GİRİŞ
Hem gelenekçi hem modern (yenilikçi) olan Ahmed Cevdet Paşa’nın önce hayatını, yetişmesini, memuriyet vazifelerini ve başta hukuk olmak üzere eserlerini inceleyeceğiz.

Bir dönemde etkili olmuş Ahmed Cevdet Paşa’nın (1822-1895) ıslahat görüşlerini incelediğimiz bu çalışmada kronolojik bilgilerden ziyade fikirlere, icraatlara ve ıslahatların değerlendirilmesine yer verildi. Ahmed Cevdet Paşa 3 kere Maarif Nazırlığı (1873-76 yılları arasında), Adliye, Dahiliye, Evkaf Nazırlıkları, 1850’lerde Darulmuallimini Müdürlüğü, Encümeni Daniş üyeliği yapmıştır. Paşa hukuk ve tarih alanında değerli eserler bırakmıştır. Ayrıca okul kitapları yazmış, lâyıhalar, nizamnameler, talimatnameler hazırlamıştır. 

Hukuk cephesinde özümüze bağlı ve millî bir yenilenmeyi temsil eden Cevdet Paşa’nın hazırladığı Mecelle’ye ilaveten Paşa’nın tarih muhasebesi ve tarihçiliği, dildeki yenilikleri ve iktisadî sahadaki fikirlerini de başlıklar halinde anlatacağız.

Paşa’nın ıslahatlar hakkındaki düşüncelerini verdikten sonra sonuç bölümünde mevzuya topluca bir bakışla Ahmed Cevdet Paşa ve dönemini kısaca değerlendireceğiz.

1.AHMED CEVDET PAŞA KİMDİR?
Bir Osmanlı münevveri olan Ahmed Cevdet Paşa, hukukçu, tarihçi, dilci ve devlet adamıdır. Medreselerde yetişmiş ve bir Müslüman aydın olarak Adliyenin ıslahı için orijinal ve yenilikçi çözümler üretmiştir. Dili ve tarihe bakışı da yenilikler taşır.

Şu hatırlatmayı yapmakta fayda var: Islahat taraftarları her ne kadar isimde ve muhalif olmada birleşseler bile birbirinden farklıdır. Batı tarzı ıslahatçılar ılımlı ve köktenci olduğu gibi İslâm temelli ıslahatçılar da kimi kadim geleneğe bağlı, kimi ise geleneği inkar edici reformist tarzdadır. Ahmed Cevdet Paşa, kanun ve kadime bağlıdır, fakat donuklaşmış bir kısım ulemadan da farklı olarak, yenilikçidir. İslâm’ın dinamizmi ile ve özüne bağlı, iman, itikad, ahlak ve amelî hususlara dokunmadan çağın icaplarını yeni fikir ve tarzla çözmekten yanadır. Ve bunu içtihad kapısını açarak değil, ilim, hikmet ve aksiyonla yapar. 

Yapacağı ıslahatların Şer-i şerifle uygunluğu için Sadrazam Mustafa Reşit Paşa, meşihat dairesinden açık fikirli bir âlim ister. Genç Ahmed Cevdet’le kısa zamanda anlaşırlar. Reşid Paşanın sırdaşı olur ve Tanzimat adliyesini düzenleyen Ahmed Cevdet Paşa olur. Meşhur Mecelle’yi kaleme alan odur. Tarihçiliği de meşhurdur. Devlet adamlığı esnasında meseleleri çözücülüğü de dikkat çekicidir. Ülkeyi birbiri peşi sıra batıran paşalar arasında kurtarıcı fikir ve çözümleriyle tebarüz etmiş, rahmetle ve minnetle anılmayı hak etmiştir. Dine, vatana, millete gerçekten hizmet etmiş bir değerdir.

Tanzimatı ilan eden Mustafa Reşit Paşa ile hep beraber olmasına rağmen, bir işin yanlışı sonunda belli olur hesabı, Tanzimatı da eleştirmiştir.(1) Kendiliğinden bir işe girmekten ziyade aldığı görevleri büyük bir başarıyla tamamlama başarısına ve haklı kavgalarına işaret eden Ahmed Hamdı Tanpınar, Tanzimata karşı onda uyanan aksülamele de vurgu yapar.(2) Fakat daha ziyade Islahat Fermanını açıktan eleştirir ve Müslim ile gayrimüslimin eşitlenmesinin Ehl-i İslâma pek dokunduğunu söyler ve bu olayı halkın, “bugün ağlamak günüdür” diye karşıladığını anlatır.(3) Kanunu Esasiye ise karşıdır. Kanunî Esasi ile âlemin muvazenesinin (sosyal düzenin) değişeceğini söyler ve Anayasa ilanı ile Rusya’nın tecavüzüne gerek kalmaz, diye düşünen Mithat Paşa taraftarlarını “bir güruh budala” diye vasıflandırır.(4) 

Paşa, devlet müesseselerinin tamamının revizyon edilmesinden yanadır ama Batı taklidiyle değil, kendi öz değerlerimizle bunun yapılması gerektiğini savunur. Batıdan ithal kanunlarda değişiklik yapmanın yanlışlığını tarihî, içtimaî, ahlâkî gerekçelerle ortaya koyar. Batıdan kopya kanunların çözüm olmadığını ve yeniliklerin nasıl yapılması gerektiğini entellektüel zekası ve çalışkanlığı ile gösterir. 

2.HUKUK CEPHESİNDE YENİLİKÇİLİĞİ
Cevdet Paşa’nın Osmanlı hukukuna kazandırdığı iki büyük kanundan birincisi Arazî Kanunnamesidir. Esaslarını tamamen Osmanlı hukukundan alan millî bir kanundur. Devrin ihtiyaçlarını nazar-ı dikkate alarak düzenlemiştir. Osmanlının medeni kanunu olan Mecelle de böyledir. Onda nikah, miras gibi bahisler olmaması aslında eksiklik değildir. Çünkü bu sahalarda düzenlenmeye ihtiyaç yoktur. Mevcut fetva hukuk kitaplarında toplu olarak mevcuttur.

1851 maddelik Mecelle 16 kitaba bölünmüştür. Baş tarafta 99 madde halinde umumî kaideler vardır. Medenî Kanun hüviyetindedir. Fakat muhakeme usulü (yargılama usulleri) ile ilgili hükümleri de içerir. Evlenme, boşanma, miras gibi şahsî hukukla ilgili kısımlar eksiktir. Şerî hukukta olanla yetinilmiştir, ayrıca düzenleme yapılmamıştır.

Mecellenin muhalifleri hem içerden hem dışardan idi. Dıştan Fransa elçisi kendilerine ait Cod Civil’i kabul ettirmek için çok uğraşmıştır. Hatta Mecelle komisyonu kurulduktan sonra da faaliyetlerini sürdürmüştür. İçten ise muhalefet iki cephelidir. Batıdan kanun alınmasından yana olan Âli, Midhat ve Kabulî Paşa da Fransız medeni kanunu cephesindedir. Ayrıca başlarında Şeyhülislâm Hasan Fehmi efendinin bulunduğu grup, “Mecelle niye Şeyhülislamlık’ta değil de Adliye nezaretinde hazırlanıyor?” diye indî ve nefsî gerekçelerle karşı olmuş ve hatta bir dönem Ahmet Cevdet Paşanın Mecellenin başından uzaklaşmasına yol açmışlardır.

İçteki muhalefeti susturmak için şerî kaynaklara giden Cevdet Paşa, İslâm tarihinde olan Mezalim mahkemelerini misal vererek Divan-ı Ahkam-ı Adliyye gibi üst mahkemelerin gerekçesi olarak savunur. Bu hususta Celaleddin Devvaninin risalesini tercüme ederek Divanın umumi bir toplantısında okumuştur. Divandaki hakimlerin azledilememesi hükmünü yeni bir anlayış olarak getirmişti. Gerek Şeriyye, gerek Nizamiyye mahkemelerinde hakimlerin azledilmemesi gerektiğinden ısrarla bahseder Ahmed Cevdet Paşa.(5) 

Hukuk lisanının Türkçeleşmesinde ve hukuk terimlerinin yerleşmesinde Mecellenin önemli rolü olmuştur ve bu husus Cevdet Paşa sayesindedir.(6)

Batılılaşma dönemini ve devlet içindeki hizipleşmeleri değerlendiren Prof. Dr. Mehmet Akif Aydın, iktisadî ve siyasî gelişmelerin Mecelleyi doğurduğunu, aslında Batıdaki gibi hukukî dağınıklığın Osmanlı devleti için söz konusu olmadığını ve Osmanlı İmparatorluğu içinde hukukî birliğin mevcut olduğunu belirtir(7) ve şunu der: “Esasen bizzat Tanzimat’ın Batının baskısı ve Batı’yı memnun etmek düşüncesiyle ilan edildiğini hatta fermanın Batılı devlet adamlarına danışılarak düzenlendiği bilinmektedir.”(8)

Şunu da belirtelim. Hukuk Mektebi 1880 yılında Cevdet Paşa’nın Adliye nazırlığı döneminde açılmış ve ilk ders Cevdet Paşa tarafından hukuk tarihi olarak verilmiştir. Sonra belagat dersleri de vermiştir. Fakat bu husus başta İstanbul Hukuk Fakültesi olmak üzere hukuk fakültelerinde belirtilmez.

Mecellenin etkisi büyüktür. Arap Yarımadası bütünüyle Hanefî mezhebi dışında kaldığı için ve Mısır Hidivi İsmail Paşa Osmanlı Devletine bağımlılığı artıracağı endişesinden Mecelle oralarda uygulanmamış, bunun haricinde bütün Osmanlı coğrafyasında uygulanmıştır. Hatta kısmî olarak Suriye, Ürdün ve Irak’ta 1950’li yıllara kadar uygulanmış. Filistin ve İsrail’de ise yine kısmî olarak 1970’li yıllara kadar devam etmiştir. Günümüzde Filistin Devleti’ni oluşturan Batı Şeria ve Gazze’de Mecelle hâlen mahkemelerin en fazla başvurduğu kaynaklar arasındadır. İsrail ise vatandaşı Müslüman Filistin’lilere halen uygulamaktadır. İsrail aynî haklar kanununun pek çok hükümleri de Mecelle’den alınmıştır.(9) 

Ahmed Cevdet Paşa, Osmanlı hukukunun Batı hukukunun etkisi altına girmesine ve siyasî, iktisadî ve kültürel sömürgeleşmeye karşı çıkması açısından  orijinal eserleri ve çözüm odaklı icraatları ile ülkesine hizmet etmiş bir zattır.

Bilhassa hukukta yaptıkları İslâma bağlı tam bir yenileşme hareketidir. Hatta hukukta sistem kurmuştur. Fakat bir ideolog değildir. Yani bütün insan ve toplum meselelerini kuşatıcı manada mütefekkir değildir, bir sistemi yoktur. Fakat ilgilendiği meselelerde orijinal görüşleri olan bir fikir adamıdır.

Türkiye Diyanet Vakfının tertip ettiği Ahmed Cevdet Paşa sempozyumunda “Ahmed Cevdet Paşa’nın modernizme Bakışı” tebliğinin sahibi Dr. Harun Anay’ın şu tesbitlerine bizde katılıyoruz:

“Cevdet Paşa’nın modernleşmek ve modernizm adına dini feda etmediğini, İslâmı ve onun kültür mirasını ve medeniyetini koruma adına da Batı medeniyetinin ulaştığı seviyeye sırt çevirmediğini, bundan dolayı da özgün ve yerli değerlere dayanan bir gelişmeyi savunduğunu belirtmek gerekir.” “Tecdid-i usûl ve fürû’u” bir başka ifadesiyle “tecdid-i ahval ve usûl”ü savunduğu için onu  yenilikçi (müceddid) sıfatıyla anmak da mümkündür.”(10)

3.AHLAKÎ CEPHEDEN TEKLİFİ
Bozulmanın gittikçe derinleşmesini eleştirir mahiyette Maruzat eserinde Cevdet Paşa bir anektodunu anlatır: “Reşid Paşa, ‘geçmişlerimiz vezir oldun, neylersin malı, neylersin canı, derler imiş. Sonra can daha tatlı, daha kıymetli mi oldu bilmem, fakat o mertebe fedakarlık devirleri geçti. Neylersin malı, derim ammâ, neylersin canı, diyemem’ der idi. Sonraları mala muhabbet daha ziyade arttı. ‘Mal canın yongasıdır’ sözü meşhur bir söz oldu. Ahlak bozuldu. Doğruluk ve istikamet sermayesi azaldı. Cidden sadık insanlara kıtlık geldi.”(11)

Ahmed Cevdet Paşa, Mısır Valisi Mehmed Ali Paşanın isyanı sonrası o gaileyi bertaraf için Tanzimatın ilan edildiğini, herkesin ırz, can ve malından emin olarak bir yeni devire girildiğini, fakat Reşit Paşanın rüşvet yememesine karşın Fuad ve Ali Paşaların rüşvete bulaştığını, Mısır Valilik unvanını hidivliğe inkılap ettirdiklerini, sonra Mahmud Paşanın ülkeyi borca sokup bütün gümrükleri ecnebilere verdiğini, daha sonra görevden alındığını ve Rüşdü Paşa’nın da rüşvetle onu koruduğunu anlatır.(12)

İdarecilerin torpille, hatırla gelenler değil, en ehliyetli, en ahlaklı ve ahalinin güzide sınıfından olması gerektiği hususunu Tezakir ve Maruzat başta olmak üzere bir çok eserinde altını çizen Paşa, Fuad Paşa’nın bir müzakere esnasında Mustafa Reşid Paşanın dostu İngiliz elçisi Canninge söylediği şu sözü nakleder: “Devlet-i Aliyye dört esas üzere mücesses olup bunlar ile her nasıl istenilir ise idaresi ve ilerlemesi kabil olur ve bunlardan herhangisi nakıs olur ise de idare kabil olmaz. Dört esas budur: Millet-i İslâmiye, Devlet-i Türkiye, Salatin-i Osmaniye, payitahtı İstanbul.”

Paşa bu sözü naklettikten sonra şu muhasebeyi de hemen peşinden yapar: Fuad Paşa’nın bu sözü doğrudur. Fakat bu kadar yüzyıllardan beri millet-i hâkime olan ehli İslâm, gayri müslim tebaa ile tam bir müsavat haline indikte, acaba dört esastan birinin  beli kırılmış olmadı mı?”(13) 

Paşa, Darulmuallimin (1848) müdürü olunca öğretmenler yetiştirdi, ders programları hazırlattı. Fransız akademisine emsal kurulan Encümeni Danış’ın da kurucu başkanıdır. (1850) 

Paşa, geçmişteki başarısızlıkları iki sebebe bağlar. İlki: Devlet adamlarıyla ulemanın cehalet ve zaafları. İkincisi: Şuursuz ve ölçüsüz bir Batılılaşma siyasetidir. Batıdan alınacakların süzgeçten geçmesi gerektiğini belirtir.(14)

4.DİLDEKİ YENİLİKLER
Paşa, dil mevzuunda da önemli hizmetler ve yenilikler yapmıştır. Lisanımıza kaideler getirmiştir. Onun Kavaid-i Osmaniye’si bizde yazılan ilk gramer kitabıdır. Osmanlıca her ne kadar Arapça ve Farsçadan etkilenmiş olsa bile müstakil bir lisandır ve Türkçeden ayrı değildir. Türkler, Arap ve Fars dillerinin gramerini okurdu. Bunun farkında olan Paşa Türkçe hakkında, Kavaid-i Osmaniye, Medhal-i Kavâid, Kavaid-i Türkiyye ve Belâgatı Osmaniyye eserlerini verir.

Dil mevzusuna el atmasının sebebini şöyle izah eder: Hadis dersinde Arapça, “kale” kelimesinin “dedi” diye ifade edildiğini gördüm. Halbuki Türkçede “demiş” ifadesi buna daha uygun idi. Bende bu mevzu Türkçenin gramerine el atma fikrini doğurdu.(15)

Türkçede uzun heceler bulunmadığını ve aruz veznine bu açıdan uygun olmadığını belirten Paşa, ta o zamanlar bir uzak görüşlülükle hece vezninin Türkçeye uygunluğunu söyler. Paşanın, sade ve güzel bir dille, tatlı ifadelerle kaleme aldığı Kısas-ı Enbiya eseri de halk nazarında çok tutulmuştur.

Paşanın başka bir yeniliği, Takvim-ül Edvar eseri, bizde takvimin ıslahını ilk ortaya atan eserdir.

Paşa, hukuk dilini sadeleştirirken, yeri geldikçe yabancı terimleri de almaktan çekinmez. Politika, diplomasi, hukuk-i politikıyye, usul-ı politika, lisan-ı diplomasi gibi Farsça tamlama düzen içinde kullanır. Parlamento, konvansiyon, klup, patent, jüri, kolonel, ekonomi, feodalite gibi Fransızca terimleri de kullanır. Ancak Fransızca kriz kelimesine buhran, periyodik kelimesine evrak-ı mevkute karşılıklarını da bulan odur. Hem Türkçenin yaygınlaşmasına ve herkesin okur yazar olmasına, hem de bilim dili haline gelmesine çalışmıştır. Düz yazıyı ise secili, cinaslı ve arınmış nesr olarak ikiye ayırır. Bazı noktalama işaretleri kullanılmasını önerir.

Şu hususu da ifade edelim. Anayasa ve kanunların yapılmasına siyasiler karar verir. Metni ise hukukçular yazar. Fakat metin yazım işi hukuk bilgisi yanında Türkçe ve Edebiyat bilgisi de gerektirir. Çünkü ne bir kelime fazla, ne bir kelime eksik olmalıdır. Çünkü hükümde yanlışlıklara yol açar. Günümüz hukukçularının dil yetersizliği üniversitelerimizin durumu ile birlikte malum. Bu bağlamda Cevdet Paşanın, hukuk mektebinde belagat dersleri vermesinin ehemmiyetini tekrardan hatırlatalım.

Paşanın, Türkçenin her bir ünlüsü için ayrı ayrı hareketlerin kullanılması ile ilgili açıklamaları da dikkat çekicidir.(16)
 
Devam edecektir...
 
Dipnotlar
1-Ahmed Cevdet Paşa, Tezâkir, Cilt 4, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1986, s. 102-103.
2-Ahmed Hamdi Tanpınar, Edebiyat Üzerine Makaleler, Dergah Yayınları, İstanbul, 2014, s. 202-212.
3-Paşa, a. g. e., Cilt 1, s. 67-86.
4-Paşa, a. g. e., Cilt 4, s. 168.
5-Paşa, a. g. e., Cilt 4, s. 101. 
6-M. Akif Aydın, Osmanlı Devletinde Hukuk ve Adalet, Klasik Yayınları, İstanbul, 2017, s. 291.
7-Aydın, a.g.e., s. 270.
8-Aydın, a.g.e., s. 266.
9-www.ekrembugraekinci.commakale.asp?id:322
10-Harun Anay, Ahmed Cevdet Paşa Maddesi, TDV İslâm Ansiklopedisi, Ankara, 2009, s. 77.
11-Ahmed Cevdet Paşa, Ma’rûzât, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1980, s. 238-239.
12-Paşa, a.g.e., s. 238.
13-Ahmed Cevdet Paşa, Tezâkir, Cilt 1, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1986, s. 85.
14-Halis Ayhan, Batılılaşma Maddesi, TDV İslam Ansiklopedisi, Cilt 5, Ankara, 1992, s. 161.
15-Osman Keskinoğlu, Ahmed Cevdet Paşa Hayatı ve Eserleri, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara Üniversitesi Basımevi, Cilt 14, 1966.
16-Osman Keskinoğlu, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı 20, 2006/1, s. 219-232.


Baran Dergisi 609. Sayı

13.09.2018