Esselâmü Aleyküm.

Nasılsınız?

(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor, Carlos’a kendisinin nasıl olduğunu soruyor.)

Şöyle böyle… Geçen Perşembe [27 Ekim 2016] saat 16:00’da bir sıkıntı yaşadım… O gün, cezaevi güvenlik âmiri beni rahatsız etmek üzere geldi… Öyle çok sert olmaksızın, göğsüme birkaç kez vurdu… Çok sert değildi darbeleri ama zaten istediği de benim mukabele edip kendisine vurmamdı… Ondan önce de birkaç kez çeneme vurmuştu yine; fakat o darbeler de öyle sert değildi, sadece beni provoke etmekti mesele… Derken, yüzünü benim yüzümün dibine dayadı iyice ve normal bir insan reaksiyonu olarak kendisine tepki göstermemi bekledi benden… Fakat ben öyle yapmadım ve lisân-ı münasible şöyle hakaret ettim kendisine:

- “Sen bir uyuşturucu satıcısısın! Bu cezaevinde gerçekleşen uyuşturucu trafiğinin sorumlusu sensin! Bir suçlusun sen!”

Kaldı ki hakikati telaffuz ettim bu sözlerimle. İnanılmaz bir hâdise bu yaşadığım!..

Fakat, seninki korktu sonunda, çünkü benim için hazırladığı tuzağa düşmemiştim. Üstelik, başkaları da şâhid oldu hâdiseye: Biri kendisiyle gelen, diğeri zaten orada bulunan iki gardiyan ile beraber, dört de mahpus vardı hâdisenin gerçekleştiği yerde… İnanılmaz, inanılmaz!..

Bu yolla, beni çift büyüklükteki hücremden ve nihayet bu cezaevinden atmak istiyorlardı. Güvenlik âmirinin bizzat yanıma gelerek yaptığı bu provokasyon da işte bunun içindi. İğrenç tabiî!..
Neyse, bedelini ödeyecekler…

Bana soracağınız herhangi bir soru var mı?

(Av. Yılmaz, sorusu olmadığını, ancak şayet Carlos dilerse, ABD’de yaklaşan başkanlık seçimleri hakkında konuşabileceğini söylüyor. Önceki konuşmalarındaki tesbitlerine nazaran, bu seçimde Carlos’un Bayan Clinton’a karşı Donald Trump’ı tercih ettiğini kendisine hatırlatıyor; Carlos’a kimin seçimleri kazanacağını düşündüğünü soruyor.)

Tamamdır, bunun hakkında konuşacağım, ancak bundan önce, hatırlatmak istediğim bir şey var:

Birkaç gün evvel, önemli bir ABD generali, Musul’un etrafındaki köylerde –ki henüz Musul’a varmadılar, varma yolundalar; aylardır her gün vardıklarını söylüyorlar ama henüz varabilmiş değiller- 800’den fazla “İslâm Devleti teröristini” savaşıp öldürdüklerini ilân etti.

Ben de diyorum ki –söylediğime ve söyleme tarzıma çok dikkat edin!-, Musul’u teröristlerden ABD ordusu özgürleştirmelidir! Evet, Musul’a bizzat kendileri girmeli ve tüm Musul’u tahrib etme pahasına bile olsa Musul’u o teröristlerden kurtarmalıdırlar. Musul’a özgürlüğünü ABD ordusu bahşetmelidir kısacası! Musul’u özgürleştirdikten sonra, Musul içerisinde en az 800 bin terörist cesedi bulacaklarından da eminim!.. Söylediğim şeyi işittiniz, değil mi? En az 800 bin terörist cesedi bulacaklardır!.. Elbette bu o kadar kolay olmayacaktır; orası ayrı.

Peşmerge, Musul’a girmemekle çok iyi yapmaktadır. Öğretmenlerinden iyi tavsiyeler almaktadırlar zira. Peşmerge derken, “yeni peşmerge”yi kastediyorum; an’anevî ve tarihî peşmergeyi değil. İşte bu yeni peşmergenin öğretmenleri, İsrail özel kuvvetlerinden ve Mossad’tan danışmanlardır ki, bunlar da Musul’a girmemelerini, orada katliam yapmanın onların işi olmadığını söylemektedirler peşmergeye. İşte bu yüzden de peşmerge girmeyecektir Musul’a. İsrailliler iyi şeyler yapıyorlar bazen; amacı iyi olmayan iyi bazı şeyler…

Şimdi söyleyeceklerimi ise ciddi söylüyorum:

İnşallah Irak’ın güneyinden Musul’a gelecek Şiî milis güçleri arasında [Mukteda Sadr’a bağlı] direnişçi Bedir savaşçıları da olmaz. Saddam Hüseyin’in baskıcı rejimine muhalif olmalarına rağmen, ABD işgaline karşı savaşmıştır çünkü bu insanlar; ABD ve NATO’nun ajanı olarak çalışmayı kabul etmemişlerdir asla.

Bedir milisleri kesinlikle yaklaşmamalıdırlar Musul’a; tek bir direnişçi Şiî savaşçısı bile ölmemelidir Musul’da. Bırakalım, Musul’a orada katliam yapmak için ABD ve ajanları girsin sadece; İslâm ve Arab davasına, hattâ hıristiyanlara ihanet eden ajanlar girsin.

Musul’u işgal edip tahrib etmeleri yaklaşık bir senelerini alacaktır gerçi. Ondan sonra, dediğim gibi, orada en az 800 bin –hani öyle diyorlar ya!- “ölü terörist” bulacaklarından emin olabilirler. Yalnız, pek fazla “İslâm Devleti” savaşçısı bulamayacaklardır, o başka. (Carlos gülüyor.)

Evet, Musul’u ele geçirmelerinin bir sene veya daha fazla bir süre alacağını göreceğiz. Musul’daki direniş çok güçlü ve Musul’u işgal çok çok zor olacaktır zira. Musul’u tahrib etseler dahi şehri ele geçirmek o kadar kolay olmayacaktır onlar için, çünkü direniş tamamen yer üstünde değil, asıl yer altında organize etmiştir kendisini.

Hatırlatıyorum: Aptallardan başka hiç kimse saldırmayacaktır Musul’a! Arabları kastediyorum burada; yoksa İranlılar saldırmayacaktır zaten. Baas Irak’ıyla Şiî İran birbirlerinin düşmanı olmalarına rağmen, Musul’daki düşmanlarına bilfiil müdahale etmeyecektir İranlılar; uzaktan yapacaklardır ne yapacaklarsa.

Dolayısıyla, yalnızca ABD ve ajanları saldırmalıdır Musul’a. Buna yeltenecek başka herhangi biri ise, ya aptal yahud hem hain hem aptaldır.

Her neyse… Şimdi de ABD’deki başkanlık seçimlerine, seçim kampanyalarına bakalım biraz…

Seçimde yarışacak iki başkan adayı kaldı geriye; seçim esas olarak bu iki aday arasında geçecek. Başka adaylar da vardı gerçi ama adlarını bile unuttum, gerekli yüzdeye ulaşamadılar ve yarış dışı kaldılar çünkü.

Bu arada, son birkaç seçimdir herhangi bir komünist aday yok başkanlık seçimlerinde. Hâlbuki yüz yıldır -McCarthy dönemi dahil- seçimlerde bir komünist aday da çıkardı mutlaka.

Şu ân, eski başkan Bill Clinton’un karısı bulunuyor bir tarafta. Kocası başka birçok kadınla yattığı için, çok sayıda boynuzu olan bir kadın bu. Aslında güzel bir kadın ama anlaşılan o ki yeterince ateşli değil. Böyle olunca kocasını tatmin edemiyor; müslüman olmadığı için başka bir kadınla evlenemeyen kocası da bu yüzden diğer kadınların peşinde koşuyor.
İşte bu kadın, Arablara karşı, müslümanlara karşı, tüm dünyaya karşı işlenen savaş suçlarına -kendisinden önceki Amerikan başkanlarına nazaran- çok daha fazla karış
mış bir kadındır.
Yetmiyormuş gibi, Pakistan gizli servisi içerisindeki ajanlarla işbirliği içerisinde, İslâmcı büyük örnek lider Şehid Usame bin Ladin’in katledildiği suikastin ardında -öyle olmadığı hâlde- organizatör olarak kendisinin bulunduğunu iddia edebiliyor, böyle bir yalan söyleyebiliyor yine bu kadın. Oysa bu suikastin arkasında kimlerin olduğu gayet iyi biliniyor. Kadının yalan söylediğini isbatlayan bir fotoğraf da var zaten ve o resimde sözkonusu saldırıyı –bu kadınla beraber- ânı ânına izleyen Obama, bakanlar, yetkililer falan görünüyor. Ne var ki saldırıyı izleyen organizatör (!) Clinton’un şok içerisindeki hâli de yansıyor fotoğrafa! Bu kadının ahlâkî seviyesini, böylesine fütursuzca yalan söyleyebilmesinden de anlayabilirsiniz.

Şayet bu kadın ABD başkanı seçilirse, herkes için facia olacaktır. Büyük malî sistemle bağlantılıdır bu kadın; bu sistem adına çalışmaktadır, onları desteklemekte, onlar tarafından desteklenmektedir.

Diğer yanda ise, kendine has bir adam bulunmaktadır: Donald Trump. Tuhaf ve sürekli berbat şeyler konuşan bir adam. Irkçılık kokan, Arab karşıtı, müslüman karşıtı lâflar söyleyen bir adam. Herşeye rağmen, şunu söyleme cesaretini de gösteren bir adam: “Saddam Hüseyin’e saldırılıp kendisinin öldürülmesi bir suçtur!”. Ki, zamanın Suriye Savunma Bakanı General –şimdi Fransa’da sürgün bir mareşaldir- Mustafa Atlas’ın evinde ve onun nasıl gözyaşlarına boğulduğuna şâhid olan benim gibi, Bağdad’a Amerikan müdahalesinin başlama ânını tüm dünyaya gösteren CNN televizyon kanalını kuran kişi de zaten Trump’dır.

“Sistem”in arkasında olmadığı bir milyarder olarak bu adamın söylediği tüm o sözler ve yaptığı tüm o propaganda, Amerikan halkından oy almak içindir aslında. Seçilmek isteyen bir aday sonuçta. Kaldı ki, “müslümanların ABD’ye girmesine izin verilmemelidir” demesi de, daha önce de ifâde ettiğim gibi, ABD’nin 25 yıldan fazladır müslümanlara karşı savaşta olması, tüm dünyada müslümanlara saldırıp katliamlar yapması bakımından mantıklıdır.

Bu vesileyle, tarihin gördüğü en kötü savaş suçu, ne Almanlar ne de İngilizler tarafından işlenmiştir. Bu en kötü savaş suçunu, 1991-2003 arası Irak’ta bir milyondan fazla bebeğin ölü veya sakat doğmasına yol açan seyreltilmiş uranyumlu bombalar kullanan ABD’liler, NATO güçleri, yine bu bombaları kullanan Fransızlar işlemiştir!

Sözkonusu saldırılarda ölenlerin çoğu da Saddam taraftarı olmayan Şiîlerdi üstelik. Irak’a saldırdılar, çünkü müslümanların bağımsız bir lidere sahib olmasını istemiyorlardı. O dönem böyle bir bağımsız lider vardı ve o lider de –bazı politikalarına benim de taraftar olmadığım- Saddam Hüseyin’di. O bir müslümandı ve Filistin’in kurtuluşu için savaşıyordu. 1991’de İsrail’i bombalamayı bile başarmış bir insandı yine o. Hiçbir Arab ülkesinin yapamadığını yapmış, işte bu yüzden de katledilmişti. Kendisine Iraklı diyen ABD ajanı, emperyalistlerin ajanı hainler tarafından infaz edilmişti.

Yeri gelmişken, bir şey söyleyeceğim: Bu ajanların tümü, aileleriyle birlikte ortadan kaldırılmalıdır! Irak’ta uzun yıllar yaşamış; Iraklıları, aynı şekilde Sünnî veya Şiî aşiretleri iyi tanıyan bir insan olarak söylemem gerekirse, bu istikamette harekete geçmelidir hakiki Iraklılar. Ki, bizim katılmadığımız bir İslâm inancına sahib olsalar dahi, Iraklı Şiîlerin çoğu vatanseverdir ve ülkelerinin yabancı işgalinden kurtulmasını istemektedirler. Hainler için yapılmasını gerektiğini söylediğim noktaya da geleceklerdir.

Sözünü ettiğim vatansever Şiîler Musul’a girmemeli, onların yerine ABD ve ajanları gerçekleştirmelidirler bu işi. A, tabiî, unutmuşum, Irak Cumhuriyeti ordusu da kesinlikle ve kesinlikle girmelidir! İnşallah böyle olur.

Tekrar Trump’a dönersek; bu adamın söylediği şey doğrudur. ABD gibi müslümanlara savaş ilân etmiş, müslümanlarla fiilen savaşta olan ve çoğu sivil kaç müslümanın öldüğünü umursamayan bir ülkede gerçekten de müslümanların herhangi bir işi yoktur! Böyle bir ülke, ajanlarından başka hiçbir müslümanın ülkesine girişine müsaade etmeyecektir hâliyle.

Trump’ın ABD’ye güney sınırlarından kanun dışı biçimde giren göçmenler hakkında söylediklerinde de yadırganacak herhangi bir şey yoktur. Zira hiçbir ülke kendi topraklarına kanun dışı biçimde girilmesine izin vermez. “Meksika sınırına büyük bir duvar örmek” gürültüsü ise propaganda saçmalıklarından başka bir şey değil.

Sonuç olarak, “sistem”in desteği arkasında olmayan, güzel kızlardan ve ateşli kadınlardan hoşlanan Trump, aptal alt sınıftan ve hıristiyan köylülerden oy almak için böyle şeyler söyleyip duruyor. Çapkın bir adam ama zaten bunu da saklamıyor; en azından homoseksüel değil, kimseye tecavüz etmiyor, üstelik kadınlara iyi de para ödüyor. Başka ülkelerde çok hoş karşılanmayabilir elbette bunlar ama neticede ABD gibi bir ülke için konuşuyoruz.

Korkarım, Cumhuriyetçi liderlerin tamamı dahil “sistem”in tüm unsurları, kendisi yerine Demokratların adayı Hillary Clinton’a oy verecektir. Niçin peki?

Trump’ın müslümanlar veya diğerleri aleyhine söylediği propaganda amaçlı tuhaf şeylere aldanmayın, neyi niçin söylediğine bakın. Çünkü bu adam, ABD’yi şu ân içerisinde debelendiği ve yahudi veya protestan bankalarının soktuğu bataklıktan çıkaracaktır. Ne diyor Trump; “sadece ABD değil, müttefik ülkeler de ödesinler savaş ve işgal masraflarını!”. Öyle ya, her gün bilmem kaç milyon dolar harcanıyor yapılan bombardımanlara. Ne için, ne adına? ABD halkının çıkarı nedir burada? Elbette hiçbir çıkarı yoktur. Kore’de ne işi vardır yine ABD’nin; ve ABD halkının ne gibi bir çıkarı vardır bunda? Kuzey Kore’nin devlet başkanı da Trump gibi biraz abartarak konuşuyor ama tek istediği rahat bırakılmak aslında.

Bu bakımdan, bence Donald Trump bir vatanseverdir ve tek istediği, ABD’nin başka toprakları işgalden vazgeçerek tekrar kendi topraklarına dönmesi, dışarıda kendisini ilgilendirmeyen şeylere burnunu sokmaması, dışarıdaki problemleri oralarda yaşayan insanların bizzat kendilerinin çözmesidir artık.

Böyle olunca, Mekke’de İsrailli güvenlik şirketlerin sorumluluğu altında gerçekleştirilen ve binlerce müslümanın hayatını kaybettiği hac facialarından sorumlu Suudî münafıklar, Trump’ı değil, Hillary Clinton’u destekliyorlar meselâ.

Dua edelim de ABD seçmeni, o korkunç, suçlu, yalancı kadını; emperyalistlerin adayı olan kadını seçmesin. Umalım da tüm o aşırı konuşmalarına rağmen, kendisinin de arzuladığı şekilde, hem sağdan hem soldan, aynı şekilde köylerden falan oy alsın da Trump kazansın. Fakat ister sağdan ister soldan tüm bir “ABD sistemi” kendisine karşı olduğu için, çok zor olacaktır bu.
Neticede, madem ki tüm bu “sistem” Trump’a karşıdır, demek ki iyi bir insan olmalıdır kendisi.

Bitirmeden önce; Kumandan Mirzabeyoğlu nasıl?

(Av. Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor.)

Allah yâr ve yardımcısı olsun.

Ve Musul… Tarihî bir savaş yaşanacaktır orada; gerçekten tarihî bir savaş. Fakat nihayetinde, İslâma ihanet edenler ve onların yahudi veya hıristiyan patronları, bir sene veya daha uzun bir sürede Musul’u tahrib etseler bile, bu onlar için bir zafer olmayacak, çünkü büyük bir bedel ödeyeceklerdir bu süreçte. Sadece Musul’da, sadece Irak’ta, Suriye’de veya Türkiye’de değil, dünyanın her köşesinde!..

Allahü Ekber.
 
30 Ekim 2016