bunu çoktan öğrendi. Medya ise işine geldiği gibi davranı­yor.
Son olarak, siz sevgili okurların İBDA'nın kuruluşunu tebrik eder. Hep birlikte güzel günlerin inşâcısı olmayı temenni ederim.
 
AYLIK DERGİSİ 71. SAYI
AĞUSTOS 2010