İstikbâl Köklerdedir
Ünlü Romalı edebiyatçı Publius Ovidius Naso (M.Ö. 43- M.S. 17/18) Yunan mitolojisinin dönüşüm hikâyelerini bir araya getirdiği “Metamorphoses (Dönüşümler)” adlı eserinde, Yunanın mitolojik doğa anlayışını “Her şey değişir, hiçbir şey yok olmaz” (Omnia mutantur, nihil interit) sözüyle kısaca özetlemiştir.(1)
Yukarıdaki tesbit veya terkibin hakikate ne kadar mutabık olduğu ayrı bir bahis, ancak; böyle bir tesbit veya terkib insan bedeni için söylenebilir gözükmektedir. Bedende “genetik şifre” denilebilecek bir özelliğe sahib olan koksiks veya acb-üz-zeneb, maddî veya fizikî ölümden sonra toprakta bedenî (maddî) olanı temsil etmeye devam etmektedir.
Topraktan yaratılan beden tekrardan toprağa iade edildiğinde, bedenin büyük bir kısmı büyük bir değişim geçirmekte ve toprak olup çürümektedir. Fakat buna rağmen bedenin çok küçük bir parçacığı, hadîs ile sabit olduğu üzere, “hardal tohumu” veya bakla” büyüklüğündeki küçücük bir kısmı malum büyük değişime direnmekte ve çürümemektedir. Evet; ölümden sonra bedenin tüm organları toprak olurken, söz konusu acb-üz-zeneb bütün özellikleriyle var olmaya ve/veya var kalmaya devam etmektedir. Ölümden sonra dirilişin veya ahiret hayatı için yeniden yaratılışa merkezî nokta (menba) olacak olan acb-üz-zeneb (us’us), yine hadîs ile sabit olduğu üzere, ölümden sonra bedende çürümeyen tek kemik (unsur veya organ) veya başka “bir şey” olarak müşahhas varlığını devam ettirmektedir.
Hint mistisizminin çok önemli bir tecrübî faaliyeti olan ve insan bedeninde iç salgı bezleri üzerinden fonksiyonel olduğu belirtilen Kundalini Yoga, eşeysel bezlere (yumurtalık ve testisler) yataklık eden kuyruk sokumu bölgesi (Muladhara veya 1. Çakra / Kök Çakra) üzerine bina edilmiştir. Kundalini Yoga’da kuyruk sokumu kemiği veya bölgesinin gizemli bir enerji kaynağı ihtiva ettiği düşünülmektedir. Kundalini “dişil”  bir sözcük olup, “spiral halde yanıp kıvrılarak yükselen enerji” mânâsını mündemiçtir. 1. Çakra / Kök Çakra olarak beliren kuyruk sokumu veya bölgesi ve devamında 33 omurdan müteşekkil omurga ve en nihayet, 6. Çakra (Ajna) olarak beliren epifiz bezi veya kozalaksı bez hatırlanmalı! Kundalini Yoga’da 1. Çakra “Kök Çakra” (Muladhara) olarak bilinir ve o, varoluşun bilgisine erişmenin yollarından birisi olarak kabul edilir.(2)
Çakra: Tekerlek!.. Tedaisi, Üstad Necip Fazıl’ın “Zindandan Mehmed’e Mektub” isimli şiirinden:
“Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir! (1961)
Çakra: Tekerlek!.. Tedaisi, tekerlek yuvarlak, yuvarlak halka, halka sıfır, sıfır nokta, nokta ilim, ilim fikir, fikir ruh, ruh küllî ruh, küllî ruh Allah!
Hadîs meâli: “Söz o dur ki Lebid söylemiştir: Allah’tan başka her şey batıl!”
Sanskritçe’den gelen Kundalini kelimesi “gizemli”, dolayısıyla da “sır” anlamındadır. İnsan vücudunda bulunan fakat mahiyeti bilinmeyen gizemli enerji, diğer bir ifadeyle de ruhî bir keyfiyet olan “yaradılış sırrı”, insan organizmasında uyuyan, hareketsiz, potansiyel bir güç halindedir.(3) Kuyruk sokumu bölgesinin üzerine bina edildiği Kundalini Yoga’daki Kundalini kelimesinin “gizemli” veya “sır” mânâsı aslında kuyruk sokumu bölgesinin üzerine bina edildiği acb’üz-zeneb’in bir “sır” olmasından kaynaklanmaktadır. “Ol!” emrine muhatablık ve yaradılış sırrı!
Yukarıda 1. Çakra/Kök Çakra ile Kuyruk sokumu kemiği arasındaki yakın ilişkiye çok kısa da olsa değinildi. Burada Kundalini kelimesindeki “kun” kelimesi ile, “kuyruk sokumu bölgesi” ve “arka, mak’ad, kıç” mânâsına “kûn” ve yine Allah’ın “Ol!” emri mânâsına “kün” kelimesi arasındaki gerek fonetik ve gerekse anlam birlikteliği çok dikkat çekicidir.
Kûn: (76): Kuyruk sokumu bölgesi. Arka, mak’ad, kıç…
Küna: (71): Arâzi. Tarla. Etrafı çevrilerek ekilen yer… Tedaisi, bilgi, kültür, irfan, idrak, kalb gözü, feraset, basiret, anlayış, dünya görüşü veya ruh ve fikir!
Künam: (111): Kuş yuvası… Hayvan ini… İnsanın rahat edip dinleneceği yer… Tedaisi, beden, mecazen kafestir. Beden, insan ruhuna ev, sığınılacak yer, yani yurt veya mekân-vatandır. Zaman ve mekân veya ruh ve beden!
Arapça’da Kef, Vav ve Nun ile yazılan Kûn kelimesi ile Kef ve Nun ile yazılan Kün kelimesi arasında anlamlı bir ilişkinin varlığı çok barizdir. Nitekim İBDA Mimarı Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu, ebced değeri (70) olan Kün kelimesinde Vav harfinin gizlenmiş olduğuna işaret eder.
Ebced değeri (70) olan Kün kelimesi lûgatte,  “Ol” mânâsında emirdir. Allah (C: C.) bir şeye Kün dese; o şey olur.(4)
Not: Arapça’da Kef, Vav ve Nun ile yazılan ve ebced değeri (76) olan Kevn kelimesi, lûgatte “hudus; varlık, var olmak; vücud, âlem, kâinat ve mevcudiyet” mânâsınadır.
Kevneyn: (136): İki âlem. Dünya ve Ahiret.
Kevnî: (86): Oluşa ait ve müteallik. Kâinat ilmine dair… Varlıkla alakalı.
Kevniyyat: (487): Kâinat ilmi, kozmoloji… Mevcudat, varlıklar. Vücuda gelmeler.
Evet; Vav harfinin açığa çıktığı Kûn kelimesinin ebced değerinin (76) olduğu, bunun da lûgatte “kuyruk sokumu bölgesi”, yani “arka, mak’ad, kıç” mânâlarına geldiği düşünülecek olursa, burada anlamlı bir ilişkinin varlığı çok barizdir.
Ebced değeri (76) olan Kûn ile ebced değeri (70) olan Kün kelimeleri arasında anlamlı bir ilişkiden söz etmek mümkün olduğu gibi, ebced değeri (70) olan Kün kelimesi ile ebced değeri (70) olan Ayn harfi arasında da anlamlı bir ilişkiden pekâlâ söz edilebilir.
Ayn harfinin ebced değeri (70)dır… Ayn: (130): (C. A’yan-A’yun- Uyûn) Göz… Pınar, kaynak. Çeşme… Tıpkısı, tâ kendisi… Zât… Eşyanın hakikati… Kavmin şereflisi… Diz… Altın… Nazar değme… Casus… Her şeyin en iyisi… Muayene etmek.
Mevlana Celaleddin-i Rumî Hazretleri buyuruyorlar: “Göz, ruhun dilidir.”(5)
“Arkada gözü olmak” sözü hatırda!.. Arka’nın istikbâl mânâsı dikkate alındığında istikbâlin “ruhun dili” olduğu, hattı zatında istikbâlin köklerde olduğu ve buradan da “ruh kökümüz” ifadesinin anlam genişlemesinin nerelere kadar sarktığını görmek mümkün!
Diğer taraftan, “göz” mânâsına gelen Ayn kelimesinin çoğulunun “a’yan” veya “u’yun” olduğu, u’yûn kelimesinin ise tedaisinin Oyun olduğu düşünülecek olursa, doğrusu mevzu daha da renklenmektedir. Oyun, oynamak; oynamak ise, yapmaktır… Yapmanın “dişi” olduğu malum… “Yapabilmek için bilmek gerekir”… Bilmek, görmektir!.. Ol! emrine muhatap olmak!.. Bilmeden bilmek!.. Ruhun ruhla bilinişi!.. Görebilmek için “göz”e, dolayısıyla da “bilgi”ye veya “kalb”e sahib olmak gerekir… “Üçüncü göz” veya “Kalb gözü”!.. Tedaisi, gözü arkada olmak! Bu söz, nefse tekabül eden yönüyle aç gözlülüğe bir işaret olabileceği gibi, ruha tekabül eden yönüyle de, istikbâli gözetleyen olarak okunabilir.
Not: Kıyamet öncesi yeryüzünde tecelli edecek olan mânâ, “İstikbâl İslamındır”, şeklinde formüle edilmiştir. Bu mânânın Büyük Doğu Mimarı Üstad Necip Fazıl tarafından İBDA Mimarı Mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’na, “Kaptan Kusto Müslüman” mânâsı üzerinden havale edildiğini biliyoruz. “Mecaz, hakikate köprüdür” sözü hatırda!
Ahbes-i Lâin, “İstikbal göklerdedir!” derken onun bütün derdi insanımızın ayaklarını yerden kesip havalandırmak, yani boşluğa düşürüp makadı üstüne oturtmak, diğer bir ifadeyle de köklerinden koparmaktı. Halbuki, “İstikbâl göklerde falan değil, geçmiştedir. Ve geçmişi olmayanın geleceği de yoktur. Zira sahib olduğumuz tek önemli-asil miras, mazimizdir.”(6)
Yahya Kemal’in dediği veçhile, “Ne harabîyim (sarhoş-yıkık) ne harâbâtîyim (ömrünü meyhanede geçiren) / Kökü mazide olan atiyim.”
Evet; İstikbâl göklerde değil, köklerdedir. Asil mirasımız mazimizdir. Mazi, arkada kalan!.. Mazimizin başlangıç noktası Embriyolojik süreçte de kendisini gösteren, diğer bir ifadeyle de her iki yaratılışın başlangıç noktasında OL! emrine muhatablık olarak beliren acb-üz-zeneb’te!..  Arka, kıç, kuyruk, kuyruk sokumu, acb-üz-zeneb!..
Bilindiği üzere acb-üz-zeneb, öldükten sonra tekrar yaratılışın da “başlangıç” noktasıdır. Diğer bir ifadeyle de istikbalimiz, öldükten sonra dirileceğimiz hayattır. Ahiret (cennet) hayatı!.. Ahiret hayatımızın “başlangıç” noktasında kuyruk sokumu kemiği, diğer bir ifadeyle de acb-üz-zeneb bizim köklerimize işaret eder. İstikbâlin bu yönüyle de göklerde değil, köklerde olduğunu bilelim!.. Eski Hint mistisizmindeki Kök Çakra ve Ajna Çakra ile İslâm Tasavvufundaki Nefs-i emmare ve Nefs-i mütmainne arasındaki sıkı ilişki hatırda!  
“Ön: Gördüğümüz… Gerçek ve gerçekleşmiş… Arka taraf: Görmediğimiz. “İstikbâl”…(7)
Arka taraf, hem görmediğimiz ve hem de istikbâlimize işaret. Görülmeyen, karanlık ile doğrudan ilişkilidir. Bilginin, bilinmeyenden devşirilen olduğun malumdur. Kuyruk sokumunun ise kozmoloji (dünya düzeni) ile ilişkili olduğu.
İstikbâl göklerde değil, köklerdedir. Tedaisi, “İstikbâl İslâmındır” mânâsının şahsında tecelli ettiği kişi, İBDA Mimarı Mütefekkir Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun Kökler isimli eseri hatırda!
Üstad Necip Fazıl, İBDA Mimarı’na hitaben, “40 yıllık Büyük Doğu’yu başlangıç kabul edebiliriz” derken ne anlatmak istiyordu acaba? Hiç şüphesiz ki, İBDA Mimarı’nın, “Yürüyen Büyük Doğu İBDA” sözünün tohumu mahiyetinde bir keyfiyeti haizdir. Ancak, bu sözün aynı zamanda, İBDA fikriyatının istikbâline işaret eden bir söz olduğu da aşikâr.  
“Akad dilinde, NURUM-Nur, parlaklık, ışık: 302: ARKA- İbranice “Uzatmak”(8) … Tedaisi, dünya hayatının bitiminde ebedî hayatın başlaması!.. Tedaisi, Büyük Doğu’dan sonra İBDA’nın başlaması!..
“SIRT (İSTİKBÂL- İBDA’)… “ZAHR- Sırt. “Zahir”. (Zı harfi Allah’ın Aziz ismi, madenler mertebesi. Kamer menzillerinden “Sa’du’z Zabih”e işaret eder; Boğazlayan, kesen, kurban kesen, yakınlık’a … (…) ) : 105: MÜHELLİL – Tehlil eden. “Laâilâhe illallah”ı devamlı tekrar eden… “(9)
İdman: Alıştırmak… Bir şeyde meleke kazanmak için tekrar tekrar hareket yapmak… Beden terbiyesi… Tedaisi, melaikeleşmek (ruhîleşmek) ve 16 yıl riyazet neticesinde Hazret-i İdris Aleyhisselâm’ın güneş feleğine çekilip tekrardan Hazret-i İlyas Aleyhisselâm olarak yeryüzüne indirilip görevini tamamlaması!
Not: Kundalini Yoga’da “Kök Çakra” denilen 1. Çakra kuyruk sokumu veya sakrum bölgesinde bulunan eşeysel bezlerde (yumurtalık ve testisler), “Ajna Çakra” denilen 6. Çakra ise kafatasında ve iki beyin yarıküresinin tam orta noktasında bulunan epifiz bezi bölgesinde yer almaktadır. Bu arada hemen şunu da söyleyelim ki, epifiz bezi veya kozalaksı bez (Pineal Gland veya Gudde-i Sanevberî) göz şeklindedir ve kuyruk sokumunun (Ayn kelimesinin ebced değeri üzerinden) “göz” mânâsıyla ilişkisi ayrıca dikkate değer bir durumdur. Göz şeklinde olan epifiz bezinin Arapçadaki “Ayn” harfini andırır bir şekilde olması da ayrıca güzel!
 
Dipnotlar:
1)Çiğdem Dürüşken, İlk Çağ Felsefesi, AUZEF 1. Sınıf Felsefe Ders Notları, s. 68
2)http://www.derki.com/sifacilik/ajna-cakra-ucuncu-goz/.
3)https://tr.wikipedia.org/wiki/Kundalini
4)Not: İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun Ölüm Odası’ndan, meâlen, BE İngilizce’de “Ol” demektir… Be harfi, Allah’ın Latif ismi, “Cinler- gizliler, gizli varlıklar, gizlilikler” mertebesi, Kamer menzillerinden Mukaddem min-ed delâl’e işaret eder; öne alınmış delile, Takdime’e… (“Ölüm Odası”, Baran Dergisi, 22-28 Haziran 2017, sayı: 545, sh. 18)…
5)Salih Mirzabeyoğlu, “Ölüm Odası”, Baran Dergisi, sayı: 515, 20-26 Ekim 2016, sh: 16.
6)Mevlüt Koç, “Gelecek Geçmişimdir”, Aylık, yıl: 12, sayı: 150, Mart 2017, İstanbul, sh: 10.
7)Salih Mirzabeyoğlu, “Ölüm Odası”, Baran Dergisi, sayı: 529, sh: 16.
8)Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası, Baran Dergisi, 23-29 Haziran 2016, sh. 16 .
9)Salih Mirzabeyoğlu, Ölüm Odası, Baran Dergisi, 23-29 Haziran 2016, sh. 17.
 
Baran Dergisi 546. Sayı