Adalet deyince herkesin aklına Dostoyevski’nin kahramanı “Raskolnikov” gelir mi bilmiyorum. Hayalimdeki tipiyle Raskolnikov, aslında adaleti temsil eden bir karakter olmamasına rağmen, nedense her defasında gözümün önüne gelir.

Oysa Raskolnikov bir çeşit anti-kahramandır. Suçludur ve suçunun azabıyla dünyayı kendine zindan etmiştir. Acaba zihnimde adalet ve Raskolnikov’u bütünleştiren saik bana bir oyun mu oynuyor?

Bir vesileyle elime geçen, Ömer Yalçınova’nın “Raskolnikov mu Bihruz Bey mi?” isimli kitabında, “Bütün Batı romanlarının diğer adı Suç ve Ceza’dır. Batı romanı, özellikle Suç ve Ceza’dan sonra, cinayetlerle dolu tarihinin üzerine yıktığı suçluluk duygusundan bir türlü kurtulamamıştır” notu gözüme çarptı.

Adaleti sağlamakla görevli kişiler, adaleti sağlayamadıklarında, yani bir nevi suç işlediklerinde, Raskolnikov gibi acı bir muhasebeye düşüyorlar mıdır? Suçluluk hissediyorlar mıdır?

Adaleti sağlamakla görevli kurumlar, 15 Temmuz gazilerini “yargıdan muaf” tutarken, 28 Şubat gazilerini 21 yıldır mahpus ederken, hukukun temel ilkelerini ayaklar altına aldıklarını fark ediyorlar mıdır?

Adalet, İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nu 28 Şubat darbecilerinin emriyle tutuklayıp, “örgüt liderliği” suçlamasıyla “idamına” karar verdiğinde mesela, 17 yıl onu hapsedip, türlü çeşit işkenceler uyguladığında mesela, kaldığı cezaevine operasyon düzenleyip, öldüresiye kurşunladığında mesela, aynı şekilde adaleti sağlamış mıydı? Yeniden yargılanıp, “pardon delil yokmuş hakkınızda serbestsiniz” dediğinde, adalet yerini bulmuş muydu?

Bakınız mahkeme sefahati nasıl oluyordu 28 Şubat Darbesi döneminde, İbda Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun savunmasından okuyalım:

«Ben “hiç kimseyle görüşmediğime, talimat vermediğime göre, nasıl örgüt başı oluyorum ki?” deyince, Bahri, 20 bin kişinin yargısız infazlarla gitmesine nisbetle hafif kalacak şu sözleri söyledi:
-“BİZ SANA KÖTÜLÜK YAPMAK İSTEMİYORUZ; İSTESEYDİK, EVİNİN BAHÇESİNE EROİN GÖMER, EROİN YAKALADIK, DERDİK... GEL SEN ŞUNU GÜZELLİKLE KABUL ET!”

Ve elbette polis Bahri’nin şu sözü:

-“Aslanım, Savcı senin kitablarını okuyacak değil. Buradan önüne ne giderse o...”»

Şimdi Adaleti sağlamakla görevli yetkililer, mahkemeler, savcılar, hâkimler, bürokratlar… Polisten önüne ne giderse onu kabul eden, o delil(!)lerle tutuklayıp hüküm veren 28 Şubat darbe mahkemelerinin, bu açık, bariz, hukuk dışı yargılamalarına ses çıkarmayacak mısınız?

Özellikle 28 Şubat darbesi davalarının, her kesimin “hukuksuz” olduğunda hemfikir olmasına rağmen, gündeme bir türlü alınmaması, mahkemelerin, artık neye güvenerek, hangi gerekçeyle olduğu bilinmez, “yeniden yargılama başvurularını” reddetmeleri ne demektir?

Bir 28 Şubat Firarisi
Sabahattin Arslan’dan bahsediyorum. 4 yıldır firariydi. 28 Şubat davalarının iptal edilmesi ve yeniden yargılanma yolunun açılmasını bekliyordu. Bu dört yılda 3 kitap yazdı “Firari”liğine dair. “Sıradışı Bir 28 Şubat Hikâyesi”, “Hayat Size Güzel” ve “Firari”…

15 Temmuz gecesinden itibaren Ankara sokaklarında, Genelkurmay’ın önünde, Beştepe’de mücadele eden, darbeci askerlerle burun buruna gelen, hasbelkader, Gönüldaşımız Halil Kantarcı gibi vurulup şehid düşmediğinden olsa gerek, Sebahattin Arslan, geçtiğimiz Cuma günü tutuklandı. Velev ki şehidimiz Halil yaşasaydı, 28 Şubat davaları onun da peşindeydi…

Oysa, 28 Şubat Darbesi’ne direnirken de, 15 Temmuz darbesine direnirken de, aynı ruh ve inançla direniyordu Sabahattin Arslan… Ne yazık ki 15 Temmuz direnişçileri kahraman, 28 Şubat direnişçileri terörist. Yakup Köse yazmıştı, “ölümüz şehid, dirimiz terörist” diye…

Sanıyorum metrodaymış. Tutuklanmadan birkaç gün önce Mazlum-der öncülüğünde gerçekleştirilen Bolu cezaevi önündeki “28 Şubat Mahkûmlarına Özgürlük” eylemine katılamadığına hayıflanıyordu.

Asıl üzücü olan, henüz hastaneden yeni çıkan oğlunun endişesi ve hamile eşinin tek başına ne yapacağının sıkıntısı gönlündeyken tutuklanması.

Önce Akademya Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Hayreddin Soykan’ı, şimdi de yazarı Sabahattin Arslan’ı 28 Şubat darbesinin ellerinden kurtaramadık.

Artık sözün bittiği yerde, ne yazsak, ne söylesek boş…

Raskolnikov mu? O hâlâ, bir anti-kahraman…


Baran Dergisi 580. Sayı