Türkiye’de ne var ne yok? (Av. Güven Yılmaz, yeni bir gelişme olmadığını söylüyor.)
Kumandan Mirzabeyoğlu’na çok selâmımı söyleyin. Kendisini görebildiniz mi dün? (Av. Yılmaz, başka bir meslekdaşının ziyarete gittiğini ifade ediyor.)
“Asker”imize de (Av. Ahmet Arslan) selâm söyleyin. İyi bir insan, kendisini seviyorum. Av. Hasan Ölçer’e de özellikle.
Bu vesileyle, Fransa’da çektiğiniz fotoğrafları lütfen bir DVD hâlinde eşim Isabelle’ye gönderin. Çok güzel olur.
Bugüne gelirsek... 
Venezüella’dan yeni bir haber var. Devlet Başkanı Hugo Chavez dün Meclis’te yıllık konuşmasını yaptı ve aralıksız neredeyse 10 saat boyunca konuştu. Bu hâdise, hastalığını atlattığı ve ölmeyeceği anlamına da geliyor. Hernekadar kansere karşı gördüğü tedavi sürecinde aldığı birtakım ilaçlardan dolayı biraz şişmanlamışsa da, 10 saatlik böyle bir konuşma yapabilmesi, sıhhatinin iyi olduğunu gösteriyor. Meclis önünde herkes o kadar uzun süre konuşamaz. 
Yine aynı konuşma sırasında, Venezüella tarihinde bir ilk olarak, Başkan Chavez mikrofonu muhalefet milletvekillerine vererek belli noktalar üzerinde kendisine soru sorulmasına, kendisiyle tartışılmasına izin verdi. Özellikle Venezüella ekonomisi çerçevesinde kendisine yöneltilen asılsız ithamları belgelerle ve detaylı biçimde cevabladı. Bu tarihî bir hâdise ve kesinlikle yeniden seçilecek Chavez. Güzel bir haber. 
Venezüella’da yeni bir hükümet kurulmasını bekliyoruz. En önemli bakanlardan bazıları seçime girecek ve Venezüella devletinin yönetimine yeniden seçilecek çünkü. Bu arada yeni bakanlar da gelecek ki, inşallah öncekilerden çok daha iyi olurlar.
Tüm bu gelişmeler inşallah benim buradaki durumuma da yardımcı olur. Tabiata ters işler dönüyor burada, siz de şâhid oldunuz. Yargılama sırasında bazen büyükelçilik de oradaydı ancak mahkememdeki tuhaflıkları not eden kimse olmadı.
Neyse, karamsar değilim. Önümüze bakmalıyız. Allaha ve O’nun kudretine inanıyoruz. Günahlarımın kefâretini ödüyorum da diyebiliriz, ancak elbette sonsuza kadar sürecek değil bu.
Bana herhangi bir sorunuz var mı? (Av. Güven Yılmaz, olmadığiını söylüyor.)
Benim cezaevi maceralarımdan bu kadar sık bahsetmek istemiyorum. Ne var ki son birkaç aydır bunlardan bahsetmek zorunda kaldım, çünkü otoritelerden kaynaklanan daimî bir taciz vardı bana karşı. Cezaevi otoriteleri de değil kasdım aslında. Onların da üstünde ve güvenlik servislerinden kaynaklanıyor. Mahkemem boyunca beni darmadağın etme amacına matuf işlerdi bunlar. Fakat plânladıkları başarıya benim ve avukatlarımın direnişi sâyesinde ulaşamadılar. Şahsıma yönelik ithamların ne kadar temelsiz olduğuna dair de bir delil oldu bu saldırılar. Fransız kanunları, Fransız yetkilileri tarafından bile saygı görmüyor.
Neyse...
Yakın zamanlarda gerçekleşen bir hâdise hakkında konuşabiliriz bugün: İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinecat’ın Venezüella’yı ve Başkan Chavez’i ziyareti...
Başkan Chavez, Ahmedinecat’ı karşıladı ve gazetecilerin önünde, “Amerika Birleşik Devletleri’ne roket göndereceklerini” söyledi. İran roketleriyle ilgili olarak Amerikalılarla dalga geçiyor. Şimdi bu roketleri göndermek üzere Venezüella’da bir araya geldik, diyor. O ânda herkes güldü tabiî. Fransız televizyonu bile bunu yayınladı. 
Bunlar güzel şeyler elbette. Neticede, düşman propagandasını mizah duygusuna havâle ederek tesirsiz hâle getiriyorsunuz. Düşman propagandasını biliyorsunuz: Müslümanlar, ilkeldir, zâlimdir, kadınlara karşı saygısızdır –ki tam tersidir ve hiç kimse müslümanlardan daha fazla saygılı olamaz kadınlara karşı!- vs. Bu nevî düşman propagandalarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Burada sizin yapabileceğiniz şey, onların bu propagandaları yaptıkları kanalları onların aleyhine kullanmaktır. Mizah da işte burada devreye girer ve Başkan Chavez bunda oldukça başarılı. Küba Devlet Başkanı ve Latin Amerika’daki tüm devrimcilerin ustası Fidel Castro da bunda çok iyiydi. Castro, örneğini hepimizin takib etmesi gereken bir şahsiyettir aynı zamanda.
Evet, Venezüella’da yeniden seçimlere gideceğiz ve herkes oyunu etkili biçimde kullanabilecek burada, yâni herkes mecliste temsil edilebilecek. Öyle Fransa’daki gibi olmayacak. Fransa’da seçmenlerin yüzde 40’ının mecliste temsilcisi yoktur. Oysa Venezüella’da herkesin mecliste bir temsilcisi vardır. Şu veya bu sınırlar, barajlar konulmaz. Yeterli oyu aldınsa, seçilirsin.
Başkan Ahmedinecat, Venezüella’dan ayrıldıktan sonra, gezisinin sonraki durağı Küba’ya gitti. Raul Castro tarafından ve en üst seviyede karşılandı. Bilâhare Fidel Castro ile de görüştü. Küba ve bu insanlar, İran gibi Amerika’dan on bin kilometre veya Asya’ya göre Amerika’dan onbeş bin kilometre uzaklıkta değildir. Amerikan kıyılarından sadece yüz kilometre uzaklıktadırlar ve hâlâ tek başlarına direniyorlar! Her zaman yalnız değillerdi tabiî bu direnişlerinde. Sovyetler’in çöküşünden sonraki son beş on yıldır tek başlarınalar.
Amerika Birleşik Devletleri, Fidel Castro’yu 60 kez öldürmeye çalıştı. Gerçekte kaç kez buna davrandığını da bilmiyoruz aslında. Bunlar ortaya çıkarılmış olanlar. İnanılmaz bir şey. Ancak hepsinde başarısızlığa uğradılar. 
Başkan Chavez, benim BARAN dergisi ve internet yoluyla ilk kez söylediğim şeyi, yâni kendisinin Amerika tarafından zehirlendiği ve kanser edildiği hususunu dünya önünde apaçık ilân etti. Kendi hastalığının ve Brezilya Devlet Başkanı Lula de Silva gibi diğer Latin Amerikalı devlet başkanlarının aynı ânda kansere yakalanmalarının hiç de tabiî olmadığını, bunların arkasında ABD’nin bulunduğunu deklare etti.
Tekrar Mahmud Ahmedinecat’a dönersek, Küba’dan sonra bu kez Nikaragua’ya geçti. Burada yeniden devlet başkanı seçilen (Daniel Ortega) o iyi adam, o iyi devrimci ile görüştü. Ben de sanırım en son 1991 veya 1992’de Amman’da görüşmüştüm onunla. O zamanlar ona yakındım.
Nihâyet İran Devlet Başkanı, Nikaragua’dan sonra Ekvador’a geçti. Orada da gerçek bir vatansever olan devlet başkanı (Rafael Correa) ile görüştü. Bu adam, teknokrat bir insandır ve dünyayı çok iyi bilir. Amerikan kapitalist sistemine, Amerikan emperyalizmine, kapitalizme nasıl direnileceğinin yolunu kendi tarzında bulmuş, bunu da tüm seviyelerde ve en uygun yollarla hayata geçirmiş bir insandır. 
İran Devlet Başkanı Mahmud Ahmedinecat ise öyle bir insandır ki, Âyetullah İmam Humeynî’nin arkasına saklanan birtakım mollaların yozlaştırdığı bir ülkeyi temizlemeye çalışmakta, ne var ki emperyalistlerin buna cevabı İran’a teröristler, hem de gerçek teröristler göndermek ve düzenli olarak İranlı bilim adamlarını katletmek olmaktadır. Amerikan ve İsrail ajanlarını kullanmak olmaktadır. 
Ahmedinecat’ın bu gezisi vesilesiyle benim yapmak istediğim asıl değerlendirme şudur ki, emperyalizmin olanca basın kontrolüne ve sahib olduğu tüm propaganda vasıtalarına rağmen, emperyalizme karşı dünyada, hem de devlet başkanları seviyesinde, kendi şeref ve haysiyetlerini savunan yozlaşmamış insanlar hâlâ vardır ve dimdik ayaktadır.
Küba’nın yıllarca ikinci adamı olan Raul Castro meselâ. Bu adam, tüm o mevkî ve gücüne rağmen, ömrünü üçüncü kattaki bir apartman dairesinde geçirmiştir. Bana bunun hikâyesini anlatan da, büyük oğlumun annesi olan Kübalı eşimdir. Çünkü eşimin bir arkadaşı, tam da Raul Castro’nun Havana’ya geldiği 1959’dan beri yaşadığı o basit daireye komşu bir binada yaşamaktadır. Gece gündüz emperyalizmin saldırılarına uğramalarına, ülkelerinin en büyük ve en kudretli liderleri olmalarına rağmen, bu kadar basit imkânlarla yaşayan yozlaşmamış insanlardır bunlar. Kendi refahlarını düşünmek yerine tüm dünyayı ve ülkelerinin refahını düşünürler ve çocukları da herkes gibi evden okula, okuldan eve en basit vasıtalarla gelir gider. 
Unutmayınız ki, Kübalı askerler geçmişte Latin Amerika’nın her tarafında savaştı ve tüm o yıllar boyunca Küba’nın savunma bakanı Raul Castro idi. Fidel’den bile daha büyük bir milletlerarası devrimci müttefikti tüm dünyada. Fidel, daha ziyâde ideolojik ve siyasî liderdi ve Venezüella haricinde, dünyadaki tüm bu milletlerarası devrimci hareketleri doğrudan o yönetmedi. Ancak Venezüella’da 1952 yılındaki gerilla hareketini radyo yoluyla bizzat Fidel Castro idare etmişti. Raul Castro ise, Kongo ve Angola başta olmak üzere, emperyalist güçlere karşı mücadele eden Afrika’daki gerillalarla birlikte savaşan Kübalı askerlerin başındaki savunma bakanıydı. Sadece Afrika veya Latin Amerika değil, dünyanın her yerinde savaşan milletlerarası bir gücün başındaki bu insan, işte böylesine mütevazı bir evde geçirdi tüm hayatını. İstese devrimden önceki Küba burjuvazisinin bıraktığı o boş saraylardan birinde oturamaz mıydı?..
Raul Castro olsun, Ahmedinecat olsun, kendi şahsî çıkarlarının değil, halkının ve dünya milletlerinin çıkarlarının davasını güden namuslu insanlardır. 
Şimdi Ahmedinecat da, Irak’la olan savaşta ceplerine milyonlarca dolar indiren mollaların yolsuzluklarını temizliyor, sırf ülkesini kalkındırdığı için bilim adamlarını katleden gerçek teröristlerle karşı karşıya kalıyor, o insansız hava araçlarının muntazam saldırılarına hedef oluyor ve üstelik bir de aynı teröristler tarafından “terörist” olmakla itham ediliyor! Ama o ve diğerleri, emperyalizme karşı daima ve dimdik duruyorlar!
Ekvador’un devlet başkanı olan insanı örnek göstermek istiyorum bilvesile. Bu insan, ülkesindeki şiddeti bitirip barışı sağladıktan sonra, ülkesinin ekonomik problemlerini çözmek için paraya ihtiyacı olduğunda bakın ne yapmıştır?
Ekvador’un petrolü vardır. Ne var ki bu petrol, dünyanın oksijen ihtiyacı için vazgeçilmez olan Amazon ormanlarındadır. Açılan her yeni petrol sahası, bu ormanların kesilmesi ve dünyanın biraz daha nefessiz kalması olacaktır. O da ne yapar? Dünyaya seslenir ve “biz buradan petrol çıkartabiliriz ancak bu dünyaya zarar verir, siz en iyisi bizi bunu yapmak durumunda bırakmayın ve bize lâzım olan malî desteği sağlayın!”. İşte popülist değil, halkçı ve insanî idare tarzı budur Ekvador’daki yönetimin.
Tam da bu insanlar ve bu nevî yönetimlerdir gerçek halk menfaatini, insanî yaklaşımı ve hakiki demokrasiyi yaşatan. Ve işte bunların hepsi şimdi bir arada ve omuz omuzadır. Paraguay, Uruguay ve Arjantin de böyledir. Bir dünya gücü olan Brezilya da böyledir. Bu devletler, İran’ın da, Çin’in de müttefikidir ve inşallah Türkiye de II. Dünya Savaşı’ndan sonra yitirdiği tarihî rolünü üstlenerek ve bu örneklerin yolunda giderek büyük bir bölge gücü olur ve hepsi bir araya gelip dünya milletlerinin çıkarına yeni bir düzen kurulur.
Allahü Ekber.
14 Ocak 2012
İngilizceden Tercüme: 
Hayreddin Soykan