28 Şubat’la gerçekten hesaplaşmak için öncesi ve sonrasını da görmemiz lazım. Bilhassa İBDA’nın 1999’u “Kurtuluş Yılı” ilanı ve Metris merkez olmak üzere aksiyona geçişini, 28 Şubatçılara önemli bir darbe olarak görmek lazım. Süreklilik arzeden ve dışarıdan da destek bulan Metris isyanlarında bilhassa 5 Aralık 1999’da 200’den fazla askerin rehin alınması ve onlarcasının yaralanması tarihi süreçte belirleyici bir hadise idi. 28 Şubatçıların daha ileriye gitmesine mani olunduğu gibi onların tasfiye sürecine de girilmesine yol açtı. Daha sonraki bütün çırpınışları 28 Şubatçıların daha da batmasıyla sonuçlandı. Çünkü Kumandan Mirzabeyoğlu’nun 1999’daki tesbitiyle, “domuz alnından kurşunu yemiştir”.
2003-2004’lerdeki Ayışığı, Sarıkız ve Balyoz darbe planlarının başarısızlıklarını İBDA’nın 1999 hurucunun tesirinde aramak lazım. Amerika’nın 28 Şubat’ın devamı olan Ergenekonculara destek vermemesinin sebebini de İBDA’cılar karşısında tutunamamaları ve hiçbir halk desteği bulamamalarında aramak lazım.
Amerika, İBDA’nın aksiyonu karşısında taşeronunu değiştirmek zorunda kalmıştır. Köktenlaik Ulusalcı-Ergenekonculara oynamaktan vazgeçen ABD, Ilıman İslâm projesini ortaya atmış ve ona uygun ve halk desteği olan İslâmcı gruplara yönelmiştir. Fethullah Gülen ve AKP’yi de bu açıdan değerlendirmek lazım. Bilhassa Fetullah Gülen’in 28 Şubat’taki tavrına dikkat etmek lazım. Fethullah Gülen, 28 Şubatta Refah Partisine ve Erbakan Hocaya tavır almış ve devrilmesini desteklemiştir. AKP’de ABD mamulü olarak ve icazetli olarak kurulmuş fakat şimdi ortamın müsait olmasından dolayı bazı şeylerin hesabını sorar vaziyete gelmiştir. Fakat AKP’nin 28 Şubat’la hesaplaşması yüzeyseldir ve işin temeline inmek istememektedir. Çünkü 28 Şubat’la temelli hesaplaşmak rejimle hesaplaşmaya varır ve beslendiği ve iktidarı olduğu rejimle böyle bir hesaplaşmaya AKP girmek istemez, giremez.
Fakat İBDA’nın aksiyonu nasıl o gün 28 Şubatçıları tökezletmişse, bugün de onları ve onların zihniyetini takip ve tarassut altına almakta ve fener vazifesini ve istikamet çizgisini korumaktadır.
Tabîi bütün bunların bedeli olmuş dışarıda birçok eylem gerçekleştirilirken, Metris ve Bandırma Cezaevlerinde isyan ve direnişlerde şehidler verilmiş ve onlarca İBDA’cı, asker kurşunlarıyla yaralanmış ve can vermiştir. Nice gönüldaşlar da 15-20 yıldan idama kadar muhtelif cezalar almıştır.
1990 yılında Kumandan Mirzabeyoğlu’nun Nokta dergisindeki meşhur röportajı, “Şeriat için Silahlı Mücadele” başlığıyla verilişi. 1990 Ak-Doğuş dergisi. Akabinde Körfez Krizi ve Körfez Savaşı ve İBDA’nın Cuma gösterileri. İBDA-C Taraf dergisi ve süreklilik arzeden eylemlilikler 1990’lı yıllara damgasını vurmuştur. Batıcı hayat tarzına ve pislik yuvalarına peşpeşe yapılan akınlar, İslâm düşmanlarına anında verilen cevaplar. CHP’lilerin mecliste İBDA-C Taraf dergilerini İslâm ihtilalinin ayak sesleri olarak ilan etmeleri, şunlar bunlar. Ve 28 Şubat 1997’de meşru hükümete karşı zorla imzalatılan 28 Şubat kararları ve Refah yol hükümetinin yıkılışı… Hasan Mezarcı ve Müslüm Gündüz’ün de Metris İBDA-C koğuşuna gelişleri. 28 Şubatçı medyada “Topyekün Savaş” çığlıklarının atılışı. Askerin medyayı kontrol etmesi ve hakim ve savcılara brifingler verilişi. Sokaklarda sarıklı-şalvarlı avı başlatılması, Kuran Kurslarının basılışı, imam-hatiplerde türbanlı kız öğrencilerin üzerine uzun namlulu silahlarla polislerin gönderilişi. Ve 1999 yılında Kumandanın tüm yurtta isyanı başlatışı. “Nihaî darbe” vurulamasa bile domuzun alnından kurşunu yiyişi, ölümcül darbeyi alışı. 2002 yılında Kumandana idam cazası verilişi. Kumandanın Kartal Cezaevinde feda eylemine başvurmak zorunda kalışı. Telegram işkencesine karşı koyuşu ve eserlerini sıralayışı. Telegramcı emekli binbaşı İhsan Güven’in İBDA’cılar tarafından suikaste uğratılarak öldürülmesi.
Kısaca söylersek 28 Şubat 1997’nin öncesine baktığımızda ta 1990 lardan gelen hareketlilikten dolayı 28 Şubat’a İBDA’nın sebeb olduğunu söyleyebiliriz ve 28 Şubat 1997 sonrası hareketlere baktığımızda- 1999 Metris isyanları ve İBDA hareketinin altın yılı oluşu- 28 Şubatı akamete uğratanın da İBDA olduğunu söyleyebiliriz.
28 Şubat’a karşı direnişi ateşleyen 28 Şubat’ı nekahet dönemine sokan 1999 İBDA-Metris isyanlarıdır. Salih Mirzabeyoğlu İslâmın öncü Kumandanı olduğunu bu direnişiyle de göstermiş ve şu anda da istikamet çizgisini hiç bozmamıştır.
Milat olarak alınması gereken, 1999 yılı İBDA’nın “Ümmetin Kurtuluş Yılı” ilanı ve aksiyonudur. 1999, öncesi ve sonrasıyla irdelenmelidir. AKP’nin daha sonra neden iktidara taşındığı da bu sürece göre değerlendirilmelidir. Malcolm X’in şu sözünü de 1999 yılından nemalananlara  hatırlatmakta fayda var: “Sizin adam yerine konmanız bizim gibi aşırılar yüzündendir.”
İBDA-C eylemliliği olmasaydı, ulusalcılar aynen devam edecekti, onların tasfiyesine gerek kalmayacaktı. İBDA-C eylemliliği ve 99 hareketliliği olmasaydı, “muhafakazar-demokrat” kesimi iktidara taşımaya ihtiyaç duymayacaktı ABD. Celal Bayar’ın 1950 seçimleri için söylediği “barajın ardında su birikmişti” tesbiti buraya da denk gelir. Fakat İBDA, bütüne taliptir, ölüm gösterilip sıtmaya razı edilemez. Köktenlaik ulusalcılar gösterilip ılıman laikliğe yani muhafakazar-demokrat veya liberal-demokratlara razı olunamaz. Çünkü İslâm bütündür ve Allahın iktidarı kulla paylaşılamaz. Şeriat muvazayı kabul etmez. Çünkü Allahın yanına eş katmak şirktir. Pazarlıksız Allah ve Resûlü çizgisinin fikir ve aksiyonda tek temsilcisi de İBDA’dır. Salih Mirzabeyoğlu 1975’lerde ilk ihtilalci ses GÖLGE dergisinde ne dediyse bugün de aynısını demektedir:
Ne Uzlaşma, Ne Teslim, Ne Hiçlik!
Yalnız MUTLAK FİKİR’de birlik!
Antiemperyalist tavır da, tam bağımsızlık da, İslâmı pazarlıksız ve eklemesiz savunan BD-İBDA fikir ve aksiyonu saflarındadır.
99’dan herkes nasiplendi. Çünkü 1999, mücadele  tarihimizde küfre kafa tutuşun ve çıtayı İslâm inkılabına yükseltişin yılıdır. Öyle ki, İslâm inkılabına ramak kalmıştı. Müslümanların Cumhuriyet boyunca mücadele tarihlerinde daha önceki seviyelerinin en üstünü idi 1999. Kimi bu kazanımların yüzusuyu hürmetine iktidara geldi, kimi rahat etti. Ama İBDA Mimarı çilesini ve mücadelesini yürütmeye devam etti. İBDA Mimarına nisbetle de herkes çapını gördü. Gerçek aydın ve mücadele adamı tavrı pek az görünse de dava istikametindedir, çünkü İBDA var.
“Mirzabeyoğlu kimdir, İBDA hareketi nedir?” sualini de doğru cevaplandırmalıyız. Kumandan Mirzabeyoğlu için “mağdur” ve “mazlum” tanımlaması onu ifade etmez, Mirzabeyoğlu fikir, aksiyon ve sanat adamıdır, Mirzabeyoğlu devrimcidir; Üstadın davasını gerçekleştirmeye talip İslâm inkılapçısıdır Mirzabeyoğlu.  Hayatını bunun için ortaya koymuş ve çileli hayatı bunun için seçmiştir, bağlıları da bu ideal için Mirzabeyoğluna bağlanmıştır. Takım tutar gibi cemaatçilik ve grupçuluk değil, bir ideali iktidara taşımanın mücadelesidir İBDA hareketi…
Medya dünyasından şu çarpıcı ve bizce bilinçli benzeşmeyi de verelim: 1990’ların keskin Kemalistleri önünde en büyük engel İBDA-C Taraf dergisi ve İBDA’cı akıncılar idi. Ulusalcılara büyük darbe vurmasına rağmen defterlerini dürmek ise ismiyle, logosuyla, tarzıyla İBDA-C Taraf dergisini taklit eden ve 5-6 senedir çıkmakta olan Amerikancı ve liberal Taraf gazetesine nasip oldu. Yani bizim bitiremediğimiz işi onlar tamamlıyor ama bir batıl giderken başka bir batıl geliyor, Zaten Ulusalcı tasfiye olmuş Küreselci gelmiş, bizim için fark eden bir şey yok. İBDA ise Başyücelik modeli ve sistemiyle alternatif olmaya devam ediyor.
Şu hususu özellikle vurgulayalım: 1999’u atlayarak 28 Şubat anlaşılamaz. Çünkü herkes 1999 sürecinden nasiplendi. Öyle ki Dışişleri bakanı iken Abdullah Gül bir gönüldaşımıza 28 Şubat süreciyle ilgili şöyle demiştir: “En çok korktukları sizlersiniz (İBDA’cılar). Bunlar bir şeye dayanıyor yoksa bu kadar emin durmazlardı, diye düşünüyorlar hakkınızda. Gölcük’te alınan kararla, nokta hedefleri seçip 1 saat içinde 60.000 kişiyi, 1 hafta içinde 140.000 kişiyi imha etmeyi hedeflemiş, özel birlikler kurmuşlardı. Sizin (İBDA’cılar) tavrınızdan dolayı bir takım şeyleri göze alamadılar. Bu korkularından dolayı Mirzabeyoğlu’nun Metriste çöplerini bile karıştırıyorlardı.”
10 yıllık cezaevi hayatım bittikten sonra Aralık 2004’te Mahmud Efendinin çağırması üzerine ziyaretine gitmiştim. Benim şahsımda İBDA bağlılarını kastederek Mahmud Efendi şöyle demişti:
“Siz (İBDA’cılar) boşuna yatmadınız. Büyük ecir kazandınız. Sizden onlar (Kemalistler) çok korkuyor. Bundan da biz çok memnunuz. Sizler bizim koruyucularımızsınız. Biz de sizlerin duacılarınız.”
1999 yılında Kumandanın dediği şu söz ise o günden beri tazeliğini ve gerçekliğini muhafaza etmiş ve bugün ortaya dökülenlerden de bu gerçeklik ispatlanmıştır.
“Müslümanlar dik durun! Karşınızda leşler var.”
28 Şubat’la gerçekten ve temelli hesaplaşma ancak böyle olur. Mazlum edebiyatı yaparak olmaz. Çünkü hâkim davaya mahkum tavır yakışmaz. İslâm haktır, asıldır ve asildir, mahkumluğu kabul edemez. Necip Fazıl’ın, Gençliğe Hitabesindeki “dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik…” de ancak yürüyen Büyük Doğu olan İBDA saflarında gerçekleşebilir.
28 Şubat’la hesaplaşmak rejimle hesaplaşmaktır ve ancak BD-İBDA İslâma muhatap anlayışıyla  bu temellendirilebilir. Yoksa, birkaç sembolik cezalandırma olur ama Batıcı rejim yaşamaya devam eder. Müslümanın istediği bu değildir ve “Hakimiyet Hakkındır” düsturunun artık mahyalaşması vakti gelmiştir.
Surda açılan gedik artık çok büyüktür ve bizlere içeri girip sancağı dikmek kalmıştır. Allahın izniyle bu kutlu vazifeyi de kutlu insanlar yerine getirecektir.   



     Baran Dergisi, 268. Sayı