Selamün Aleyküm.

Bu hafta 15 Temmuz 2016’da Türkiye’de yaşanan başarısız darbe teşebbüsünden bahsetmek istiyorum. Tayyip Erdoğan hâlâ iktidarda, rejim değişmemiş olsa bile Müslümanların çoğunlukta olduğu Türkiye’nin kendisini muhafaza ettiği bir devletle yola devam ediliyor.

Recep Tayyip Erdoğan hakkında yazılan makalelerle, yayınlanan haberlerle çok güçlü bir şekilde yürütülen kara propaganda, darbe teşebbüsünden önce olduğu gibi şimdi de devam ediyor. Entelektüel bir kişilik olan Bay Gülen, “görkemli devleti” ABD’nin çıkarları doğrultusunda Türkiye’de hükümeti devirmeyi ve iktidarı almayı amaçladı. Son derece garip bir geceydi, ordu kendi insanına saldırdı ve yüzlerce insan şehid oldu, binlercesi yaralandı. Bu gerçekten çok büyük bir oyundu.

Tabiî ki burada Erdoğan’ı da eleştirmemiz gerekiyor. Erdoğan, düşmanların provokasyon ve manipülasyonlarına layıkıyla karşılık veremedi. Tam anlamıyla oyunda bir aktör olabilecek etkileyici şeyler söyleyemedi; düşmanları tarafından müthiş saygı görürken ve dinlenirken bunu yapması gerekiyordu. Oyuna dâhil olamazsınız onlar tarafından kontrol edilirsiniz, Erdoğan düşmanları tarafından kontrol edildiği zaman ise bütün Müslümanlar kontrol edilir. Aksine Erdoğan, Gülenist hareketi kontrol altına alabilirdi, bunu yapamadı; onlar düşmanlar tarafından kontrol edildi. Eğer bu karmaşık dış ilişkilerde diplomatik ilişkileriniz iyi değilse ve tutarlı bir tavır sergileyemezseniz, Türkiye’yi bölgesel bir güç hâline de getiremezsiniz. Dolayısıyla bu arenada hata yapma lüksünüz yoktur.

Türkiye’nin komşularıyla olan bugünkü sınırları Britanya sömürgeciliği tarafından oluşturulmuştur. Bugün ise o misyonu Amerikan emperyalizmi üstlenmiştir. Bu sınırların geçerliliğine inanmıyorum. Uzun vadede tabiî sınırlar ortaya çıkacaktır. Irak ile Suriye, Suriye ile Ürdün arasındaki sınırların aynı şekilde devam edebilmesi politik sebeplere bağlı. Sınırların bu şekilde kalabilmesinde İsrail’in etkisini de unutmamak gerekir. Kemalist diktatörlüğün ardından, Türkiye’nin yeniden Müslümanlara dönmesi ve Müslümanların Türkiye’nin etrafında toplanmaya başlaması bu sınırları tehdit ediyor. Aslında Türkiye’de 1920’lerden beri devam eden mücadele de bunun mücadelesidir. Kumandan Mirzabeyoğlu gibi Kemalist diktatörlüğe karşı çıkan insanlar isyancı olarak gösterilmiştir. Amerika, esasında İslâm dâvâsı ile mücadele etmektedir. Allah sömürgecilerin oluşturduğu bu ahvalin ortadan kaldırılmasında bize yardımcı olsun.

15 Temmuz’a dönersek, Erdoğan’ın bu tehlikeden kurtulabilmesini halk sağladı. Bütün Türk halkı o gece sokaklardaydı. Sadece Müslümanlar değil, hepsi dışarıdaydı; gerçek Kemalistlerin de dışarıda olduğunu düşünüyorum, satılmışlardan bahsetmiyorum. Bazı muhalefet partileri, halkın haklarını korumak için dışarıdaydı. Amerikan emperyalizminin harekete geçirdiği ajanlar Türk ordusunun ve siyasetinin içerisindeki ajanlar cezaevlerine gönderildi. Bu şartlar objektif bir gözle tahlil edilmelidir. Erdoğan, Mustafa Kemal gibi bütün gücü ele alabilmiş değildir. Erdoğan’ı severim, o harika bir lider, gerçek bir Müslüman; ama gerçek bu. Fakat yine bir gerçek var ki, Erdoğan, M. Kemal’den sonra Türkiye’nin en büyük lideridir. M. Kemal’in fikirlerini veya özel hayatını kastetmiyorum, sadece politik pozisyonundan bahsediyorum, kabul etmeliyiz ki bu devletin kurucusudur. Türkiye daha sonra bir Amerikan sömürgesine dönüşmüştür ve Erdoğan Mavi Marmara olayından, İsrail ile ilişkilerde gerekli tavrı ortaya koyarak ve olması gereken pozisyonu alarak Türkiye’de emperyalistlerin her dediğinin olmadığını yeniden gösterdi.

İsrail demişken, bu hafta İsrail askerlerinin mukaddes belde Kudüs’te Mescid-i Aksa’ya girmeleri ve Filistinlilerin işgalcilere saldırmalarının ardından Filistinliler şehid edildi. Onlar mukaddeslerine yapılan saldırılara karşı direnmeye devam ediyor. Bu direniş karşısında onların Fırat ve Dicle arasında hayalini kurdukları büyük devleti inşa edemeyeceklerini düşünüyorum. Musul ve diğer Müslüman şehirlerinin tarihlerini de bu amaç için yok ediyorlar. Skyes-Picot benzeri bir süreci işletiyorlar. Bunu durdurmak için Müslümanların tüm dünyada sözü geçebilecek güçlü bir devlete ihtiyacı var. İsrail’in bu bölgede yapmış olduğu her şey uluslararası hukuka aykırıdır. İki devletli çözüm, bir hikâyeden ibarettir ve Oslo sürecinde Mahmud Abbas yanlış yapmıştır.

Türkiye’ye dönersek; Erdoğan mücadeleye hız kesmeden devam etmelidir. Bunu yaparken, bu hassas dönemde çoğunluğun haklarını geri alırken, azınlıkların haklarına da saygı göstermelidir. Türkiye’yi tekrar kontrol altına almalarının tek yolu kalmıştır o da bir askerî müdahalede bulunmaktır; bunu da yapamazlar. Türkiye’nin ekonomik gelişimi mutlaka devam etmelidir. Türkiye’nin ekonomik olarak gelişip güçlenmesi, Müslümanların güçlenmesi anlamına gelecektir.

Allahü Ekber

15.07.2017

Tercüme: Faruk Hanedar

Baran Dergisi 549. Sayı