“Ormana nasıl seslenirsen, o şekilde susar” diyor Georg Simmel. 28 Şubat’la ilgili yaşanan hukuksuzluklarla ilgili yıllardır yaptığımız çağrıların, yayınların, eylemlerin, basın açıklamalarının tam anlamıyla bir aksi seda bulmamasını hülasa ediyor bu cümle…

Düşünün ülkemizde bir darbe oluyor, Darbeyi yapanlar yargılanıyor ve müebbet ceza alıyor, (her ne kadar adaletin şefkatli eli onları hapsetmeye kıyamayıp ev hapsine gönderse de), fakat aynı darbenin yargıladığı yüzlerce insanın davaları sorgusuz sualsiz yeniden ele alınamıyor. DGM’ler kapatılıyor, fakat kapatılan bu DGM’lerde yargılanan mağdurların hakkı aranmıyor. “Yeniden Yargılanma” yolu açılsa da, önüne bir sürü engel konularak, başvurular reddediliyor. 15 Temmuz darbe girişimine teşebbüs etmiş Fetö’nün yargıdaki, adliyedeki hakim ve savcıları tutuklanıyor fakat bu Fetöcü hakim ve savcıların verdiği kararların hiçbiri sorgulanmıyor. Burada bir çelişki yok mu? 

28 Şubat darbesinin hukuk ayağı bir türlü tam mânâsıyla ortaya koyulamıyor. Meselâ FETÖCÜ hakimler ve savcılar kimlerdi? Yargıtay üyeleri kimlerdi? Hangi davalara baktılar, nasıl kararlar verdiler, incelendi mi? Fetö ile mücadelenin en önemli ayağı olan “yargı”ya hiç mercek tutuldu mu? “28 Şubat döneminde baskı ile kararlar verdik” diyen Sedat Karagül’ün basına yansıyan sözlerini, halihazırdaki Savcı ve Hakimler dikkate alıp bununla ilgili bir çalışma yaptılar mı? Bununla ilgili bir gazeteci merakı olsun görebildik mi? Bu soruların hepsine HAYIR cevabı veriyoruz ne yazık ki…

Çok çarpıcı bir örnek, kusursuz bir kumpas örneği var önümüzde. Sami Erengül. Tasavvufla ilgili çalışmaları olan bir araştırmacı. Şu an Silivri cezaevinde tek kişilik bir hücrede, hukuksuz bir şekilde yargılanıp cezalandırıldığı davası sebebiyle yatıyor. 

İsmi kamuoyunda pek bilinmeyen gönüldaşımız, 28 Şubat sürecinin uzatmalı soğuk günlerinde, birkaç kilisenin taşlanması veya maddi hasara uğratılması sebebiyle, bu saldırılarla ilgili olarak tutuklananlar arasındadır. Gözaltında işkence ile alınan ifadesi dışında hiçbir kanıt yoktur dosyasında. İşkence deyince, kalıcı hasar bırakan feci bir işkenceye maruz kalmıştır. Anlatmaktan imtina edeceğimiz kadar. İşkence ile ifadesini alıp mahkemeye sunan polisler Fetöcüdür, Mehmet Karabörk’ün ekibidir. Bitti mi? Hayır.

Davanın savcısı Cihan Kansız Fetöcüdür. Mahkemenin bütün hakimleri Fetöcüdür. Yargıtay üyeleri Fetöcüdür. Mahkeme safahatında İstanbul Barosu’nun Sami Erengül ve arkadaşlarına atadığı avukat ise bilin bakalım kimdir? Papaz Brunson’un avukatı olan İsmail Cem Halavurt’tur. 5 yıl süren mahkemenin neticesinde sanıklara ceza yağar. Dosyada hiçbir delil, hiçbir fiziki kanıt yoktur. Ceza ise Müebbettir!

Baştan sona, polis safahatından mahkeme ve savunma safahatına hatta Yargıtay safahatına kadar kusursuz bir kumpasla mahkûm edilmiştir Sami Erengül. Hâlen Silivri cezaevinde, tek kişilik bir hücrede yatmaktadır. Üstelik Fetö’den yargılananlar yan koğuşundan-hücresinden teker teker tahliye edilirken…

Geçtiğimiz günlerde Sami Erengül davasının özelinde Türkiye Yazarlar Birliği’nde basın açıklaması yaptık. Bu açıklamalara Sami Erengül’ün davası gündeme alınana kadar da devam edeceğiz. Bir insanın hayatı nasıl karartılır, nasıl bir ânda cehenneme çevrilir, bu dava çarpıcı bir örnektir. Hâlihazırda cezaevinde olan yüzlerce 28 Şubat Darbesi mağduru, mazlumu ve kahramanının davaları da, Sami Erengül’ün davasına benzer davalardır. İçlerinde “kumpassız” dava yoktur. İktisatçı yazar Ali Acar’ın davası, yazar Sabahattin Arslan’ın davası, Editör Hayreddin Soykan’ın davası, din alimi Şahmerdan Sarı’nın, Hizbu’t Tahrir’in davaları, Sivas Olayları davaları, dosyalarında isnat edilen suçlarla ilgili bir delile ihtiyaç duyulmadan yüzlerce yıl ceza almışlardır.

Ve daha niceleri hukuksuz yargılamalar sebebiyle hâlâ cezaevindedir. Ve hiçbiri ajanlık veya hainlik suçlamasıyla yargılanmamıştır! Hiç şüphesiz 28 Şubat darbesinin mağdur ettiği bu insanların 22 yıldır bir türlü hakları iade edilmezken; toplumda bir yara olarak kanamaya devam ederken; Ajanlık faaliyetleri ve örgütsel faaliyetleri sebebi ile yargılananların ceza almalarına rağmen hemen salıverilmesi, ülkemizdeki hukukun “haklıdan” değil “güçlüden” yana olduğu kanısını oluşturmaktadır.

AK Parti Van Milletvekili Osman Nuri Gülaçar ve Abdulahat Arvas Meclis’te basın açıklaması yaptılar. Sayın Gülaçar çok önemli bir noktanın altını çizdi: 

- “28 Şubat süreci diye bir süreç yaşadık. Üzerimizden tanklarla, paletlerle geçen zihniyet, kötü bir zihniyetti. 28 Şubat'ta çok fazla mağdur insanımız var. Bugün bile cezaevlerinde bulunan, haklarını savunamamış, kendilerini ifade edememiş insanlarımız var. Eğer af gelecekse, bu mağdur insanlara olmalı…"  

Bu örneklerin çoğalması ve 28 Şubat Yargısı mağdurlarının yaşadığı bu yargı zulmüne karşı etkili ve yetkililerin bir an önce el atması, mağduriyetlerin giderilmesi gerekmektedir. “Geç gelen adalet, adalet değildir” denir de, 21 yıl yeterince geç değil mi?

Son sözümüz Şehit Kumandanımız Salih Mirzabeyoğlu’nun bize bir nevi “vasiyet” olan son açıklamasıdır:

“NİSYAN-I EBED: Ebedi unutmak… Bir Müslüman’ın Allah’a hesab vereceği günü unutması söz konusu olamaz. Cennetmekân Abdülhamîd Han’ın, Mabeyn Başkâtibi Tahsin Efendi’nin bir pusulayı vermeyi unutması ve durumu “Nisyan, nisyan efendim!” mazeretiyle bildirmesi üzerine bir sözü vardır: “İnsanlar, nisyanı mazeret diye kullanıyorlar, bilmezler ki en büyük suç, nisyandır!”… Bugün, 28 Şubat mağdurlarından bahsediliyor. O zihniyetin mahkûmları hâlâ zindanlarda yatan, o zihniyetin öncesinde ve sonrasında mazlumu, mağduru ve direnmiş olan kahramanları, onları unutmak hiç yakışmıyor! 28 Şubat balonunun patlatıldığı bugünde, sönmüş yangına tükürmeyle iş yapıyor gibi görünmek yerine, bu mazlum, mağdur ve kahramanların durumuna el atmak farzdır; bugünün muzafferlerini taçlandıracak bir iş de budur, onları bugünün de mahkûmu yapmamak… “Son 28 Şubat olsun!” diye kolları sıvayanlara, katılanlara ve katılacak olanlara, “Hatadan dönenlere altundan köprüler yapmak lâzım!” diyeceklerimize, sahici SELÂM olsun! AFRİN kahramanlarımıza da!”  

28 Şubat Darbesi’nin mağdur, mazlum, gazi ve kahramanlarına bir an önce yeniden yargılama yolunun sorgusuz sualsiz açılması, haklarının iade edilmesi gerekiyor. Çok geç olmadan…


Baran Dergisi 615. Sayı