İBDA, yeni bir dünya görüşü ve yeni bir dildir. Bundan dolayı kendine özgü bir teşkilatlanma biçimi, insan yetiştirme tarzı ve fikrî manzumesi vardır. Kendinden zuhur ve benzersiz cepheleşme modeli buna misaldir.

Önce İBDA ve İBDA-C ayrımı yapalım ki, asıl ile gölge, merkez ile çevre birbirine karışmasın. Çünkü bir dairenin merkezi başka çevresi başkadır.

İBDA, Allah ve Resûlü davasında, Doğru Yol-Kurtuluş Yolu’nun bir remzi, bir alemi…

İBDA-C (cephesi ve cepheleri), Kumandan Mirzabeyoğlu’nun dışında, İBDA fikriyatına bağlı, hatasısevabı kendine ait, birbirinden bağımsız legal-illegal tüm faaliyetlerin genel adıdır; yani birbirinden bağımsız tüm cephelerin zümre adıdır, belli bir şahıs ve şahıslar değil.

İBDA’nın benzersiz teşkilatlanmasıyla günümüzde şekilden ibaret tarikatlara benzemediği açıktır; fakat Üstadın ifadesiyle “İslâmın zahiri şeriat, batını tasavvuf” olduğuna göreİBDA’nın ideolojisi tasavvuftan beslenir. Bizim cemiyet nizamı kavgamızda ehli dua olarak herhangi bir tarikata mensup samimi Müslümanlarla da her zaman ilgimiz vardır.

Rejim muhalifi ve alternatif bir dünya görüşü sahibi İBDA bağlılarının, “tesbihini çek ve düzene uy” anlayışındaki tarikatlarla bir benzerliği yoktur; bilakis “tesbihini çek, zulme de isyan et”tarikat-yol üzerindedir. Bilindiği üzere tarikat, yol demektir. Din de yol demektir ve Efendi Hazretleri Allahın yolunu kesen sahte hoca ve sahte şeyhlere büyük nefreti vardır.

İBDA, “Nakşi sırrıdır kavgam” derken Üstad ve onun şeyhi Abdülhakîm Arvasî Hazretlerine bağlılık ifade eder ve tasavvufu yüksek bir yere koyarak velilere en büyük saygıyıgösterir; böylece ciddi olması gereken şeyh-mürid ilişkisini ayağa düşürmez. Demek ki İBDA’nın tarikat anlayışı piyasadaki mevcutlarından daha üstün ve edeplidir.

İBDA bağlılarına düşen ise, şeyh-müridlik ilişkisini Efendi Hazrretleri, Üstad ve Kumandana has görerek, müridin müridi olmak, zikri ise hem tesbihat hem fikir (ideolojik eğitim) bilmektir. Diğer bir çok tarikatlarda ayağa düşen bu mevzu, bizde üstte bir derece olarak durur. Tasavvufa gerçek saygı ve bağlılık bunu icap ettirir. Biz, “Nakşibendiyiz, müridiz” bile demekten imtina eder; “Nakşibendi sırrına bağlıyız. Müridinin müridiyiz” deriz. İşte İBDA’nın tasavvufu gerçek seviyesinden idrakı ve bağlılık ve saygısı. Dolayısıyla diğer tarikatlardaki müridlik, bizim bu müridlik seviyesine ulaşamaz. Çünkü hadlere riayet edip daha çok ram olanın derecesi de yüksek olur. Onun için İBDA’nın müridliği zor oluyor, can ve malla ateş menzilinde sınanıyor, elini sallasan ellisi hesabıiçi boş müridlerle dolmuyor. Sözde nefsinden vazgeçen fakat cihad meydanlarından uzak duran bir müridlik anlayışından da uzak durmamız, tasavvufun gereğidir. “Gündüz zabit, gece âbit” sözü rehberimizdir. Nefsinde kemal dikizlemek, dervişçilik oynamak yasaktır bizde. Şeyh uçmaz mürid uçururmuş hesabı keramet teşhirciliği yapmak, tuttuğu takıma taraftar toplar gibi kendi tarikatına adam toplamak tasavvuf inceliklerine sığmaz.

Tasavvufun “kâl değil, hâl” olduğunu hatırlatalım ve çile içinde yaşayan İBDA’cıların “hal” şartına daha yakın olduğunu belirtelim. Düzenin onlara verdiği rahat postlarda tarikatçilik oynayanlara acımaktan başka bir şey yapamayız. Cihaddan kaçıp bir tarikata sığınmak samimiyetle bağdaşmaz. Gerçek tarikat ve gerçek tasavvuf, nefsini yellemek, rizikodan uzak durmak için değildir.

Hiçbir cemiyet projesi ve bunun kavgası olmadan , İslâmı eşya ve hadiselere tatbik derdi olmadan, sadece tesbih ve namazla yetinenlerin tarikat ve tasavvuf gibi yüce makamlardan bahsetmeleri ve müridlik iddiaları şekilden ibarettir. Ruhu yok, şekli var. Halbuki ruhsuz tasavvuf olmaz. Maalesef günümüz müridlerinin bir çoğunda gördüğümüz hâl budur.

Biz müridliği Kumandanın Üstada bağlılığından öğrendik. Rabıta mevzuunda da ise şunu söylüyoruz; Üstadın ve Kumandanın Efendi Hazretlerine rabıtası söz konusudur ve bizim haddimize değildir. İstisnaları bilemeyiz ve zaten de onlar bunu mevzu etmezler. Dediğimiz gibi biz müridin müridiyiz ve bağlılığımız (müridliğimiz), fikir ve aksiyondur; yoksa nefsimizde kemal dikizlemek, dervişlik oynamak değildir. Dervişçilik oynayanlar İBDA aksiyonuna zıttır ve eleştirdiğimiz şekilci ve komik müridliğe misal olurlar ancak.

Bu kapı (BD-İBDA), hem bâtınen, hem zahiren sağlamdır ve tasavvufa da en büyük saygıyı besleyendir.

Gelelim cemaat mevzuuna…

İBDA, sosyal, siyasî, ekonomik ve ahlakî bir nizam olduğuna ve bir toplum projesi teklif etmesine nazaran genel manasıyla bir cemaattir ama yapısı ve anlayışı itibariyle bildik cemaatlere hiç benzemez. İBDA’nın “benzersiz oluş” manası burada da kendini gösterir ve kendine özgü teşkilatlanma modeli ile diğer cemaatlerden ayrılır.

İBDA ve İBDA-C, fikir ve aksiyon olduğu için takım tutar gibi bir cemaatçilik anlayışı taşımaz. O, yüce değerlerin kavgasını verir ve cemiyetin her sahasına nüfuz edecek, her aleti kendi diyalektiğine göre kullanacak bir taktik ve strateji izler, her kalıba rahatlıkla girer. Hayattan tecrit olan bir yobazlık anlayışı taşımaz. İlim sahasında teşkilatlanır, sanat sahasında teşkilatlanır, sivil ve askeri sahalarda teşkilatlanır, hücre tipinden kuantum fiziğine kadar teşkilatlanmadığı saha yoktur ve üst dil-üst mânâ-üst diyalektikle hepsine şemsiye rolü oynamakta zorlanmaz. Piyasadaki ahbap-çavuşluk cemaatlerinden uzak, yeni nizam yeni insana talip bir aksiyondur İBDA.

Mehdiyet mevzuuna gelince…

Ahir zamanda yaşadığımız ve mehdinin zuhuru şartlarında olduğumuz kuvvetli bir inançtır.

Ve biz inanıyoruz ki, BD-İBDA Kurtuluş Yolu’dur; Nasıl’ı ve Niçin’i ile, yenileyenin ne ve yenilenenin ne olduğu suallerine karşılık doldurduğu alan ve üzerinde olduğu vazife ile İBDA’nın bu misyonda olduğu hasbî bir çaba sonucu görülebilir. Üstadın Kumandana tavsiyelerinde (Necip Fazılla Başbaşa S.M.) bu husus açıktır ve Nuh tufanı şartlarında, Büyük Doğu dergilerinin bir kapağında gösterildiği üzere tek kurtuluş gemisi Büyük Doğu anlayışı ve aksiyonudur ve Büyük Doğunun yürüyen hâli ise İBDA’dır. Yıkılmış ve geçmişle bağı kopmuş İslâm anlayışını yeniden tesis için yepyeni fikir manzumesi ile ortaya çıkan ilmi ledün sahibi fakih ve hâkim Salih Mirzabeyoğlu'nu çağın yenileyicisi addederiz. Yukarıda belirttiğimiz gibi, “yenilenen ne ve yenileyen ne? suallerinin cevabı verilmiş ve İslâm inkılabı tezgahlanma yoluna girilmiştir. Daha ötesinde söylenecek söz yoktur ve “doğruyu Allah bilir” deyip iş ve aksiyonumuza bakmak en doğru yoldur.

Bu mevzuda tartışma yapmanın yanlış olduğunu ve herkesin kendi yolunu doğru ve liderini mehdi kabul ettiğini bilerek belirtelim ki, “mehdi gelecek küfürle amansız bir savaş verecek ve İslâmın iktidarını sağlayacak” sahih anlayışına ve aksiyonuna uygun kim varsa gelsin diyoruz ve herkesi kendi iman ve anlayışıyla baş başa bırakıyoruz. Bunun aksi “senin şeyhin mi üstün, benim şeyhim mi üstün” kısır tartışmalarına döner ki, İslâmî edep olarak bu bize bir şey kazandırmaz, bilakis kaybettirir.

Netice olarak söylersek, İBDA, ismiyle müsemma bir yol, bir fikir bir aksiyondur ve bağlıları da (İBDA’cılar) buna göre bir yol, bir fikir, bir aksiyon üzerinde olmak zorundadır. “Yeni nizam-yeni insan” gereği, İslâm inkılabı bunu bizden ister.

Kaynak: Haftalık Baran Dergisi, 20 Ocak 2011, S. 210, s. 8