Filmi biraz geriye saralım ve soralım, hükümeti devirmek için daha kısa bir zaman öncesinde darbeye teşebbüs edenler başarılı olsalardı ne olurdu?

Kendilerince düşman kabul ettikleri unsurların kökünü kazırlardı değil mi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı devirme yarışında onlarla birlikte hareket edenler de şüphesiz pastadan paylarına düşeni alırlardı.

Mesela Süleymancılar olarak bilinen grup CHP ile aynı safta görünmenin büyük ödülü olarak "hizmet"e kaldıkları yerden devam ederlerdi. Sadece onlar mı? Tabiî diğerlerini de söylemek lâzım... Bazı Nurcular, Yeni Asyacılar, Saadetçiler, çakma Erbakancılar, İYİciler vs... Hemen hemen hepsi kendilerince verdikleri mücadeleyi sürdüreceklerdi... Tabiî bu grupçuklara referandumda "Tavrımız doğrudan evettir!" diyerek Erdoğan'ı destekleyen Şehid Salih Mirzabeyoğlu'nun emrine muhalefet ederek güya İBDA saflarında imiş gibi görünen goygoycular da dahil...

Bugünden geçmişe doğru şöyle dönüp baktığımızda yaşanan şeylerin basit bir muhalefet anlayışı ile tesis edilmediği gerçeğini görürüz.

İnsanları kendi kontrolleri altında güdmek isteyen derin yapı, potansiyel tehlike gördüğü her topluluğun başına bir çoban tayin eder. Bu arada kontrol altına aldıkları kitleyi bir arada tutmak için bazen örtülü operasyonlar yapar. Düşman gösterilen cephe mensupları kışkırtılır.

Böylece kontrol altına alınan kitle mensupları birbirine daha da kilitlenir. Aralarındaki bağ kuvvetlenir. Verdikleri mücadelenin hak olduğuna dair kanaatleri pekişir. "Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım." düşüncesi her bireyin zihnine kazınır...

Her birey böylece gemlenmiş ve at gözlüğünü takmıştır. Etrafındakileri görmez, istese de göremez. Kendisine gösterilen hedef doğrultusunda ilerler. Yolun sonuna gelindiği zaman iş işten geçmiştir. Diğer bir ifadeyle, “atı alan Üsküdar’ı geçmiştir!”

Türkiye'de yaşananların özeti yukarıda ifade ettiğimiz halden başka bir şey değildir...

Şimdi soru şu: Hangi konuda olursa olsun Tayyip Erdoğan düşmanlığında birlikte hareket eden güçler, bu emellerine nail olsalar, kazanan kim olurdu?

Onu devirme yarışında baş çekenler bir bir tasfiye edilir, kurulan yeni sistemin devamı için varolmaya devam ederlerdi...

Mavi Vatan’da müstevlilerin işgali devam ederdi. Libya dahil bütün Afrika kıtası, Asya ve Arap yarımadası hegomonik güçlerin kontrolünden çıkmazdı. Suriye, Irak cephesi çöker, çembere alınan Türkiye kendi nefesi ile boğulurdu!

Ama Tayyip Erdoğan'ı deviremediler ya, bütün plânları suya düştü... Şimdi yeni yollar deneyecekler, deniyorlar...

Piyasaya sürdükleri malların pazarı yok!

İYİ imiş, Gelecek imiş, Atılım imiş... CHP, HDP, PKK imiş... Yunanistan, AB, Amerika dahil bütün fino köpekleri her taraftan hep beraber hırlıyor... Ama, korkunun ecele faydası yok!

Gelen şöyle veya böyle bütün manasıyla budur: Başyücelik Devleti!

Sonu başa bağlıyorum...

"Bir el düşer böyle, görürsün; ve kim olduğunu görmesen de, bilirsin. Sinema rejisörlerine kadar bilinir bu. Hazret-i Ali'nin meşhur sözüdür: Parça bütünün habercisidir... Bazı teferruat vardır ki, aslı gösterir; hakikati ihlâs ile yaşayanda, ihmâle gelmez bu"... Şerlok Holmes'in vatanı İngiltere, hadiseleri raksettiren keyfiyeti "gizli el" diye ilân etti; yâni, "dest-i hafi" Ebcedi, dest-i salih'e denk gelir; salih eli... Salih belli; Üstadım ve ölen ve "ölmeden ölenle"iyle salihûn. El de; zihne gireni bileni de, bilmeyeni de avucuna alıyor "kendinden zuhur"... Gerçek FURKAN zevkine vesile olması dileğiyle eserimi sunarım!"*
 

Dipnot

*Salih Mirzabeyoğlu, Berzah "Bütün Dalların Birleştiği Kök'e", Sh. 163-16

Baran Dergisi 713.Sayı