Milletçe açız veya aç yaşıyoruz… En kötüsü bu halimizin şuurunda bile değiliz. Kan emici, hortumcu mutlu azınlık dışındaki çoğunluğun hâli, hem maddî hem manevî açlık içinde… Bir kısmı da ahlâk dışı yollardan boğazını doyurmakta… İçki, kumar, fuhuş, uyuşturucu, rüşvet vesaire yollardan geçim sağlanıyor. Batıcı-laik sistem ise ahlâksız yaşantıyı destekliyor… Birçok pislik ise  ilköğretim yaşına kadar indi.
2011-2012 eğitim ve öğretim yılı açıldı. Batıcı eğitimle gittikçe yozlaşan nesiller boy gösteriyor.
Muhafazakâr hükümetimiz ise, kendi haline bakmadan Arap ülkelerine laiklik ihraç etmeye kalkıyor. Güya İslamcı yazar-çizerler de düne kadar karşı olduğu ve hatta mağduru olduğu laikliği, Tayyip Erdoğan ağzına aldı diye “evrensel laiklik” falan diye müdafaa eder oldular. İçki, kumar, fuhuştan şikâyet ediyoruz, fakat bu İslâmcı geçinenlerin dönekliği ayyaştan ve fahişeden beter bir hâl aldı. Ayyaşın zararı kendine iken ve de işlediği günahı çoğu savunmazken, Batıcı sistem ve kavramları savunan Müslüman görünen iktidar yanlısı medyanın hâli çok iğrenç ve zararı herkese. Düne kadar keskin gözüken sözde İslâmcıların bugün Batıcı hayatla hemhal olarak çağ atlamaları ve modernizm bataklığında İslâmî kisveli rol oynamaları çok enteresan…
Bu münafık tıynetli muhafazakâr demokratlar, dün eleştirdikleri fikir ve cemaatlerle bugün iktidarın şemsiyesinde anlaşabilmekteler, fakat dün de bugün de tek anlaşamadıkları İBDA fikir ve aksiyonudur. Çünkü İBDA hareketi dün de bugün de tutarlı çizgisini korumaktadır, fikir tertibinin sağlamlığından sağa-sola yalpa yapmamaktadır.
ÖĞ-DER Genel Başkanı İsmail Hakkı Akkiraz’ın Millî Gazete’deki yazısının başlığı: “Zil Çaldı İslâmsız Talim ve Terbiyeden Hayır Gelmez”… Yazısında “Batı’yı referans alan eğitim anlayışını terk etmeliyiz” der…
D. Mehmet Doğan’ın ise, Vakit Gazetesi’ndeki yazısının başlığı “Eğitim ‘Maarif’ Olabilecek mi?” idi. “Önce kelimeler değiştirildi” diyerek, maarif, talim, terbiye, tedrisat kelimelerini açıklayıp, eğitimli fakat terbiyesizlere dikkat çeker.
“Eğitimli terbiyesizler”in 10 yıldır iktidar koltuklarında olduklarını ve bazı İslâmcı cemaatlerin de bu iktidara yağ çekerek yanan ateşi körüklediğini belirtelim. Önlerinde ne ordu ne seçim gibi bir engel de yokken İslâm’a ve onun hayat tarzına bu düşmanlıkları fikirsiz, aksiyonsuz ve imansızlıklarından olsa gerek.
“Gizli Kâfir” diye bir kavram var. Görünüşün aksine bazılarının içinden gizli imanı ortaya çıkabileceği gibi, tam aksi de olabilmektedir; görünüşünün aksine bazılarının içinden gizli küfrün ortaya çıkması gibi… Değişmeyen İslâm şeriatını eğip bükmeye, moda akımlara uydurmaya, emperyalist sistemlere adapte etmeye kalkanları işbirlikçilikle ve İslâm’a ihanetle suçlayabiliriz.
Asgarî ücretlilerden en fazla vergi alan ülkeyiz, %15 vergi alınıyor. Beş milyona yaklaşan asgarî ücretliler, Türkiye’nin en büyük 90 dev firması kadar vergi ödüyor. Türkiye gelir politikası büyük oranda adaletsiz vergi alarak tanımlanan “dolaylı vergiler” üzerine kurulmuş durumda. Şekerden çaya kadar her şeyden dolaylı vergi alıyor devlet. Akaryakıttan ise %70 vergi alıyor. Hükümetler için tatlı kazanç oluyor. Peki, devlet devletliğini yapıyor ve herkese aş ve iş veriyor mu? Devlet devletliğini yapıp gelir dağılımında adaleti sağlıyor mu? İşsizlik rakamlarından ve gelir dağılımındaki uçurumdan bu soruların cevabı menfî olmaktadır.
Ekonomik düzen adaletsiz olduğu gibi siyasî düzen de adaletsiz… Siyasî şiddetin ekonomik boyutu da var. Türkiye’nin terör olayları sebebiyle son 25 yılda 350 milyar dolarlık maddî kayba uğradığı belirlendi. Bu para ile 120 Atatürk Barajı, 150 Boğaz Köprüsü, 400 yataklı 900 hastane ve 75 bin fabrika kurulabilirdi.
Batıcı eğitimden ve siyasî düzenden bahsettik. Fakat Müslümanlar olarak bizler neler yapıyoruz, bu sahaları ehliyetli kadrolarla doldurabiliyor muyuz? Tatbik edeceğimiz bir sistemimiz var mı? Eleştirdiğimiz batıcı sisteme ve onun kurumlarına karşı müşahhas tekliflerimiz ve uygulamalarımız nasıl? Yoksa “benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” seviyesinde miyiz? Batı tarzı eğitim içine birkaç Türkçe kelime koymayla da İslâmcı eğitim olmaz. Misal Fethullah’ın okulları… Gülen cemaatinin okullarında İngilizce eğitim veriliyor, seçmeli ders olarak Türkçe okutuluyor, birkaç zenci çocuğa İstiklâl Marşı söyletiyorlar diye millî duygularımız kabarıyor. Bu mu İslâmî eğitim? Batıcı eğitim müfredat içinde bir-iki İslâmî motifle İslâmî maarif olmaz. Ben eğitimci değilim, bu okulların kritiğini İslâmî duyarlılığı olan eğitimcilere bırakıyorum.
“Millî eğitim Bakanlığı”nın görevleri ile ilgili KHK’yı yazılış dilinden ve kelimelerden yola çıkarak eleştiren D. Mehmet Doğan, Bakanlığın millî kimlikten kaçtığını belirtir ve 22.09.2011 tarihli Vakit’teki yazısında şöyle der:
“Bu KHK’da pragmatizm hakim, idealizme ise yer yok!
İdealsiz bir gençlik… Ekonomik başarılar elde etmek; büyük servete ulaşmak! Bedenini geliştirmek ve bedenî başarılar kazanmak! Daha ötesi yok.”
AKP hükümeti BD-İBDA idealine uzak bir gençlikten ve Batıcı düzenden yana; ama idealsiz gençlik onların başına da belâ olacak!


Aylık Dergisi 85. Sayı
Ekim 2011