“Oruç gerçekte bir şey yapmak değil, yapmamaktır. Benzersizlik olumsuz bir niteliktir. Böylelikle Allah ile oruç arasındaki ilişkilenmiştir. Allah kendisi hakkında şöyle buyurur: “O'nun benzeri bir şey yoktur”.(1) Allah kendisinin bir benzerinin olmasını reddetmiştir. Şu hâlde Allah, dinî ve aklî kanıtlara göre benzeri olmayandır (misilsiz). Nesai, Ebu Umame'den şöyle aktarır: "Hz. Peygambere geldim ve ‘Bana yapacağım bir emir ver' dedim. Peygamber de 'Oruç tutmalısın çünkü oruç misilsizdir’” buyurdu.(2) Böylelikle Hz. Peygamber, Allah’ın kullarına emrettiği ibadetler içinde orucun bir benzerinin olmadığını belirtti.

Orucun selbî bir nitelik olduğunu bilen kimse -çünkü o, yenilecek şeyleri terk etmektir- kesin olarak onun misli bulunmadığını da bilir. Çünkü onun dışta anlaşılacak şekilde varlıkla nitelenecek hakikati yoktur. Bu nedenle Allah ‘oruç bana aittir' dedi. Öyleyse oruç, gerçekte bir ibadet ya da amel değildir. Oruca amel denilmesi, mecazi olabilir. Bu durum, mevcut sözünü bize akledilir olan Hakka vermemizin mecazi olmasına benzer. Çünkü varlığı zatının aynı olan ile varlığın ilişkisi, varlığın bizimle ilişkisine benzemez. Çünkü ‘Onun benzeri bir şey yoktur’.

Müslim'in es-Sahih'te Ebu Hureyre’den aktardığı bir (kutsi)hadiste Allah şöyle buyurur: “Orucun dışındaki bütün amelleri kuluma aittir. Oruç ise bana aittir ve onun ödülünü ben vereceğim. Oruç bir kalkandır. Aranızdan birisi oruçlu olduğunda, kavga yapmasın ve kızmasın. Birisi kendisine sataşırsa veya kavgaya tutuşursa 'ben oruçlu bir insanım' desin. Muhammed'in canını elinde tutan Allah'a yemin olsun ki, oruçlunun ağız kokusu kıyamet günü Allah nezdinde misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun iki sevinci vardır: Orucunu açtığında, sevinir. İkincisi ise Rabbiyle karşılaştığında oruç tuttuğu için sevinmesidir.”(3)

Bilmelisin ki, Nesai’den aktardığımız hadiste Hz. Peygamber or cun benzeri olmadığını belirttiği gibi Hakkın da bir benzeri yoktur. Bu nedenle oruçlu ‘benzeri olmamak’ özelliğiyle Rabbine kavuşur ve O'nu kendisi vasıtasıyla görür. Bu durumda Hak gören ve görülendir. Hz. Peygamber ‘orucuyla sevinir' deyip ‘Rabbine kavuştuğu için sevinir’ demedi. Çünkü sevinç, kendisiyle sevinmez, bilakis Görmesi ve müşahedesi esnasında Hak kimin gözü olmuşsa, O’nu görürken kendinden başkasını görmez.

Öyleyse oruçlunun sevinci, benzerliğin ortadan kaldırılması derecesine katılmaktır. Dünya hayatında orucunu açarken ise özü gereği beslenmek isteyen hayvanî nefsin hakkını kendisine ulaştırmak bakımından sevinmişti. Arif, hayvanî ve nebatî nefsinin kendisine ihtiyacına şahit olup Allah'ın bir yükümlülük olarak üzerine yazdığı hakkını ulaştırmakla nefsine yaptığı cömertliğini gördüğünde, burada Hakkın niteliğiyle zuhur etmiş demektir. Böylelikle Hakkın eliyle verir. Nitekim kendisine kavuşulduğunda da Hak, kendi gözüyle görülür. Bu nedenle oruçlu, Rabbine kavuştuğu esnada orucu nedeniyle sevineceği gibi (dünyada, kendisine Hakkın cömertlik özelliğini kazandıran) iftarıyla sevinir.

Kul, oruç tutması nedeniyle (benzersizlik) özelliğiyle nitelenmiş ve bu nitelikle de oruçlu adını hak etmiştir. Onun oruçlu olduğunu kabul ettikten sonra Hak kendisinden bu ismi düşürmüş ve ‘Oruç bana aittir’ diyerek kendisine izafe etmiştir. Başka bir ifadeyle (hiçbir şeye muhtaç olmamak anlamındaki) samedanîlik özelliği, sadece bana ait olabilir. Bu özellik, beslenmekten münezzehliktir. Ben seni (kul) o özellikle nitelemiş olsam bile şanıma yaraşan ‘mutlak tenzih' bakımından değil, sınırlı tenzih yönünden niteledim ve ardından 'onun ödülünü ben vereceğim' dedim. Böylelikle Hak, kendisine döndüğünde oruçlunun orucunun karşılığı olur ve kul da benzeri olmayan'ın özelliğiyle Hakka kavuşur. Kastedilen, oruçtur. Çünkü ‘benzeri olmayanı' sadece 'benzeri olmayan’ görebilir. Zevk sahiplerinin büyüklerinden Ebu Talib elMekki de buna böyle işaret etmiştir: Kimin yükünde bulunursa, onun cezasıdır. Ayet bu duruma ne kadar uygun düşmüştür!

‘Oruç bir kalkandır.' Kalkan, koruyucudur. Allah, 'Allah'tan sakınınız’ (4) buyurur. Başka bir ifadeyle O'nu (kendinizi koruyacağınız bir) ‘kalkan’ yapınız. Böylelikle, koruyuculukta oruç Allah'ın yerini almıştır. Allah ise 'kendisi gibi bir şey olmayan'dır. Oruç da ibadet arasında ‘benzeri olmayan'dır. Oruç için ‘kendisi gibi bir şey olmayan’ denilemez. Çünkü şey, olumlu veya varlıkla ilgili bir durumdur. Oruç ise terktir (olumsuz). Dolayısıyla oruç, (gerçekte) yok olan akledilir ve olumsuzlayıcı bir niteliktir. Bu nedenle onun benzeri yoktur. Yoksa onun benzeri bir şey yoktur denilemez. Benzersiz olmada, Hak ile orucun özelliği arasındaki fark budur.

Hak oruçluya yasak getirmiştir. Yasak, terk demektir ve olumsuz bir eylemdir. Allah şöyle der: 'Kavga etmesin, kızmasın (yasak). Ona bir şey yapmayı emretmemiş, bunun yerine herhangi bir nitelikle nitelenmeyi yasaklamıştır. Oruç, terk demektir. Böylelikle, oruç ile oruçluya yasaklanan şeyler arasında ilişki mümkün olmuştur. Sonra oruçluya, kendisiyle kavga etmek isteyen veya ona sövene şöyle demesi emredildi: "Ben oruçluyum! Ey benimle kavga etmek isteyen ve bana söven kişi! Ben senin yaptığın bu davranışı yapmayan biriyim. Böylelikle oruçlu, Rabbinin emriyle, kendisini bu davranıştan alıkoymuştur. Dolayısıyla Hak da terk eden olduğunu bildirmiştir. Başka bir ifadeyle Hakkın nezdinde, kendisine sövenle veya kavga edenle dövüşme ve sövme özelliği yoktur.”

Kaynak: İbn Arabi, Fütûhâtı Mekkiyye 5, s. 36-38.

 

1-Şûra/11

2-Nesâî, Sünen, 2221

3-Buhârî, Savm, 2; Müslim, Sıyâm, 164.

4- Bakara, 189