Geçtiğimiz hafta (18 Ekim) başta Eric Clapton, Jimi Handrix gibi büyük müzisyenlere ilham veren Kaliforniyalı “rock’n’roll”cu Chuck Berry’nin doğum günüydü.

17 Ekim’de ise ABD’nin ilk başkanının adını taşıyan başkent Washington’da Kadınlar Yürüyüşü düzenlendi. Kendilerinin “muhafazakâr” olduğunu ifade eden kadınlar, Yargıç Amy Coney Barret’e “I Am With Her” (onunlayım) sloganıyla destek çıktı. Barret, ABD Başkanı Donald Trump’ın Yüksek Mahkeme yargıçlığına aday gösterildi. Bağımsız Kadın Forumu’nun organize ettiği gösteriye katılan kadınlar, Barret’i ve onun şahsında Trump’ı destekledi.

Kadınlar Yürüyüşü, Washington ile sınırlı kalmadı, ülkenin muhtelif yerlerinde de Trump ve Barret karşıtı sesler çıktı elbette. 3 Kasım Salı ABD’nin elli dokuzuncu başkanlık seçimi yapılacak. Cumhuriyetçi Parti’nin adayı mevcut başkan Trump, Demokrat Parti’ninki ise Joe Biden.

George Floyd ve John Neville boğularak, Dijon Kizzee ile Breanna Taylor ise kurşunlanarak öldürüldü. Hepsi de siyahî. Cinayetlerin peşinden eyalet ve şehirlerde protestolar düzenlenmişti. Bir de Teksas eyaletinin Galveston kasabasında bir siyahînin 2019’da atlı polisler tarafından sürüklenerek gözaltına alındığı görüntüleri paylaşıldı. Mağdur Donald Denny “köle gibi hissettiğini” söyleyerek bir milyon dolarlık dava açtı. Öte yandan Kovid-19’un merkez üslerinden biri hâline gelen ABD’de işsizlik de hat safhaya ulaşmış vaziyette. Eh, virüs ırk-renk tanımıyor. Başkan Trump da virüse yakalanmıştı, yeni taburcu oldu.

Peki Chuck Berry’nin bunlarla alâkası nedir?.. Bunu söylemeden önce madem ABD’de kadınlar yürümüş. Biz de bu vesileyle bir kadından bahsedelim.

Ella Baker

Ella Baker (d. 1903 ö. 1986) yarım asır insan hakları savunuculuğu yapmış Virginia doğumlu bir kadın. Bir kız kardeşi bir de ağabeyi vardı. Babası ise, buharlı bir gemi hattında çalıştığı için çoğunlukla ailesinden uzaktaydı. Annesi de fazladan para kazanabilmek için bir pansiyoner işletiyordu. Beyaz faşist bir grup 1910’da Norfolk’taki tersaneye saldırınca siyahî Baker, aileyi Kuzey Karolina’ya götürmeye karar verdi. Küçük Ella henüz yedi yaşında...

Bu evrede aile tesirinden uzak, tabir yerindeyse yabanî şekilde büyümek zorunda kaldı. Anne-babanın yerini tutmasa da, büyükannesi Josephine “Bet” Ross ile arası iyiydi. Nine, kölelik ve Güney’deki faşist beyazlardan çok çekmişti. Ufaklığı, masallar yerine tecrübe ettiği acı gerçekleri anlatarak büyüttü. Baker belki de en çok bu sebepten içtimaî bir şuur kazandı. “Afrikalı-Amerikalı” derdi büyükanne sürekli... Bu iki kelimenin yan yana kullanıldığını duyunca bile bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı Ella. Nine vaktiyle bir köleymiş... Alınır, satılır, hizmet edermiş... Kötü bir şey yaptı mı kırbaçlanır, iyi bir şey yapınca da sonuç değişmezmiş ya neyse... “Sahip” efendi, nine genç bir dilberken kendisini başka bir köleyle evlendirmek istemiş. Reddedince de dövülmüş, sürüklenmiş ve kırbaçlanmış. Küçük Ella, ailesine dair pek çok şeyi hatırlamasa da eminim bu hikâye, ölü denizde yelkenlisine rüzgâr olmaya yetmiştir; ömrünün sonuna kadar...

Ella, büyüdüğünde Genç Zenciler Kooperatif Birliği’nde görev aldı. Siyahîler arasında irtibat ağları ve ekonomik gücün geliştirilmesi için çabaladı. 1930’larda küçük, kendi içinde birbirine bağlı cemiyetler kurup ABD genelinde konferanslar düzenlendiler. Daha sonra bu kooperatifin “ulusal direktör”ü oldu. İş Geliştirme Dairesi Başkanlığı’nda emek tarihi ve Afrika dersleri verdi. 1930’larda İtalya’nın Etiyopya’yı işgalini protesto etti. Alabama’da gücüne güç kattı. Harlem Kütüphanesi’nde Zenci Tarih Kulübü kurulsun diye elini taşın altına soktu. Kütüphanede, konferans ve küçük toplantılara katılıp kendi insanının derdini, telaşlarını dinledi. Ülkedeki diğer aktivistler onu hayranlıkla seyretti. Nitekim Ella Baker, Sivil Haklar Hareketi’ndeki birçok kadına örnek olduğu gibi, erkeklerin de hayretle seyrettiği bir şahsiyet oluvermişti. Amerika, bir kadının tarih yazdığını seyretti.

Akademisyen-aktivist John Henrik Clarke ile arkadaş oldu. Pauli Murray’ı derinden etkiledi. Murray, insanî hakların savunucusu iyi bir yazar ve avukat oldu. Ella, 1938’de Siyahî İnsanların Gelişmesi İçin Ulusal Birlik’de (National Association for the Advancement of Coloured People – NAACP) sekreter oldu.

Bu örgüt, 1948’de dönemin başkanı Harry Truman’ı kendi kürsüsüne çıkarttı. NAACP’den ilk konuşma yapan devlet başkanı Truman oldu. Burada siyahîlere reva görülen muameleler yumuşatıldı. “Sağlık, fırsat eşitliği” gibi meselelerde zencilere hak tanındı.

1955’te siyahîler bugünkü gibi seyahat edemiyordu. Rosa Parks isimli bir kadın mesai bitimini sonrasında evine gidebilmek için bir otobüse bindi. Diğer renktaşları gibi o da kötü muameleye maruz kalıyordu. Otobüs şoförü James Blake zaten siyahîlere hayvan muamelesi etmesiyle meşhur olmuştu. Otobüsün ilk dört sırası dolduğunda bazı beyaz yolcular ayakta kaldı, otobüsü durduran James Blake, Afrika-Amerikalı yolculara arkaya geçmesini buyurdu. Rosa’nın yanında duran diğer üç erkek kalkıp arkaya geçerken Rosa Parks, kalkmak yerine gözleriyle “Ben de onlar gibi insanım!” dedi. Fizikî yorgunluktan değil de, insan muamelesi görmek için zarif fakat tüm ülkeyi ayağa kaldıracak büyük bir başkaldırıya imza atmıştı. Boykotların fitili ateşlendi. Parks da bir NAACP üyesiydi. Ella Baker, otobüs boykotlarının alevlenmesini sağlayacak konferanslar düzenledi.

1965’te ABD Başkanı Lyndon Johnson, “Her ırk, renk ve geçmişten gelen Amerikalı, birbiriyle aynı haktadır. Bu olana kadar yolumuzdan sapmayacağız.” dedi ve Sivil Haklar Yasası’nı (Oy Hakkı Yasası) imzaladı.

Nine Ella’yı, Ella da Afroamerikanları değiştirdi. Zaten hep böyle olmaz mı?

Chuck Berry ve Amerikan Doları

Aslına bakarsanız Afroamerikan Chuck Berry’nin bahsettiklerimiz ve bizimle alâkası yok gibi. Berry ve ABD seçimleri bizi niçin ilgilendirsin ki? Ne de olsa maaşımızı dolarla almıyoruz.