Gazeteci Yazar Ufuk Coşkun, geçtiğimiz hafta neticelenen ve vicdan sahibi insanlar nazarında infiale sebep olarak 28 Şubat davasının neticesini Baran Dergisi okurları için değerlendirdi. 
 
28 Şubat davası neticelendi ve darbecilerin bazısı müebbet hapis cezası almasına rağmen yaş haddinden dolayı serbest bırakıldı, bazısı ise hiç ceza almadı. Bu durum kamuoyunda tepki çekti. Bu karar hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

Benim değerlendirmeme göre bu hadisenin iki vahim sonucu var.

Bunlardan birincisi, müebbet hapse mahkûm edildikten sonra yaş haddinden dolayı denetimli serbestlikle salıverilmeleri neticesinde vatandaş şunu sorar: FETÖ elebaşı Türkiye’ye getirilip de de Türk yargısı tarafından yargılanacak olursa, bu karar emsal teşkil eder mi? Netice itibariyle 28 Şubat bir darbedir ve darbecilerin yargılanması sonuna kadar desteklediğimiz bir şeydi. Bu şahıslar bunun bedelini ödemelidir ve bedel bu şekilde ödenmez. Dolayısıyla bu karar kamuoyu vicdanını yaralamıştır.

İkinci ve daha vahim olanı ise şu: 28 Şubat darbesini yapan darbeciler ceza alıyorsa, o darbecilerin içeri tıktığı mazlumlar niçin hâlâ cezaevlerindeler? Bu cesur ve mazlumların irtica bahane edilerek, sudan gerekçelerle, düzmece iddianamelerle atıldıkları cezaevinden hâlâ çıkarılmamaları birincisinden daha vahim. Artık gerekli hukukî düzenlemeler yapılmalı, bu insanlar hürriyetine kavuşmalı ve kamuoyunun vicdanı rahatlatılmalıdır.

Başka bir mesele daha var. 28 Şubat’ı sadece askerler mi yaptı?

28 Şubat’ı sadece askerler yapmadı. 28 Şubat’ın medya ve iş dünyasına dokunulmadı. Tüm darbelerin mutlaka bir propaganda aracı olarak medya ayağı olmuştur. 28 Şubat’ta ise medya çok feci bir şekilde darbeye ön ayak oldu. Aydın Doğan medyası 28 Şubat’ın aktörlerinden biriydi. Şimdi bu medya grubu devredildi. Aydın Doğan, medya işinden elini eteğini çektiğini söyleyerek ortalıkta dolaşabiliyor. Görünen o ki, darbecilerin medya ayağına hiçbir yaptırım olmayacak.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 28 Şubat darbesinin medya ayağının olduğunu ifade ederek, hukuk önünde hesap vermeleri gerektiğini belirtmişti.

Evet. Bu herkesçe ifade edilen bir şey. 28 Şubat’ta atılan manşetler hatırlansın, ne kadar tesirli oldukları ortada. Türkiye bir iki manşetle, anında kamuoyu oluşturulur vaziyetteydi. Zayıf bir ortam vardı. Şimdi aynı medya organları istedikleri algıyı üretemiyorlar. Lakin 28 Şubat sürecinde masum insanların canı, medya tarafından yakıldı. Çocukların hayatları zindan oldu, eğitimlerine darbe vurdular. Sadece gazetelerden bahsetmiyorum, dönemin televizyonlarında her gün imam-hatip öğrencileri hedefe konuluyordu. Bunların hesabı sorulmayacak mı, bedel ödemeyecekler mi? Eğer, adaletten bahsediyorsan bunların hesabının sorulması gerekiyor.

Keza iş dünyası da aynı şekilde. Sözde aydınlar ve stklar da göz ardı edilmeden hepsinden hesap sorulması gerekiyor.

Cezaevlerinde bulunan 28 Şubat mazlumlarının üzerinde hususiyetle durmamız gerekiyor. Onlar hem cezaevlerinde yıllardır mağdur ediliyorlar; hem de mağdur edildikleri gibi darbeci generallerin denetimli serbestlik şartıyla salıverilmesiyle tabir-i caizse bir işkenceye maruz kalıyor hissine kapılıyorlardır.

Çok bariz hukuksuzluklar var. Cezaevinde bulunan yazarlarımızdan Cemil Şahin ve Yavuz Arslan, geçtiğimiz haftalarda dergimize yazdıkları yazılarında bu hukuksuzluklardan bahsettiler. Karikatürist Yavuz Arslan, Fetö ile alâkalı çizdiği karikatür sebebiyle cezaevinde...

Onların hâlâ içeride olması, Türkiye’nin geldiği nokta itibariyle bakıldığında gerçekten trajik, başka bir yönüyle de ironik. Türkiye bir çok operasyon atlatan bir ülke, belli bir mesafe kat etti; ama bu mağduriyetlerin hâlâ giderilmemesi vicdanî olarak kabul edilebilir bir şey değil!

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Ben de teşekkür ediyorum.


Baran Dergisi 588. Sayı