Bir kimse kendisinden başka diğer insanların bir kısmını kötüleyerek aşağılasa… Kötülediği şahıslar gerçekten de onun dediği gibi, hatta daha fazlasıyla kötü olsa… Bu hâl başkalarını kötüleme yarışında birinci olan şahsın iyi olduğunu ispat eder mi?

Elbette etmez!
Öyle bir şey olsaydı, kötüleme yarışında birinci gelenler en iyi insan kategorisine girer ve herkes onları örnek alırdı?

Adama sorarlar, o kötü bu kötü, şu iyi değil, bu iyi değil de sen nesin?
Sen iyi misin?
Senin iyiliğinin alametleri nelerdir?

Başkalarını kötüleyerek bir yere varılamayacağı gerçeğini görmek gerek. Hele hele bu kötüleme hareketini iftiraya, dedikoduya ve karalama boyutuna vardırırsa bir insan, bırakın Müslümanlığı insanlıktan çıkmaz mı?

İslâm’a teslim olmuş bir Müslüman’ın yaşadığı hayat boyunca yapacağı şeyler ayan beyan ortada ve bunların gizlisi saklısı da yoktur.

Peygamber efendimiz kendi amcasını şehid eden Hz. Vahşi’ye nasıl davranmıştır? Hz. Ömer, yüzüne karşı tüküren bir kafirin boynunu vurmaktan son anda, “nefsim için vururum” endişesiyle vazgeçmemiş midir?

Abdullah İbni Amr İbnü’l-Âs radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“(İyi) Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu kişidir. (Asıl) muhacir de Allah’ın yasakladıklarını terk edendir.”*

Müslümanların arasına sokulan nifak tohumlarından bahsederek tarihten misal verenler, bugün kendilerini böylesi nifak hareketlerinden arındırdığını mı zannediyorlar?

Asıl düşman pusuda beklerken ve taarruz halindeyken niçin yanı başımızda duran, yan yana ve omuz omuza olduğumuz diğer cemaat ya da guruplara mensup Müslümanlara saldırılıyor? Onları aşağılarken kullandığımız dil, bizde olması gereken vasıflara uygun mudur?

Özellikle, hemen hemen her 28 Şubat döneminde Aczmendi kardeşlerimize karşı bir karalama kampanyası başlatılır, onlar, sefil, rezil bir kısım insanlar tarafından karalanmaya çalışılır. Onların gerçekte kim olduğunu bilmeyenlerden bir kısım gençler, maalesef bu propaganda selinin kurbanı olur, düşmanlarımız nasıl istiyorsa öyle hareket ederler.

Müslüm Gündüz, 1996 tarihinde televizyon kanalları ve basın muhabirleri eşliğinde kendisine kurulmuş bir komplo neticesi evinde tutuklandı. Kamuoyuna servis edilen görüntüler eşliğinde görülmemiş bir lince tâbi tutuldu. Sonradan CHP Milletvekili Tuncay Özkan ve Bekir Hazar, polislerin kurduğu tuzak neticesi onun evine baskın yapıldığını itiraf etti. 

Bu baskın ile Müslüm Gündüz ve Aczmendilerden FETÖ’cü yapı istedikleri sonucu elde etmeye çalıştı. FETÖ’cü Emniyet istihbarat birimlerinin hazırladığı tuzak, basın ile birlikte kamuoyuna servis edildi.
Salih Tuna bu olay hakkında, “Yıllar sonra Fadime Şahin’in ‘FETÖkulli’ olduğu ortaya çıktı; lakin iş işten çoktan geçmişti.” der.

Fadime Şahin Kimdir?
Burada, onun hakkında bilinmeyen bir gerçeği ilk defa açıklama gereği duyuyorum. O yıllarda işletmekte olduğum Konya İBDA Kitabevine geldi.

Tesettürlü bir halde ve yüzünde gözünü gizleyen güneş gözlüğü gibi bir gözlük var. “Aczimendiler kimlerdir? Onlar hakkında bilgi almak istiyorum!” dedi. Dilimizin döndüğü kadarıyla onları anlattık. Gitti. Sonra yine geldi. Tabiî, o zamanlar gelen kişinin Fadime Şahin olduğunu bilmiyoruz. Kendisine, istiyorsa “eşimle tanıştırabileceğimi” söyledim. Oralı bile olmadı. Bu durum, aslında onun niyeti hakkında bir ipucu veriyor olsa da, doğrusu o zaman üzerinde durmadım. “Aczmendilere bazı sorular sormak istediğini” belirtti. Kendisi ile görüştüğüm Aczmendi Ubeydullah Zeki efendi aracılığı ile sorduğu sorular Müslüm Gündüz hocaefendi tarafından cevaplandı. O safhadan sonra bizimle kurmuş olduğu irtibat kesildi.

29 Aralık 1996 yılında İstanbul’da meydana gelen hadiseler ile Fadime Şahin gerçeği ortaya çıktı. Aczmendileri linç etme operasyonu başlatıldı.

Bu operasyonda yer alanlar bilerek veya bilmeyerek Müslümanları aşağılamak gayesiyle hareket etmişlerdir.

Aczmendi hareketine “Provokatör” damgasını vuranlar onların hangi yanlışının kurbanı olmuşlardır? Açıklayamazlar!

Aczmendiler, rejimin kapıkullarına karşı hakkı haykıran insanlardır. Kılık kıyafetleri ve duruşlarıyla sadece gerçekleri söyleme erdemini göstermekle kalmayıp, her halleri ile inandıkları davanın mücadelesini vermişlerdir.

“İçlerinde polis varmış, ajanlar kaynıyormuş, 28 Şubat onların provokasyonu olmasaymış olmazmış” gibi martavalları okuyanlar, Amerikan güdümünde hareket etmekten başka bir marifeti olmayan Fettoş iblisinin ekmeğine yağ sürerler. Aczmendiler Risale-i Nur şakirtleridirler. Çıkışları ile birlikte programlarını açıklamışlar, niyetlerini kimseden gizlememişlerdir.

Tuzak kurarak imha etmeye çalışanları değil de, tuzak kurulan Müslümanları suçlamak, düşmanlara hizmet etmektir. Aczmendilere saldıranlar bu kafayla giderlerse, şapka giymediği için asılan İskilipli Atıf Hoca’ya da saldırabilirler. Ve yine rejim tarafında asılan Şalcı Bacı’ya da pekala provokatör gözüyle bakabilirler...

Müslüm Gündüz ve Aczmendi hareketi İBDA’nın verdiği şanlı mücadelede her zaman yanında olmuş ve bu duruşlarından hiçbir şart altında asla taviz vermemişlerdir.

Onlar, Allah’ın yasakladıklarını terk edenlerden. Onlar bizden ve biz de onlardanız. Selam İBDA şemsiyesi altında toplanmayı görev bilen inanç erlerine, selâm Hakk’a tâbi olanlara...
 
Kaynak:
* Buhârî, Îmân 4, 5, Rikak 26; Müslim, Îmân 64-65. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 2; Tirmizî, Kıyâmet 52, Îmân 12; Nesâî, Îmân 8, 9, 11


Baran Dergisi 634. Sayı