İnternette takib ettiğim bir sayfada “bilimsel” bir çalışmaya rastladım. “Psychonomic Bulletin & Review”de yayınlanan çalışmaya göre, Belçikalı bilim adamları “düşünmenin bulaşıcı olduğu” neticesine varmış. Özetle şöyle bir tecrübe yapılmış:

- “İlk deney esnasında araştırmacılar deneklerin her birine aynı bilgisayar işlemini içeren iki farklı program sundular. Görevleri basitti. Dört farklı renkte karenin gözükme ihtimali olan ekranda, iki kare belirdiği anda bir tuşa basmaları gerekiyordu. Denekler bu işlemi ikiye ayrılmış bir monitörde yanlarındaki kişinin ne yaptığını görmeden gerçekleştiriyorlardı. Tek bir kişi için kolay bir görev olan bu deney, toplu bir şekilde yapıldığında inanılmaz bir sonuç ortaya çıkarttı. Kendi başına gayet iyi sonuçlar veren denekler, birbirlerini görebilecekleri bir salonda toplu olarak aynı görevi yapmaya çalıştılar. Monitörlerdeki ayırıcı bölme kalktı. Deneklerden bazılarının görevleri zorlaştırıldığında, onların yüzlerindeki ifadeyi ve çaresizliğini gören yanlarındaki deneklerin, kendi görevleri kolay olmasına rağmen başarı sağlayamadıkları görüldü. Sonunda bu başarısızlık tüm salona yayıldı ve deneklerin %90’ı tam anlamıyla artık düşünemez hâle geldi. Gözlemciler, zorlaştırılmış sorularla uğraşan grubu ilk gözlemleyen deneklerin, düşünmeyi bıraktığını ve “kolay görevi yapamama hastalığının bu şekilde salona bulaştığını” düşünüyorlar.

İkinci deney bu sefer tam tersi şekilde yapıldı. Oldukça zor bir görev verilen bir salon dolusu deneğin arasında, görevleri kolaylaştırılan katılımcıların yükselen performansları hareketlerine ve yüzlerine yansımaya başladı. Bu onları gözlemleyen deneklerin kendilerinin de başarılı olabileceğine inanmalarını sağladı. Bu sefer kendi başlarına zorlandıkları görevleri başarmaya başlayan deneklerin etkisi salona yayıldı ve %100’e yakın bir başarı sağlandığı görüldü. Gözlemciler, kolay görevleri yerine getiren katılımcıları ilk gözlemleyen grubun düşünmeye başladığını ve bu düşünme azminin ortaya çıkardığı başarıyla bütün salona yayılan bir tesirin oluştuğuna inanıyorlar. Ortaya çıkan sonuç gerçekten toplumsal olarak bir şeyler hakkında düşünerek ve başarılı olarak birbirimizi nasıl etkileyebileceğimizi ortaya koyuyor. Bu durumda yapabileceğimiz şeylerin başında, düşünen ve üreten topluluklar içerisinde yer almanın kişisel performansımızı etkilemesi açısından büyük bir ihtiyaç olduğunu söyleyebiliriz. Aynı televizyon programlarını izleyen, aynı partiye oy veren, aynı bilimsel tezi savunan, aynı sosyal görüşe sahip insanların birbirleriyle aynı zekâ seviyesine sahip olduklarına inanıyorsanız haklı olmanız yüksek bir ihtimal. Çünkü aynı çevrede bulundukları sürece düşünce güçleri aynı seviyede kalacaktır.” (*)

Bu tecrübe, aslında bildiğimiz bir gerçekliği isbatlamış oluyor. Çevremiz, dostlarımız, birlikte iş yaptığımız,  sohbet ettiğimiz insanlar, bizi tesir altına alıyor. Onların başarısı veya başarısızlığı bize ayna oluyor.

Hatırlarsanız, Salih Mirzabeyoğlu, Emile Zola’nın “Eser” isimli romanını, aynı zamanda “bir fikir bir arkadaş çevresinde nasıl mayalanıyor, görün” mealinde tavsiye etmişti. (Eser’de edebiyatçı ve ressam bir grub arkadaşın hikâyesi anlatılır. Emile Zola, kendi hayatı ve arkadaş çevresini anlatır bu romanda. Ressam Claude’un Cezanne olduğu rivayet edilir.) Yine “Büyük Muztaribler” eserinin birinci cildinde Salih Mirzabeyoğlu “Parça Parça” başlığı altında şu sözü aktarır:

- “İnsanın yalnız olması, hele yalnız çalışması hiç iyi değil; bir şeyi başarması gerekiyorsa, başkasının ilgi ve teşviki gerekir.”

Tuttuğum bu notlarla başka bir yazı kaleme alacakken, Akademder (Akademya Kültür Sanat ve Eğitim Derneği) Konya İl Başkanlığı’nın açılışı vesilesi ile “elle tutulur, gözle görülür” bir misale kavuşmuş oldum. Aynı ruh iklimine sahip gençlerin bir araya gelerek, İstanbul’daki Akademya’yı bile neredeyse bazı yönlerden geride bırakıcı bu çıkışları gerçekten takdire şayan. Pırıl pırıl gençler, kendi imkânları ile Konya’nın merkezinde açtıkları mekânlarında, “fikir-ilim-sanat” çalışmalarını başlatmış oldular.

Mekatronik Mühendisliği öğrencisi Ahmet Fehim Uyar’ın öncülüğünde açılan ve çoğunluğu üniversite öğrencisi olan gönüldaşlar, yaptıkları açılış programının hemen ardından, Konya’da ilk programlarını da, Akademder Kurucu Başkanı ve Akademya yazarı Turan Demir’in “Para Vesilesiyle” başlıklı konuşması ile gerçekleştirmiş oldular.

Oldukça yoğun bir program hazırlığı içinde olduklarını da şimdiden belirtelim. Necip Fazıl Okumaları ve Salih Mirzabeyoğlu Okumaları’nın yanı sıra, Tasavvuf, Kelâm, Felsefe gibi lokal alanlarda da çeşitli “ders programları”nın hazırlığı içindeler. Ayrıca gençlerin her biri, kendi mevzuları çerçevesinde çalışmalarını ve okumalarını bir program dâhilinde birbirleriyle paylaşacakları sohbetler düzenleyecekler ki, bu mevzular, felsefeden mühendisliğe ve teknik ilimlere kadar geniş bir yelpaze belirtiyor. 

Akademya Konya İl Başkanlığı’nı tebrik ediyor, bu kıymetli çıkışlarının ve önlerine koydukları hedeflerin gerçekleşmesini canı gönülden diliyorum.

* http://www.dusunbil.com/bilim-en-ilginc-bulasici-hastaligi-kesfetti-dusunmek/ (19.12.2016)

Baran Dergisi 519. Sayı